Korkak Kedi (Kitleyle Kedinin Hikayesi )
Ah kedi kız ah!
Marks'ta mı senin gibi proletaryayla birleşme sorunun dururken sanat proletaryayla öncüyü birleştiren mi olmalıdır sorusunun cevabını aradı durdu ?
Şimdi kalkıp desen ki sırada proletaryadan gelen her eleştiriyi hoş karşılamalıyız ne fayda.
Artık hiç bir şey umurumda değil.
Ben ölüyorum.
Seni ilk gördüğüm zaman her sokakta kitle yürüyüşlerinin yükseldiği gezili günlerden bir gün idi.
Kitle içerisinde örgütlenmeyi ret etmezken:
Kitlenin halk olduğu aklına gelmiş.
Yetersizliklerimiz dediğinde Maoistliğini...
Birler, onlar, yüzler.... on binlere önderlik edebileceğini söylüyordun denildiğinde de bolşevikliğini unutmuştun.
Seni dar bir alana sokamaya çalışanlara uymuştun.
Sokaklarda yükselen çığlıklara kulağını kapatmıştın.
Kendin gibileriyle de koca şehrin bir kaç alanı dışında başka bir yerde gözükmezken arkadaşlarında ayrı düşmüş yolunu kaybetmiştin.
Kaybolduğun sokaklarda nasıl davranacağını bilemez bir hale getirildiğin kitle mitingiyle de karşılaşınca da irkmiş tüylerini diken diken edip tırslayarak kaçmıştın.
Bir daha seni gördüğümde bir sokak arasında faşistlerce hırpalanmış bir köşeye atılmış yarı baygın yarı kendinde geçmiş şekildeydin.
Seni yakında görmemde ilk defa o zaman olduydu. İlk defada o zaman sıcaklığını güzel bedenini hissettiydim. Kucaklayıp evime götürdüğümde. Yatağa koyup güzel bedeni seyir ederken o an anladıydım ki:
Kaderimdin.
Kişini kader dediği şey neydiki:
Metanın kapital anlamda serbest dolaşım ihtiyacının yarattığı kaçınılmazlığı yaşamasından başka.
Uyanık kendinde olsan, saflarında, o kadar yakındığın bürokrasizmin, önderlik diktatoryasının... halinin sonucu, kökeninde de mülkiyet sorunu, ilacının da kitleyle bütünleşmek olduğunu bildiğinden yine bende kaçardın.
Sana sahip oldum.
Seni kitlesiz bıraktıran, bir mücadele varken sistemin krizi de buna paralel derinleşir gerçeği ortada dururken, kapitalizmin krizlerinde bahis ederek algın da kapitalizmin krizlerinin yol açacağı açlığın, sefaletin... herkesimi birleştireceği düşüncesi oluşturan sözlerden uzak.
Tıpkı kitaplarda çıkarımda bulunabileceğimiz gibi:
Kadrolar için en tehlikeli şey, Lenin milyonlarca insana dergiyi ulaştırdığı için böbürlenirken böbürlenmesinin dergiyi kadro ortaya çıkarabilme özelliğini yitirmiş olmasından kaynaklanmadığını görmeyip, senin istediğin gibi , savunmalarını siyaseti eleman olabileceklere ulaştırıyoruz yüzerine kurmalarıdır, bilgisi ışığında yarı baygın ne olup bittiğini bilmeden biyolojik yapın da bana cevap vermişti.
Uyandığında vücudunun da aska iştirak ettiğini biliyorcasına utangaç, başını öne eğmiş, ama bir o kadarda mutlu bir şekilde odanın bir köşesinde geçmiş sinmiştin.
Belki de her zaman beni görünce tüylerini diken diken edip kaçarken bu sefer sende benim gibi ilk defa önderliğin beğenmiyorsanız hadi bakalım demek olmadığını görünce bundan sonra nasıl davranacağını bilmediğinden böyle davranmıştın.
Yanakların al al olmuş, tüylerini temizlemeye başlayınca da hadi salona gidelim kedi sana süt verem demiştim. Ayaklarıma sürtüne sürtüne peşim sıra gelmiştin. Sütünü verdiğimde beni taşımayan dizlerimle salonun ortasında duran masanın yanındaki sandalyeye oturmuştum.
Sütünü içerken de:
Biliyor musun kedi seninle bu güne kadar bir olamayışımızın nedeni sadece senin kitleye bakış açın nedeniyle de değildi ki.
Dilin nedeniyleydi de.
Dilin hep partinin dili olduydu.
Partisizlik özgürlüktür asla diyemedin.
Dilinde devletle partininde bir esaret olduğu asıl özgürlüğün komünizmde olduğunu söylediğin izler itip gitmiş.
Şimdi bana söyle kedi şimdi söyle:
Sen hiç Marks'ın, Lenin'nin hatta bir anarşistin başarısız olan devrimleri kapitalist anlamdaki tüm ilişkileri ortada kaldıramamış olması
dışında bir nedende aradıklarını hiç duydun mu demiştim ?
Bana şaşkın şaşkın birazda korkakça bakmıştın.
Korkaklığın soru sorarken sesimdeki hiddetten belkide ayağa kalkıp volta atışımdaydı.
Bende sana korkma kedi korkma, vücut işaretlerimdeki kabalık, sözlerimdeki hiddet... sana karşı değil.
Hala anlamıyorsun değil mi kedi hala.
Ne zaman teorinde üretimin örgütlenmesinin görüntüsü devlet komünizminde herkesin gereksinimine ihtiyacına göre örgütlenmiş toplum olduğunu yazdın ki sende farklı kadroların ola demiştim.
Sütünü içtikten sonrada süzüle süzüle gelmiş kucağıma oturmuştun.
Tüylerini okşamaya başlamışken de yavaş yavaş nefesimin gittiğini hissettiydim. Ruhum bedenimi terk ediyordu. Dudağımda hafif bir tebessüm oluştuydu. Yanımda olduğuna hala inanamıyordum. Son kez sana bakmak için kapanan gözlerimi açtığımda dizlerimin yüzerinde yoktun. Meğersem son nefesimin oyunuymuşsun.
Ergün Aslan
Ergün Aslan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.
Son Haberler
Sayfalar
Devrim Bir Maceradır
Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.
Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.
Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi
Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.
On’ların Öğrettiği
birer birer, biner biner ölürüz
yana yana, döne döne geliriz
biz dostu da düşmanı da biliriz
vurulup düşenler darda kalmasın…//
çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı
çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…
sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1
Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…
Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak
Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.
BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]
“Ve bizim bir haziranımız
Bir yıl kadar yetecektir dünyaya
Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış
Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız
Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen
Bir olgu olmayacaktır sana
Ölülerimiz toplanacaktır
Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]
Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’
KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]
“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]
Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…
KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ
Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.
ANNEME İnci Taneme
“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık. Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.
“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”
Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu
Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!
6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm
Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda b