Pazartesi Nisan 29, 2024

Koçgiri'nin Onurlu Direnişi‏

Bilinmelidir ki, 1921’de Koçgiri, 1930’da Zilan ve 1937-38’de Dersim’de yaşananlar, resmi belgelerde tahrif edilerek gösterilmeye çalışıldığı gibi asla isyan değil, birer katliamdır. Hatta Dersim 1937-38 bir soykırım girişimidir.

Gelo ew ki ye / Jı wé da te ye /

Çı bejnik le ye / We ki reyhan e /

Navé wî Alîşer e / Him mér e him reyber e /

Li çiya ye Koçgîriyê zulfîkare

Öncelikle bilinmelidir ki, 1921 yılında Koçgiri (2), 1930 da Zilan ve 1937-38 de Dersim’de yaşananlar, resmi tarih belgelerinde tahrif edilerek gösterilmeye çalışıldığı gibi asla isyan değil, birer katliamdır. Hatta Dersim 1937-38 bir soykırım girişimidir. 

Selçukluda, Osmanlıda defalarca denenen katliam ve soykırım uygulamaları ne yazık ki, Cumhuriyet rejiminde, “laikliğin uygulanacağı”, “demokrasinin geleceği” umuduyla Kurtuluş Savaşına maddi, manevi, askeri tüm güçleriyle katılan ve Cumhuriyetin kurulmasına büyük katkı sunan Alevi ve Kürtlere karşı aralıksız sürdü. Yani Aleviler ve Kürtler daha önceki inkâr, dışlanma ve aşağılanma politikalarıyla yüzyüze kalmaya devam ettiler. 

Oysa 1.Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında, kimi etnik yapılar, ulusları ve de Kürtlerle Alevileri de kapsayan, “bağımsızlık”, “siyasal” ve “kültürel” özerklik koşulları imza altına alınmıştı(3). Anlaşma koşullarına uymayan, “tek dil, tek din, tek millet”(4) düsturuyla hareket eden İttihat ve Terakki Fırkası, Kürtleri Türkleştirmek, Alevileri ve Aleviliği İslamlaştırmak, islam içinde eritmek politikalarıyla hareket ediyordu.  

Kurtuluş Savaşı sonrasında imzalanan Sevr’in uygulanmasını, anlaşmadan doğan “Kürt özerkliğinin kabulü”, “Zindanlardaki Kürtlerin serbest bırakılması”, “Kürt illerindeki Türk görevlilerin geri çekilmesi”, “Kürt Valiler atanması”, “Kürtçe eğitim veren okulların açılması” talepleri Ankara Hükümetince reddedilince Koçgiri, yani Kuzey Batı Dersim Bölgesindeki Alevi Kızılbaş Kürtler, gelecekleriyle ilgili planlar yapmaya başladılar. 

Ama genlerine işleyen “Osmanlıda oyun bitmez” özelliği, Ankara hükümetinde de etkindi ve Koçgiri Bölgesindeki Kürt ve Alevilerin bertaraf edilmesi için, 9 Aralık 1920 de Nurettin Paşa komutasındaki Merkez Ordusuna, Koçgiri’yi, tenkil etme (bastırma, katliam) emri verildi. O Nurettin Paşa ki, 1915 yılında Ermenileri hunharca katlettikten sonra şöyle diyordu: “Zo” diyenleri temizledik. Şimdi “Lo” diyenlerin köklerini de ben temizleyeceğim”

Nurettin Paşa ile birlikte görevlendirilen bir kişi daha vardı. Bu kişi 1914-1915 yıllarında Karadeniz’de Pontus Rumlarını ve Erzurum Kars yöresinde Ermenileri öldürme, tecavüz etme, yağma yapan, bu başarılarından ötürü ödüllendirilip Muhafız Alayı komutanı yapılan Giresunlu eşkıya katil Topal Osman’dı. Ve o kişi şimdi de bizzat Mustafa Kemal Hükümetinin talimatıyla Koçgiri bölgesinde cinayetler, tecavüzler işlemek, evleri, köyleri yakmak, köylülerin her türlü ziynet eşyasını yağmalamak, hatta hayvanlarını öldürmekle görevlendirilmişti. 

Bu ortamda Koçgirililer, Ankara’nın Osmanlı’dan farksız entrika, inkâr, oyalama taktiklerine karşı, ya teslim olup onursuzca yaşamayı, ya da en doğal hakları olan özerklik, bağımsızlık talepleriyle bir direniş sergileyeceklerdi. İşte bu Koçgirililerin onurlu direnişiydi.. 

Ve katliam sürecinde hem Sakallı Nurettin, hem de Topal Osman, alçakça, kalleşçe onlarca Koçgiriliyi katlettiler..Topal Osman ve itleri kadınlara, kızlara tecavüz etti.  Atalarımızın evleri yakılıp yıkıldı, tarlaları, mal davarları bile imha edildi. Çengelli, Kızıldağ ve Beydağı’nın birçok yerinde, derelerde, tepelerde günlerce çatışmalar devam etti. Bir tarafta “ikrârından vazgeçmeyen (bazı iç ihanetler olsa da), onurları, vatanları, aileleri, çoluk çocukları için ölümü hiçe sayan Koçgirililer”, diğer tarafta alçakça, hayasızca öldürmeye, tecavüze, çalıp çırpmaya, yağmaya gelmiş Sakallı Nurettin ve Topal Osman ile katil köpekleri… İkrâr verenlerin bir kısmının çeşitli nedenlerle yardıma gelmemiş olmasına rağmen, Alişan, Haydar Beyler, Alişer ve Zarife Xanım ile Filik Ali, Kızıltepeli Rıfat, Karamanlı Nuri ve Koçgirili isimsiz kahramanlar, Koçgiri yiğitleri, hem sayıca, hem de askeri teçhizat ve silah açısından çok fazla sayıdaki güçlere karşı yiğitçe bir direniş sergiledi. Katliamda yaklaşık olarak 500 Koçgirili öldürüldü, yüzlerce kişi yaralandı ve yaklaşık 2.000 kişi başka şehirlere sürgüne gönderildi. 

Koçgiri katliamı bizim acılarla örülü tarihimizin en önemli tarihi dönemeçlerinden birisidir. Dününe sahip çıkmayanlar, geçmişte çekilen onca acıyı, zulmü, akan kanı görmezden gelenler yarınlarına, geleceklerine de asla yön veremezler. Geçmişi unutanlar her zaman yeni felaketlerle yüz yüze kalacaklarını unutmamalıdırlar. 

Gelecekte buna benzer acıları yeniden yaşamak istemiyorsak tarihimize, kültürümüze ve değerlerimize dört elle sarılmalıyız. Biliyoruz ki, unutmak yeni felaketlere davetiye çıkarmak, göz yummaktır. Ki, unutmak sadece geçmişe değil, gelecek kuşaklara da ihanet etmek demektir.  

Günümüzde ve gelecekte Koçgirililerin tarihlerine, inançlarına, atalarına ve tüm değerlerine sahip çıkacaklarına olan inancımı koruyor ve 95.yılında Koçgiri katliamında yitirdiğimiz tüm yiğitlerin, ana-babaların, çocukların anıları önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum.     

Erdal YILDIRIM

1 Mart 2016 

Notlar: 

1-) Alişer  : Cihan Çelik – Emmanın Emmanın

2-) Koçgiri: Sivas - Zara, İmranlı, Divriği, Hafik, Kangal, Gürün, 

Tunceli - Hozat, 

Kayseri - Sarız, Sarıoğlan, Develi, Adana - Tufanbeyli, 

Kahramanmaraş - Göksun, 

Erzincan - Refahiye, Kemah, 

Tokat - Almus, Zile, 

Adıyaman - Kahta,

Malatya, Pütürge, Arguvan, Darende, Hekimhan’ı da içine alan coğrafya

3-) Sevr Antlaşması: (62. ve 64. Madde) 

- İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat'ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak. 

- Bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti'ne bağımsızlık için başvurabilecek

4-) Tek Dil: Türkçe, tek Din: İslam, tek millet: Türk 

65136

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Erdal Yıldırım

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

Sayfalar