Perşembe Mayıs 2, 2024

“Katliamdan kaçan mültecilerin insanlık dramına sessiz kalmayalım”

Savaştan ve katliamlardan Batı Avrupa’ya göç etmek zorunda kalan mültecilerin insanlık dramına sessiz kalmayalım

Afrika'daki ve Ortadoğu'daki işgal ve iç savaşlarda yüz binlerce insan hayatını kaybederken, bir o kadar insan ise, geleceğinden emin olmayan bir çaresizlik içinde bekliyor.

Suriye iç savaşında ve IŞİD'in Rojava’ya saldırmasından bu yana iki milyondan fazla Kürt, Ezidi, Türkmen Türkiye'ye göç etmek zorunda kaldı. Türkiye'nin dört bir yanına dağılan bu insanlara karşı ırkçı-faşist güruhlar her fırsatta saldırarak, onları göç ettikleri şehirleri terk etmeye zorluyorlar.

Libya, Irak ve Suriye'deki iç savaştan kurtulabilen yüz binlerce insan her türlü tehlikeyi göze alarak Batı Avrupa ülkelerine ulaşmak için yollara düşmüş durumda. İnsan tacirlerinin ellerine düşen binlerce insan, ya açık sularda, ya da karada hayatını kaybetmektedir. En son Viyana yakınlarında Nusidl ile Pandorf kasabasındaki A4 otoyolunda park etmiş bir kamyon içinde 50'den fazla mültecinin cansız bedeni bulundu.  Yine, Libya'nın Zuvera kenti açıklarında mülteci taşıyan gemi batmış, ilkinde 50, ikincisinde ise 400 kişi hayatını kaybetmiştir. Keza Manş tünelini geçip İngiltereye ulaşmaya çalışan 10 mülteci kamyon ya da tren vagonlarının altında kalarak hayatını kaybederken, Makendonya'dan, Macaristan'a trenle ulaşmaya çalışan 14 mülteci tren altında kalarak hayatını kaybetti. Avrupa Birliğinin resmi rakamları sadece bu yıl içinde Akdeniz’i geçip Avrupa’ya gelmeye çalışan 2 bin mültecinin hayatını kaybettiğini söylüyor.

Libya, Irak, Suriye ve Afrika’dan ülkelerini terk etmek zorunda kalan yüz binlerce insan ise göç yollarında yaşam mücadelesi vermekte, Yunanistan üzerinden Batı Avrupa’ya ulaşmaya çalışan mülteciler, yemek ve barınma ihtiyaçlarını karşılayamadıkları gibi, kaldıkları ülke polisinin saldırılarına maruz kalmaktadırlar. Yunanistan, Makendonya, Macaristan ve Fransız polisi acımasız bir şekilde mültecilere saldırıyor.

Mültecilerin her türlü zorluğu göze alarak ulaştıkları ülkelerde ise ırkçıların saldırılarıyla karşı karşıya bulunuyorlar. Almanya bunların başında geliyor. Neo-naziler, mültecilerin bulunduğu tüm şehirlerde yeniden saldırıya geçmiş bulunuyorlar. Dresten, Heidenau, Remchingen, Lübeck, Meissen, Tröglitz, Freital, Leipzig, Weissach im Tol'de mültecilerin bulunduğu binalar yakınmış, insanlar saldırıya uğramıştır.

Bu insanlık dramının tek sorumlusu emperyalistlerdir. Bu insanlar ülkelerinde bir şekilde yaşıyor ve barınıyorken, emperyalistler petrol ve pazarlara hakim olmak için bu ülkeleri işgal etti, ya da iş savaşlar çıkartarak insanların kendi ülkelerini terk etmelerine neden olmuştur. Libya, Irak ve Suriye'deki iç savaş ve ardından yapılan işgaller, milyonlarca insanı etkilemiş, savaşta sağ kalanlar, yeni bir yaşam için göç yollarına düşmüştür.

Avrupa'ya ulaşabilen mültecilere karşı yapılan saldırlar giderek artıyor. Evler yakılıyor, mülteciler dövülüyor. Derme çatma yerlere yerleştirilen binlerce mültecinin konut, iş ve çocukların okul sorunu ise orta yerde duruyor.

Acı olan bir diğer gerçek ise, yaşanan bu insanlık dramına karşın, toplumsal bir tepkinin azalmış olmasıdır. Buna Türkiyeli kitle örgütleri, kurum ve kuruluşları da dahil etmek yanlış değildir. Yanı başımızda yaşanan bu insanlık dramına daha fazla sesiz kalmayalım. Mültecilere sahip çıkalım. Neonazilerin, ırkçıların saldırılarına karşı kitlesel protestolarla, mültecilerin yanında olalım. Tüm devrimci, ilerici, demokratik kurum ve kuruluşlar olarak, sadece bu konuda yapılacak eylem birliğiyle bu saldırlar püskürtülebilinir. Geçmişte bu konuda oldukça aktif olan Türkiyeli demokratik kurumlar, bu tecrübelerini yeniden sokağa çıkarak göstermelidirler. Tüm partizan taraftarları üzerine düşen sorumlulukla hareket ederek, bulundukları her yerde duyarlılıklarını göstererek, mültecilere sahip çıkmalıdır.

42922

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

NEWROZ ATEŞİ!

 

Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.

İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.

"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY

 

Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...

Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...

AYDIN(LAR) VE AYDINIMSI(LAR)[*]

 

“Alev, başka şeyleri aydınlattığı

kadar aydınlatmaz kendini.”[1]

Dört yanın “aydınımsı(lar)” diye ifade edilebilecek bir yabancılaşma/ deformasyon tarafından kuşatıldığı kesitte, Demba Moussa Dembélé’nin, ‘Samir Amin: Ezilen Hakların Sömürülen Sınıfların Organik Aydınları’[2] başlıklı yapıtı, “dünya aydın bakışı”nın yanıtı gibidir sanki…

KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK

 

ŞOVEN GERİCİLİK DALGASINA KARŞI KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK VE ANLATMAK[1]

"Çocukluk saflığını kaybetmeyen

insana büyük insan denir."[2]

 

I) İbrahim Kaypakkaya'dan söz etmek; Onu anlamak ve anlatmak kolay bir şey değil; hatta çok zor; öncelikle bunun altını çizerek başlayayım konuşmama...

Önce bir soru: İbrahim Kaypakkaya öldü mü? İçinizde buna "Evet" diyen var mı? Olduğunu zannetmiyorum; ama varsa ne yazık...

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -3

 

Kolombiya’da Gerilla Örgütleri: ELN,  ELP ve M-19

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -2

 

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP* -1

 

“Ya bedel ödeyerek özgürlüğü fethedeceksin,ya da onsuz yaşamaya razı olacaksın” Jose Marti

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

 

HAVUÇ AYDINLAR (MAYALARIN ANISINA)

 

Burjuvazi, kendi sistemini “ilerici” ve insanlığın sahip olabileceği “en iyi toplumsal sistem” olarak tanıtmaya devam ediyor ve bu sistemi savunanları, bu sistemin sürdürülmesinin teorisini yapanları da toplumun karşısına “aydın” olarak çıkarıyor. Elindeki devletin baskı gücünü ve üretim araçlarına sahip olmanın getirdiği tüm avantajları kullanarak;  burjuva ideolojik manipüle araçlarını her saniye, her saat topluma empoze ediyor.

Sayfalar