Cumartesi Mayıs 25, 2024

Kartal Bürosu Düştü

Her teslim olmuş ruha baktığınızda onda muhakkak sistemi yücelten sözler... davranışlar... bulursunuz.

Örgütlülerin örgütlüğü örgütsüzlerin çenesini yorarmış derler. Varsın gene de olsun.

Büronu aç ki yüzünü görem. Büronu aç ki yüzünü görem. Sana bir mendil verem. Sana bir mendil verem.

Hava sıcak, toplum gergin,  siyaset çatışmada...

Biraz saygı. Biraz.

Nelere razı edilir hale getirilmedik ki.

Haftanın her günü büronuzu açamıyorsanız bari haftanın son dört günü açıktır yazısı kapıya asma inceliği  gösterin o da halka yeter. Parmaklarımızla haftanın son dört günü hesaplayıp bulmaya dahil hazırız.

Düşünün bir kez seksen bir vilayetin sadece ve sadece yedisinde bürosu olan bir gazetede / dergide ne beklersiniz.

Mümkünatı varsa yirmi dört saat açık olması değil mi ?

İyi ki cin ali serisinin tümünü bitirmemişim.

Bitirseydim şimdi dönüp bürolarınızı açık tutamıyorken baba siz bize pratik yerine teori mi satıyorsunuz diye sormaz mıydım?

Ama dediğim gibi cin alinin serisini bitirmedim.

Bu yüzden de......

Pratikte biz örgütsüzlerde teori de.

Sonunda bari alanlarda göremiyorum  yine işsiz de kalmışken yeni bulacağım iş kolektiflere yakın olsun dedim.

Kartal'da işe girdim.

Ardından da hele kolektifliğe gidem dedim.

Sabahın yedi buçuğunda işten çıktım.Kartal yürüyerek yirmi otuz dakika. Sabahın  sekizinde de işçilerin devrim gerçekleştireceği tutacağı olmayacağına göre hiçbir kolektifliğin de yatağında kalkarak gelip büroyu açmayacağını düşündüm.

Eve gidip gelsem saatlerce.

En iyisi Kartal'a gitmek, büroyu bulmak, bu esnada da bu vesilesiyleydi Kartal'ı da gezmek daha güzel olur diye düşündüm

Kartal'a kadar yürüdüm.

Bu İstanbul'da küçük esnaf hala çok güçlü. Nüfusun neredeyse üçte biri kendi toprağı ve başkalarının toprağıyla ( iş yerinde ) geçimini sağlayan feodal kalıntılardan oluşuyor.

Büroya gidince büronun şeklini....karşılaştığım insanların sosyo ekonomik yapıdaki yerini, duruşunu, siyasi tavırlarını... yakında görecem.

Marks devrimin ünyesinin siyasette daha belirgin hala gelmesi için daima mücadele etti.

Vardım Kartal'a büroyu buldum, dolaştım, saat dokuz oldu büroya gittim.

Açık değil.

Onda gittim kapıyı vurdum, zile basdım yine açık değil.

Bir süre bekledim.Kapının yüzerinde açılıp açılmayacağına dahil yazı da yok. Zil bile duvara vidalı değil. Kablosuyla sarkıyor.

Çalışıp çalışmadığı bile belli değil.

Kapıyı alacaklı gibi de vuramıyorsun.

Zaten bir türlü de cevaplayamamışımdır neden bu kolektiflerin zillerle bir sorunu var diye.

Çoğunlukla zilleri ya bozuk olur ya da bozuk olup olmadığını anlayamayacağınız şekilde asılı durur.

Kapı vursanız da zili çalsanız da sesinizi duyurup duyuramadığınızı bilemeden sırtınızı döner çıkarsınız.

Birkaç zaman sonra yine işten çıktım Kartal'a gittim. Saat dokuzda büronun kapısını vurdum. Yine açık değil.

On oldu kapıyı vurdum. Bu sefer iyice kırılmış sadece düğme yeri kalmış zili çaldım. Bekledim.  

Ahh.. kapı açıldı.

İçeriye girip ohh.. demeye fırsat kalmadan.

Büroda bulunan iki arkadaştan biri çıkmaları gerektiğini söyledi.

Bir çay içtim içmedim.

Dokuzda gelmiştim şu an saat on.

Ne ara gelindi ne ara çay demlendi, sonuna yetiştim anlayamadım.

Yine de arkadaş sağ olsun çayımın yanına poğaça indirme nezaketinde bulundu.

Tabi ki dediğim gibi bir yaşamı çay bardağına sığdırırken de hayat tecrübesiyle kolektiflerin hızlı yaşantılarına, çıkmaları gerektiğine toplantılardan kalan zamanlarına yetişebilmek için hızlıca konuştum büroyu süzdüm.

Büro bildiğimiz klasik bürolardan.

Tam bir Türkiye tipi bolşevik bürosu.

Duvarlarda resimler, raflarda kitaplar.. dışarıda içeriye sesleri salan pencereyi kapattınız mı bambaşka bir dünya.

Eldeki telefonlar harici daha elektriğin bile keşfedilmediği zamandasınız.

Ne duvarda sizi koşarak dahil yetiştiremeyeceğiz metropellerde kitlelere yetiştirebilecek hiç olmasa  İnternet üzeri yayın yapan bir TV var ne de başka bir şey.

Maoistlikten öte bir şey,

Salt kendiliğindeciliğin içerisinde propaganda yapma...  gazete ulaştırma isteği.

Arkadaşla da hızlı hızlı konuşurken de birkaç gün önce de geldiğimi, açık olmadığı söyledim.

Arkadaş birkaç gün önce kapının çalındığını yetişemediğini söyledi.

Kapıda kalmamam için verdiği dergideki büronun telefon numarasını aramamı söyledi.

Telefon işi biraz bana saçma geldi.

Ama tabi ki benim yorulmamı kapıda kalmamı  istemediğinden böyle davrandı.

Yoksa büronun ne zaman açıldığının belli olmamasında ve yahutta daha çok alanda olmayı tercih ediyor olabileceklerinden büroyu alan olmaktan çıkarmış olabileceklerinden değil sadece ve sadece benim yorulmamı kapıda kalmamı istemediğinde böyle davrandı. 

Yoksam başka bir niyeti yok.

Neyse dediğim gibi çayı içtim içmedim kalktım.

İkinci teşebbüsümden de başarılı olup olamadığını bilemeden.

Birkaç zaman sonra bu seferde Kartal'a işim düştüğünden gelmişken de büroya uğrayayım dedim.

Saati sorduğum sarhoş bile uyanıp kafayı çakır keyf edip saati saniyesine kadar söylemişken bile yine büro kapalıydı.

Asli unsurları keyifcilerden mi seçmek gerekir nedir.

Bırakın kirayı....   büro insanın mülkiyeti olsa yine insanın yüreği sızlar. Bari kapalı olacağına kiraya verem de gazeteye getiri olsun der.

Bir değil... iki değil....  üç 

Saatlerce beklemeyi göze almama rağmen.

Saatlerce ve saatlerce

İşte pratik bu. İşte teoride bu. Ne bir örgütlülüğün yaşayabileceği ne de bir örgütlülüğün yaşayarak yazabileceği.

Saf biz sıradan insanlara mahsus bir şey bu. Hayatı her alanı bizzati yaşayarak yazmak, yolumuz çizmek.

Haa... yeri gelmişken de açık olsaydı bir şey değişecek miydi ?

Yok bir şey değişmeyecekti.

Zaten de sorun bu

Gelenlerle bir şey değişecek mi sorusunun altında gelenlerin kendileri gibi olup olmadığı.

Halbuki siyaset a politik davranışları da siyasetin malzemesi haline getirebilme sanatıdır.

Ulusalcıların yüzde on üç oy alması gibi. 

47470

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]

 

 

“Belki de asıl ustalık budur;

her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]

 

Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…

Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

NEWROZ ATEŞİ!

 

Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.

İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.

"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY

 

Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...

Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...

Sayfalar