Cumartesi Mayıs 18, 2024

Karanlığın iki rengi (Nubar OZANYAN)

Öbür dünyanın cennetini halkına anlatarak yaşanılan dünyayı cehenneme çeviren faşist R.T.Erdoğan, Türkiye’yi yoksulluğun ve yolsuzluğun dibine batırdı. Türkiye, dünya sefalet endeksinde 56 ülke içinde 21. sırada yer aldı.

Halkına iyiye gitmeyen ekonomi ve artan işsizlikten başka bir şey veremeyen İttihatçı-Kemalist AKP-MHP faşizmi, Avrupa ülkeleri içinde sefalet endeksinin en yüksek olduğu ülke ünvanını elde etti.

Hukuk üstünlüğü endeksi sıralamasında 117. sırada, yolsuzlukla mücadele konusunda ise 69. sırada olan Erdoğan’ın sınıf ve yönetim karnesi kötünün de kötüsü olan faşizm bandındadır. Yoksulluk ve savaş tablosu, Türkiye’nin gizlenemeyen, hiçbir yalan ve aldatmacayla örtülemeyen gerçek yüzüdür.

Savaş, yıkım ve soykırımdan başka bir şey bilmeyen, hukuksuzluk ve yolsuzlukta önde koşan faşist Erdoğan hükümeti, savaş bütçesini yüzde 30 artırarak, 181 milyarlık bütçeyle işgalci yüzünü bir kez daha gösterdi.

Halkı açlık ve yoksulluğa mahkum eden AKP-MHP, savaş ve işgal stratejisini Şengal’den, Efrîn’e kadar devam ettirmekten, Rojava’yı yeniden işgal tehdidinden de çekinmiyor.

Bir işgal ordusu gibi çalışan ve bir suç örgütü gibi hareket eden AKP-MHP hükümeti, Ortadoğu halklarının baş düşmanıdır.
AKP-MHP, bir savaş hükümeti ve suç ordusudur.

Kötüye giden ekonominin durdurulamaz çöküşüne çare olsun diye komşu ülkelere terör ve terörist ihraç ediyor. İşgal ve yıkım tehditleri savurarak İttihatçı Enver-Talat paşaların yolunda yürüyor. Gerillaya karşı kimyasal silah kullanarak suç işliyor.

Ekonomisi çöken, siyasal olarak çürüyen Erdoğan, Türkiye halkını her geçen gün daha fazla açlık ve yoksulluğa boğarak Kürdistan halklarını da soykırımla boyun eğdirmeye ve diz çöktürmeye çalışıyor. Ancak nafile! Halkların umut arayışı ve gerillanın özgürlük direnişi, yoksulluk ve kimyasal zulme karşın devam ediyor.

Devasa boyutlara vararak, birikerek büyüyen sermayeye, akıl almaz şekilde yükselen refah artışına karşın, yoksulluk ve açlık dünyanın ve Türkiye’nin en temel sorunu olmaya devam ediyor. Zenginlik ve yoksulluk birlikte büyüyor. Bolluk ve kıtlık yan yana yaşıyor.

Emperyalist kapitalist dünyanın uygulamaya çalıştığı ekonomi ve savaş politikaları, Dünya Bankası tarafından belirlenen 2 dolarlık yoksulluk sınırını her geçen gün derinleştiriyor.

Dünyada iki milyar beş yüz milyon insan, yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bir milyar iki yüz milyon insan ise 1 dolar olarak belirlenen açlık sınırının altında yaşıyor.

Dünya nüfusunun ezici çoğunluğu gerici-feodal-faşist ülkelerde yokluk içinde, zulüm altında hayatını sürdürüyor. Bu ülkelerde yaşayan nüfus içinde, her dört kişiden biri mutlak yoksulluk içinde…

En önemli sorunumuz yoksulluk ve faşist saldırganlıktır. Karanlığın iki koyu rengi gibi; duvarda asılı duran tabloda hep yoksulluk ve faşizm vardır.

Her yıl yaklaşık olarak 18 milyona yakın insan yoksulluğa bağlı nedenlerden dolayı yaşamını yitirmektedir. Her gün 5-6 altı yaşlarındaki 34 bin çocuk yoksulluktan ölmektedir. Aynı nedenle günde 100 bin insan hayata veda etmektedir. 1 milyar insan temiz suya ulaşamamaktadır. 2.4 milyar sağlık koşullarından yoksun kalmaktadır.

Diğer yanda ise dünya nüfusunun % 10’u toplam gelirin yüzde 70’ten fazlasına elde etmektedir.

Halk, aç ve yoksul… Halk, kapitalizm denilen yıkıcı ve boğucu sistem altında mutsuz.

Halkın yaşam tablosu bu kadar karanlık ve puslu iken, emperyalist kapitalistler hegemonya ve savaş peşinde koşmaktan bir adım bile geri durmuyor.

Elbette onlar bizzat kendilerinin yarattıkları bu tabloyu değiştiremezler/değiştirmeyecekler.

Onlar AKP-MHP faşist hükümetine her türlü teknik ve teknolojik imkan sunmakta, politik destek vermekte, tüm Ortadoğu halklarına yaşattıklarına göz yummaktadır. Şimdi de gerillaya karşı kimyasal gaz kullanılmasına göz yumuyorlar.

Ancak direnişimiz, halkların birleşik direnişi, Erdoğan gibilerini, ona göz yumanları, onun suç ortaklarını boğacaktır.

Halkın ve gerillanın direnişi, mülkiyet dünyasının önünde barikat olmaya devam edecektir.

Bu barikat önünde biriken dalgalar, zulmü ve yoksulluğu savurarak, dağıtacaktır.

3042

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

Sayfalar