Pazartesi Mayıs 20, 2024

Kampanyaların önemi üzerine

Sınıf mücadelesinde stratejik hedefimiz sınıfsız ve sınırsız bir dünya kurmaktır. Bu azami hedefin sonunda kurulmak istenen komünist bir dünyadır. Bu hedef, her ülkenin tek tek kapitalist-emperyalist sistemden koparak, sonra birleşerek insanlığın hayal ettiği dünyayı kurmaktır.

Enternasyonal proletaryanın Türkiye kurmayı olarak proletarya partisinin asgari programı önce Demokratik Halk Devrimi’ni gerçekleştirmek ve durmaksızın sosyalizme ulaşmak, sonunda komünist topluma varmaktır. Bu proletaryanın öncü ve önder örgütünün toplamdaki stratejik hedefidir.

Devrime önderlik eden her partinin önüne koyduğu stratejik hedefine varmada ara aşamalar dediğimiz taktik politikaları vardır. Taktik politikalar kısa ve uzun vadeli hedeflerden ibarettir. Her parti halkın reform istemleri için dahi çalışır; baskılara, hak gasplarına, grevdeki işçilere, kadınlar üzerindeki baskılara, öğrencilerin taleplerine, ulusal istem ve taleplere, inanç kesimlerinin ibadetlerini özgürce yapma taleplerine gözlerini kapatamaz.

Bu istem ve taleplerin verili tüm düzenler içindeki karşılığı ancak reformlarla karşılanabilir. Saydıklarımız ve daha fazlası ancak devrimle olabilir. Hiçbir ara çözüm kalıcı değildir ve sorunların nihai çözümünü sağlayamaz.

Kampanyalar bu yönüyle önemli bir yerde durmaktadır ve sınıf mücadelesinin önemli taktik evreleri olarak büyük öneme sahiptirler. Şartları oluşmuş, hedefi belirlenmiş her kampanyanın mutlaka bir sonucu vardır. Temel sorun, hedefe kilitlenmiş söz konusu kampanyanın zamanlamasını iyi yapmak, güçleri iyi konumlandırmak ve harekete geçmektir.

Her direniş, her grev, her boykot, her açlık grevi bir kampanya değildir. Kampanyaları saydığımız eylemlerden ayıran temel özellik hedefe kilitlenen eylemin kendisine özgü olmasıdır. Özgünlük kampanyaların ruhudur. Belirlenen hedef özeldir. Kendine özgüdür. Harekete geçildiğinde sadece ve sadece belirlenen hedefe kilitlenme vardır. Kampanya bitine kadar başka hedefler, başka amaçlar kampanyaya dahil olmaz.

Proletarya hareketinin 48 yıllık mücadele tarihinde geride kalmış sayısız kampanya deneyimi vardır. Örneğin 1978 yılında örgütlenen “MHP Kapatılsın, MİT Dağıtılsın” kampanyası 10 bin kişinin katıldığı bir mitinle bitirilmişti.

Keza halk düşmanlarına yönelik kampanyalar düşmanın en çok korktuğu kampanya olmuştur. Yine yakın tarihte “Köye Dönüş Kampanyası”, “Hapishaneler Kampanyası”, “40. Yıl Kampanyası” vb. bir dizi kampanya, bugün de yararlanacağımız derslerle doludur. Keza, eylem birlikleri temelinde ortak yürütülen ve destek verdiğimiz kampanyalar tarihimizin önemli bir kesitini oluşturuyor.

Her kampanyanın belli bir hedefi vardır. Her kampanya mutlaka bir sonuç almaya yönelik olmayabilir. Propaganda amaçlı kampanyalar da açılabilir. Burada amaç özel yöntem ve araçlarla halkı bilinçlendirmek, aydınlatmak ve örgütlemektir. Örneğin bugün Türkiye’de “Tüm Faşist Partiler Kapatılsın” şiarıyla bir kampanya açılmış olsa bu talebin gerçekleşme şansı “sıfır”a yakındır.

Buna rağmen, sadece propaganda için süresi belirlenmiş bir kampanya açılabilir. Böyle bir kampanyada ne amaçlandığı, hangi hedefe varılmak istendiği önemlidir. Bu çalışmada da “neden faşist partiler kapatılmalıdır”ın propagandası ile kitleleri bilinçlendirip örgütlemek için çalışılır. Benzer şekilde doğanın emperyalist kapitalist talandan korunması için bir kampanya açılabilir. Buna “ana dilde eğitim hakkının tanınması”, “tüm inanç gruplarına özgürce ibadet hakkının tanınması” vb. de örnek verilebilir.

Bazı kampanyalarda ise hedefi belirlendikten sonra ne olursa olsun kampanyayı sonuna kadar götürmek önemlidir. Böylesi bir kampanya zaferle bitmeyebilir. Ancak, ne olursa olsun talep ortadan kalkana kadar eylemi sürdürmek ve sonuç almak temel stratejik hedefidir. Böyle bir kampanyada da kayıp vermek, tutuklanmak, saldırıya uğramak, güç kaybetmek vb. kampanyanın bir süre sonra bitirilmesi için neden değildir.

Böylesi kampanyalarda sorun, kampanyanın nasıl ve hangi güçlerle başlatıldığıdır. Ortak mı, tek başına mı başlatıldığı önemlidir. Ortak başlatılan böylesi kampanyalarda işe birlikte başlanılan dost güçlerle tüm ayrıntıları konuşmak vb. hedef ve taktikleri belirlemek önemlidir.

Tek başına başlatılan kampanyalarda ise hedefe kilitlenirken güçleri hesaba katarak hareket etmek önemlidir. Güç sınırlıysa ona göre konumlanmak ve tüm gücü bir anda sahaya sürmemek, aşamalı olarak güçleri konumlandırmak kampanyanın devamlılığı açısından büyük bir öneme sahiptir. Tüm bunlar ustalık ve öngörü isteyen işlerdir. Soğukkanlı davranmak, olasılıkları hesaba katmak, tıkanılan yerde yeni yöntemler bulmak ve ilerlemek önemlidir.

Kampanyalarımızın geride bıraktığı tecrübe….

Son süreçte Batı Avrupa’da farklı boyutlarda üç kampanya gerçekleştirildi. Nisan 2015 ile 28 Temmuz 2020 tarih aralığına tam üç özgürlük kampanyası sığdırıldı. Her üç kampanyada da önemli sonuçlar alındı.

Nisan 2015 tarihinde Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde uluslararası bir operasyon gerçekleştirildi. 11 kişi tutuklandı. 10 komünist ve devrimci tutsak Almanya’ya teslim edilerek çeşitli hapishanelere konuldu. Yaşananlara karşı hızlı bir toparlanma, örgütlenme ve seferber olmayla atılan ilk adım yolun tutarlı yürünmesini birlikte getirdi. Tarihe “Münih Komünistler Davası” olarak geçen kampanyanın başarısındaki en büyük etken, önce örgütlenmek oldu.

Kampanya yürütmesi, tüm güçleri hesaba katarak yapılabilecekleri ve zorlanılacak her olasılığı masaya yatırdı. Temel hedef olarak da kampanyanın sadece birkaç haftalık ya da aylık değil, yılları bulacak olan bir kampanya olacağı ve “davanın sokakta kazanılacağı” net olarak ortaya konuldu. Güçlerin buna hazırlanması, kampanyanın sebep ve sonuçları bakımından faaliyete kazandıracağı ve kaybettireceklerinin en detaylı şekilde kavratılması, kampanyanın sürekli kılınması bakımından büyük bir önem sahipti.

Böylesi büyük ve uzun soluklu bir kampanyanın dost güçlerle yapılması kampanyanın aralıksız olarak sürdürülmesinde önemli bir yerde durdu. Bu kampanyanın başarısı aynı zamanda bu dost güçlerin başarısıdır.

Kampanyanın ilk adımı doğal olarak, önce neden böyle bir kampanya sorusuna yanıt içeriyordu. Yaşanan saldırının arka planını anlatmak, Alman devleti tarafından kamuoyuna propaganda edilen “terörizm” yalanına karşı durmak, komünizmi ve devrimcileri savunmak önemliydi. Bunun için çıkartılan ve basılan afiş, broşür, dergi vb. önemli bir yer tutmuş ve kamuoyunun bilgilenmesinde büyük bir katkı sağlamıştır.

Kampanyanın en büyük etkisi elbette ki sokak olmuştur. Sokak belirleyici olmuştur. Beş yıl boyunca kitlenin pratik olarak sokağı örgütlemesi ve bunu yaygın olarak Avrupa’nın her alanına yayması önemli bir etki yaratmıştır. Bu sürecin belli aşamalarında kamuoyu tepkisinin mahkeme üzerindeki etkisi tutsakların peyderpey özgürlüklerine kavuşmalarında belirleyici olmuştur.

Bir diğer örnek de 15 Şubat 2018 tarihinde Yunanistan’da tutuklanan ve Mayıs 2018 tarihinde Türkiye’ye iade kararı verilen Turgut Kaya Kampanyası olmuştur. Hızlıca hareket edilerek iadenin durulması için hem Batı Avrupa’da hem de Yunanistan’da çalışmalar örgütlenmiş, başta Yunanistan olmak üzere neredeyse dünya çapında bir kamuoyu yaratıldı.

Mayıs 2018 ile Temmuz 2018 tarihleri arasında önemli sayıda bir güçle Atina sokakları adeta “zapt” edilmiştir. Yaşlı, genç, kadın, LGBTİ+ faaliyetçiler üç ayı geçkin bir süre boyunca her türlü zorluğu aşarak, olanaklar yaratarak, fedakar ve kararlıca yoldaşımızı özgürlüğüne kavuşturdular.

Hapishanede Kaya’nın başlattığı ve 55 gün süren açlık grevi, Yunanistan’da sokak direnişi, işgal, zincirleme eylemleri vb. Avrupa’nın her alanında başlayan destek eylemleri, Yunanistan Konsoloslukları önündeki protestolar, diplomatik faaliyetler ve devrimci dostlarımızın verdiği destekle yürüttüğümüz kampanya yoldaşımızın özgürlüğüne kavuşmasında belirleyici olmuştur.

Hemen ardından 15 Şubat 2019 tarihinde Yunanistan’da düzmece gerekçelerle tutuklanarak Komotini Hapishanesi’ne konulan ATİK faaliyetçisi Abdullah Gürlek ve Özgür Gelecek çalışanı Vedat Yeler’le ilgili başlatılan özgürlük kampanyası da her iki kampanyanın birikimi ve tecrübesiyle yürütülmüş ve başarıya ulaşmıştır.

Bu kampanyada da Yunanistan’ın yanı sıra Avrupa’nın değişik alanlarında birbirini tamamlayan etkinlikler yapılmış, son noktada önemli bir katılımla mahkemeye gidilmiş, yoldaşlarımızın savunmaları ve kampanyamız sonucunda davanın politik yönü kabul edilmek zorunda kalınmıştır.

Sonuç Olarak

Beş yıla sığdırdığımız bu her biri kendisine özgü olan ve yoldaşlarımızı özgürlüklerine kavuşturmayı hedefleyen üç kampanya tabanımıza, çevremize büyük bir özgüven sağlamıştır. Kararlı olmak kampanyalarda tartışmasız bir yerde durmaktadır. Şimdi kendimizi daha güçlü hissetmeliyiz. Moralimizi kendi gücümüz ve çabamızla bir üst noktaya taşımış bulunuyoruz.

Yaralarımızı kendi çabamız ve olanaklarımızla, birbirimize yaslanarak, dayanışarak, birbirimize güvenerek ve el ele vererek sardık-sarıyoruz. Sözün özü, biraz övünmeyi hak ettik…

Şiarımız yönelimde sağlam adımlar atmak ve durmadan ileriye doğru yürümek olmalıdır. İdeolojik olarak kararlılık, örgütsel olarak sağlamlık, politikada derinlik ve mücadelede derinlik kazanmak için daha ileri gitmeliyiz.

2424

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Sayfalar