Salı Nisan 30, 2024

Kamp Armen bizimdir! ԱՐՄԵՆ ՃԱՄԲԱՐԸ ՄԵՐՆ Է !

 

Yuva bozanın yuvası  olmaz  (Yaşar Kemal)

ՏՈՒՆ  ՎԵՐԱՑՆՈՂԸ  ՏՈՒՆ  ՉՒ  ՈՒՆԵՆԱ !  ՅԱՇԱՐ ՔԵՄԱԼ   

1915  Ermeni Soykırımı ile yerlerinden,yurtlarından yaşadığı topraklarından yokedilen Ermeni ulusu'nun tüm zenginliklerine ,mal varlıklarına el koyarak yeni cumhuriyet'in temelleri atıldı.Yedi ermeni öldürenin cennete gideceği gibi söylemlerle insanları öldürüp malına mülküne  el koymanın teşvik edildiği,kara yıllarda Ermeni mallarına el koyarak zengin olan insanların sayısı oldukça fazladır.Bugün toplumda bu insanlar saygın,itibar edilen insanlar olarak da anılmaktadır.

Ermeni zenginliklerine el koyma hikayesini en iyi anlatan,daha yeni kaybettiğimiz Nobel edebiyat ödülü için de aday gösterilen usta yazar Yaşar Kemal'dir.İnce Memed'de,Yağmurcuk Kuşu romanında bu konuyu şöyle anlatmıştır..''.bir de  senden dileğim oğlum,o kasabaya gidersen, o ermeni'lerden kalma evleri,tarlaları,kabul etme ,sahibi kaçmış yuvada öteki kuş barınamaz.Yuva bozanın yuvası olmaz.Zulüm tarlasında zulüm biter..'' diyerek.

Zoraki el koyma bir gelenek olarak Osmanlı'dan,cumhuriyetçilere miras kalmıştır.Bu ge- lenek halen devam etmektedir.En son örneği Kamp Armen (Tuzla Ermeni Çocuk Kampı) somutunda yaşanmaktadır.Yaratılmak istenilen Yeni Türkiye'nin görüntüsüdür.2015 Yeni Türkiye'sinde,tüm dünyanın gözü önünde,kamp Armen'e el konularak yıkımına başlandı.100.yıl soykırım anmalarında yanlızlaşıp köşeye sıkışan,her geçen gün soykırım olgusunu kabul eden ülkeler ile parlamentoların sayısının artması,inkar ve red politikalarından vaz geçmeyen,devleti saldırgan duruma getirmiştir. Futursuzca saldırmayı kendine görev bilmiştir.

Bu ülkede güvercinlere kurşun sıkılmaz diye umudumuzu yitirmedik ama Vurdular,

Kuşların yuvasının yıkılacağını aklımızın ucundan bile geçirmedik ama Yıktılar.

100 yıl geçmesine rağmen halen devletin resmi kurum ve kuruluşların binaları ermeni'lerden alıkonulan zenginliklerdir.İstanbul elmadağ'da şu anda üzerinde bulunan Harbiye ordu evi,Hilton arazisi,divan oteli ile Surp Agop Ermeni hastahanesi arazileri,Erzurumda bulunan Atatürk'ün kongre yaptığı binası,İstanbul Şişli'de bulunan Mustafa Kemal Müzesi,Heybeli adasında bulunan Deniz Harp okulu binası en önemlisi Ankara'da bulunan Çankaya Köşkü'nün sahibi Kasapyan ailesinin olup Ermeni mallarıdır.Adana'da bulunan İncirlik üssü tapuları halen Ermeni'lerde olup el konulan mallarımızdır.Bir devlet yetkilisi aksini bugüne kadar ispatlayamamıştır.

1978 yılında Rum işadamı Arşimidis'i yakarak öldürüp tüm mal varlığına el koyan TFF Başkanı Yıldırım Demirören'in babası,Erdoğan Demirören işte böyle ''saygın'' işadamı olmuştur. Paha biçilmez mal varlıkları arasında İstanbul-İstiklal caddesi üzerindeki Demirören'ler binasının sahibi Rum işadamı şahsında Rum halkınındır.Bunun gibi yüzlerce sayabileceğimiz taşınmazlar Ermeni ve Rum halkından zorla alıkonulmuştur.

Ermeni halkının yaşadığı topraklarda kiliselerden,kolejlere yüksek okullara kadar hatta yabancı dil eğitimlerinin verildiği okullardan bugün bir tane bile kalmamıştır.Yıkılmış,yakılmış tarihi izler ortadan kaldırılmıştır.Soykırım'dan kurtulan yoksul aileler yetim ve kimsesiz çocuklar yeni yaşam kurmak,okumak umuduyla zorunlu olarak İstanbul'a gelmişlerdir.

Türkiye'nin bütün şehirlerinde yok edilen bilim yuvaları,sadece İstanbul'da varlığını koruyordu.sayıca az da olsa Ermeni okullarında Anadolu'nun çeşitli yerlerinden Diyarbakır,Malatya, Sivas,Kastamonu,Amasya,Şiirt'ten gelen Ermeni yoksul ve yetim çocuklar eğitimlerini okullarda ve kamplarda yatılı kalarak tamamladılar.Her zaman saygıyla andığımız kıymetli Patrik hazretleri Şnork Kalustyan'ın emeği çocukların yetişmesinde önemli olmuştur.Anadolu'yu kapı kapı dolaşarak ailelerin elinden alıp,bakımına kadar herşeyiyle ilgilenmiştir.Bunun için Patriğimizin bu emeği ve çabalarının karşılığını ne yapsak ödeyemeyiz.Kıymetlidir.

Emeği'nin karşılığı,meyvelerini uzun seneler sonra almaya başladılar.Okullarını başarıyla bitiren öğrenciler toplumun yüz akı olup gelecekte okulun ve kamp'ın idaresinde yer alarak vefa borçlarını ödediler.Kendilerinden sonra gelen nesillere ''ağparik''lik,yani ağabeylik yaparak,yedikleri ekmeğin hakkını verdiler.

Nersesyan,Karagözyan,Joğovaran ilkokullarında,Surp Haç Ermeni,Getronagan Lise'lerinde yetişen soykırımdan kalan yoksul ermeni çocukları zamanla Türkiye'nin kendi dallarında yetişmiş,parmakla gösterilen  kuyumcu ustaları oldular,boğaz köprüsü yapımında mühendis oldular, sayılı doktorlardan oldular,ekonomist oldular,profösörler oldular,her biri Hrant oldular,Armenak oldular,Manuel oldular,Hayrabet oldular,Misak,Armenuhi,Silva,Ani oldular...Fakat  ''altın eller''in kıymeti bilinmediği,yaşama hakkı tanınmadığı için çoğu bugün ''kuş''lar gibi ülkelerini terketmek zorunda kaldılar.

KAMP  ARMEN   BİZİMDİR ! ԱՐՄԵՆ ՃԱՄԲԱՐԸ ՄԵՐՆ Է !

Gedikpaşa Protestan Ermeni Kilisesi Vakfı Başkanı ve yöneticisi Hrant Küçükgüzelyan 1915 soykırımı sonrası 1958 yılından  itibaren Anadolu'da yok olan Ermeni okullarının yerine yoksul ve yetim kalan ermeni çocuklarının eğitimi için Anadolu'da kapı kapı dolaşarak,aileleri ikna edip çocukları istanbul'a okutmak için getirdi.Yazları ise ailelerin yanına gönderdi.İlk grupta 8,ikinci gurupta 20,üçüncü gurupta  80 çocuk getirerek kilisenin yanında kiraladığı binada ,çocuklar burada yatıp kalktılar.Ama bina yetersiz kalınca Tuzla'da arazi alıp Kamp Armen'in inşasına karar verdiler.

Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı tarafından 1962 yılında arazinin sahibi olan Sait Durmaz'dan satın alınarak kimsesiz yoksul ve yetim çocuklar için inşa edildi.Kurucusu ve müdürü olan Hrant Küçükgüzelyan resmi olarak başvurularını yaparak Tapu tescilini yaptırdı.9 bin metre kare üzerinde kurulan Kamp Armen çocuklar için kardeşliğin,birlikte yaşamanın,üretmenin, paylaşmanın en iyi biçimde yaşandığı buluşma noktası oldu.Anne ve babalarını sadece yaz aylarında görebilen,yılın diğer aylarını sadece öğretmenleri kontrolünde yetişen öğrencilerin evleri,ana ve babaları okul ile kamp oldu.

Yetim ve yoksul çocukların emeği,alınteri,geceli-gündüzlü çalışmalar ile inşa edilen Kamp Armen'de inşa ilkin çadırlarda kalarak başladı.Toprakları işleyerek kendilerine yetecek yiyecekleri de üretmeye başladılar.Yoktan var ederek,verimsiz çorak toprakları cennete çevirdiler.Ağaçlar,fidanlar dikerek kendilerine yaşam alanları yarattılar.Hrant Dink bu çalışmaları ''Atlantis uygarlığı'' olarak değerlendirdi.

Tarihin her döneminde gelişmeye,yeniye,uygarlığa karşı olan üreten değil,tüketip yokeden osmanlı geleneğini kendilerine emsal alan Devlet yapısı bu uygulamalardan rahatsız oldu.Hrant Küçükgüzelyan'ı çağırıp Kamp armen'in aktivitesinin durdurulması için tehditlerde bulundu.Bunca emek karşısında kampı terketmeyen Hrant Küçükgüzelyan tutuklanarak İstanbul I.Şube müdürlüğünde işkenceli sorgulamalardan geçirildi.Tutuklandı.

12 Eylül faşizminin terör estirdiği yıllarda Kürt ulusu'ndan azınlıklara,işçilerden aydınlara,devrimcilere herkes faşizm tezgahından istisnasız olarak geçirildi.Diasporada Ermeni'lerin oluşturduğu adalet arayışları,soykırımın tanınması için verilen mücadelede öne çıkan ASALA ( Ermenistan'ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu ) örgütünün eylemleri karşısında estirilen ırkçı,milliyetçi faşist dalgadan Ermeni halkı baskı altına alındı.Bu dönemde halk yurt dışına kaçarak ülkesini terketmişlerdir.Hrant Küçükgüzelyan,Hayko Manuel Eldemir gibi Ermeni din adamları asılsız gerekçelerle tutklanarak ağır hapis cezalarına çarptırıldılar.Hayko Manuel Eldemir din adamı,13,5 yıl Asala örgütüne ''yardım ve yataklıktan,propaganda yapmaktan'' hapis cezasına çarptırıldı.Türkiye'nin birçok cezaevini dolaştırılarak,bir din adamına yapılan zulüm 12 Eylül faşizminin en kaba uygulamaları olarak yaşandı.Cezaevinden çıktıktan sonra o da yurt dışına çıkmak zorunda kaldı.Hapishanede kaptığı hastalıklardan etkilenerek hayatını kaybetti.

Ermeni toplumu için manevi değeri çok büyük olan,aynı zamanda Hrant Dink'ten kalan bir emanet olan Kamp Armen,tutklanarak cezaevine konan Hrant Küçükgüzelyan'dan sonra H Dink idare ve yönetimini devraldı.Hrant Dink'in emek ve çabası ile ayakta kalabildi.Hayatın zorlukları yanısıra devletin sindirme politikaları ile karşı karşıya kaldılar.

''Ermeni'leri isyana teşvik etmek amacıyla örgütlemek'' gibi aslı asdarı olmayan gerekçelerle kamp kapatılmak istendi.1979 yılına kadar Hrant Dink ile beraber 1500 ermeni çocuğuna ev sahipliği yapmış olan Kamp Armen,vakıflar Genel Müdürlüğü'nün 1979'da açtığı dava ile yargıtay hukuk dairesi 16 ocak 1979 tarihi nihai kararı ile önce tapu iptal edildi.İlk sahibine ücretsiz olarak iade edildi.Vakfa hiç bir kuruş iade edilmedi,ödenmedi.

''Azınlık vakıfları mülk edinemez'' mahkeme kararı,1936 yılından sonra elde edilen ermeni ve azınlık vakıflarının tüm taşınmaz mal varlıklarına el konulması kararını gerekçe göstererek Kamp Armen'e el koydular.Hiç kimsenin güveninin kalmadığı hukuk sisteminde adaletin siyasallaştırılarak iktidarlara çalışan kurumlar olduğunu bugün yaşanılan ''yeni türkiye''sinde görebilmekteyiz Mahkeme salonlarında yazılan ''adalet mülkün temelidir'' sözünün ne kadar yalandan ibaret olduğunu Kamp Armen olayında yaşıyoruz.Adalet'in ayaklar altına alındığı,devletin vatandaşlarına adil,eşit,ve hakkaniyetli olması gerekirken tam tersini uygulaya gelmiştir..Hiç bir dinin ve vicdanın kabul edemeyeceği,bugünlerde sık sık tekrarlanan,ayetlerden alıntıların havalarda uçuştuğu ''yeni türkiye''sinde ''yetim hakkı yemek'' haramdır söylemlerinin içi boş,yalan olduğunu göstermiştir.Vergisini ödeyen,askerliğini yapan,vatandaşlık görevlerini yerine getiren Ermeni'ler için her şey söylemde kalmıştır.Devlet vatandaşlarına adaletsiz davranmış onarılması çok güç yaralar açmıştır.

Avrupa Birliği ile yürütülen müzakereler çerçevesinde el konulan azınlık mallarının iadesi konusunda baskılar sonucu hristiyan'lara ait bazı mallar geri verilmiş,ama Kamp Armen bunların dışında tutulmuştur.Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin arifesinde Erdoğan'ın ''affedersiniz ermeni dediler'' çıkışını yapmıştı.Bugün de yine yeni bir seçim öncesinden Kamp Armen yıkılmaya başlandı. Cumhurbaşkanı'nın bu olaydan haberdar edilmemesi imkansız gibi görünüyor.Muhakkak haberdar edilmiştir.Seçimleri kazanmak için Ermeni'ler kurban edilmek istenmiştir.

6 Mayıs'ta Kamp Armen için gelen,yıkıma başlayan makina ustalarına olayın detayları anlatılınca ''ben yetim hakkı yemem'' diyerek,yıkım çalışmalarını durdurmuş vicdanının sesine kulak vermiştir.Vicdanlı,onurlu ve insan emeğine saygılı müslümanlar bu ülkede müslümanlığı,dini kendi iktidarlarını sağlama almak ,hırsızlık yapmaları için kullananlara gereken dersi vereceklerdir. Şimdiye kadar 5-6 kişinin el değiştirdiği Kamp Armenin mülkiyeti,en son paha biçilmez alanlar, yapılmak istenen villalar ile yandaşlarına rant sağlamak için sunulmuştur.

Ermeni halkının bugün için acil talebi,yıkımın durdurulması,Kamp Armen'in sahibi olan Gedikpaşa  Ermeni Protestan Kilisesi Vakf'ına iade edilmesidir.Bu aynı zamanda bugüne kadar hükümetin Ermeni'ler için vaat ettiklerinde samimiyetin ölçüsü de olacaktır.

Bunca haksızlığa,emek hırsızlığına rağmen AKP iktidarının yanında tavır alan gazeteci, danışmanların sadece kendi geleceklerini garanti altına almak için seslerini çıkarmamasını,ermeni halkı bir köşeye not etmiştir.

Hrant Dink'in ''Ey İnsanlık neredesiniz'' çığlığı muhakkak yerine ulaşacaktır

50135

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Agop Ekmekciyan

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

Sayfalar