Cuma Mayıs 17, 2024

IŞİD ve Kürd Koridoru

Çoğu zaman karmaşık görünen şeyler özünde çok basittir.Rojava’da gerçekleşen IŞİD saldırıları da bunlardan biri.İzlediğimiz tüm karmaşaya karşılık asıl mesele Kürdistan’ın,daha özelinde Kürdistan petrollerinin Akdeniz’e çıkışı ile ilgilidir ve Türkiye’nin önce El Nusra,sonrasında da IŞİD’e verdiği desteğin altında Kürdistan’ın uzun vadede Akdeniz’e çıkış şansının bugünden akamete uğratılması ve Kürdistanlı nesillerin sömürgecilerine mahkum bırakılması politikaları yatıyor.IŞİD’in Musul işgali ve ardından Şengal saldırısı gerçekleşince Güney Kürdistan’ı diğer parçalardan ayrıştırıp Dubaileştirme hayalleri suya düşen Neçirvan Barzani temsiliyetindeki G.Kürdistan egemen sınıflarının “Türkiye IŞİD’e yardım etmiyor” dezinformasyonunu da;TC’nin İHH ve TİKA gibi neo-emperyal kurumları üzerinden organize ettiği açık IŞİD desteğini inkar etmesini de buna bağlayabiliriz.ABD’nin Irak’ı işgalinden en zararlı çıkan Sünni Arapların iktidarlaşma ve yeniden devletleşme projesi olarak IŞİD tüm İslami argümanlarına rağmen özünde Büyük Ortadoğu Projesi denkleminde Sünni Arap devletinin sınırlarını belirlemekle görevli bir sınır konsolidasyonu hareketi. ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi”  haritasını iyi okuyan Sünni Arap devleti IŞİD,projeye uygun olarak sınır konsolidasyonu çabasına hız vermiş durumda.Genişleyebilecekleri kadar genişlemeye çalışıyorlar ve bu Saddam artıklarının Kemalizm artığı Türk derin devletiyle ve mevcut neo-Osmanlıcı “Yeni Türkiye” ile şu ana kadar al takke-ver külah ilişkisi içerisinde olduğu resmi Amerikan ağızlarından teyid edilecek kadar açık bir olgu. 

Ortadoğu’daki sınırların tamamının tartışmaya açık olduğu bu tarihsel momentte Kürdistanlılar dönemin ana görevi olan sınır konsolidasyonuna yoğunlaşmayıp güneyde TC ile petrol ortaklığı ve kuzeyde TC ile detant politikalarının peşine düşünce tarih de kendi hükmünü icra etmeye başladı.Şüphesiz tarihin her hükmü olumsuz sonuçlar getirmiyor. Bu süreçte Kerkük’ün ve Kürdistan sınırlarının dışında bırakılmış pekçok tartışmalı bölgenin Kürdistan’a katılması ve 140. Maddenin de facto gerçekleşmesi önemli.Diğer yandan Kobane direnişi Kürdistan’ın her parçasında ulusal bir heyecan yarattı,Kürdistan’ın aslında tek parça olduğunu hepimize tekrar hatırlattı.

Düşük yoğunluklu savaşa ara verip Rojava’daki gelişmelere odaklanma ihtiyacından kaynaklı PKK politikasına TC devleti önce El Nusra’ya verdiği destekle, sonrasında da IŞİD’i destekleyerek yanıt verince kaçınılan düşük yoğunluklu savaşın yerine Kobane merkezli yüksek yoğunluklu bir savaşa kapı açılmış oldu.Bir başka bakış açısıyla TC ile devam eden düşük yoğunluklu çatışmaların yerini TC’nin vekaletini üstlenen güçlerle yapılan yüksek yoğunluklu çatışmalar aldı.Kürdler bu süreçte Kürdistan’ın parçalanmışlığını aşma sınavından da iyi bir sonuçla çıkamadılar.Bu çıkamamanın cezası önce Şengal’e kesildi, şimdi de Kobane’ye kesiliyor.Oysa Akdeniz’e dayanacak bir Kürd koridoru o kadar önemli bir zemindi ki, şu ana kadar tüm tezkerelere karşı çıkmış Türk ordusu bu seferki tezkereyi can havliyle desteklemekle kalmadı,ebedi Kürdistan düşmanlığı arkaplanıyla “serbest ateş” tatbikatını da hızla gerçekleştirmekte gecikmedi.

Türk ordusunun emekli generallerinden Edip Başer’in Büyük Kürdistan’ı  bir felaket senaryosu olarak sunduğu uluslararası koşullarda küçük Güney kantonlarının coğrafik olarak birleştirilmesi de,coğrafik olarak birbirinden ayrı kalmış kantonların arasındaki askeri lojistik de hala mümkün hale gelebilmiş değil.Arap kemeri politikalarıyla birbirinden ayrı düşürülmüş küçük Güney kentlerinin coğrafik olarak birleştirilmesi ve kurumlaşma-devletleşme organizasyonunun önemsenmesi bir yana, reel-politik zemini olmayan humaniter politikalarla küçümsenmekte.Ahmed Arif’in dediği gibi: “uzay çağında bir ayağımız,ham çarık,kıl çorapta olsa da biri”.An itibariyle Kobane’nin düşme riski var ama ne Cezire ne de Afrin kantonları yardıma gelemiyorlar,kuzeyi de TC tutmuş durumda. 

TC politikaları etkisindeki G.Kürdistan yönetiminin de askeri yardıma gelme niyeti yok.PKK’nin iyi bir ders almasını istedikleri belli,oysa o dersi ve daha kötüsü darbeyi PKK kadar küçük Güney’deki sivil halk ve birleşik Kürdistan mefkuresi alacak.Dahası bu süreçte asıl boğulmak istenen gelecek kuşakların çok ihtiyaç duyacağı Kürdistan’ın Akdeniz çıkışı olan Kürd koridorudur.Herhalde zor yoldan öğreneceğiz: ne kadar zengin doğal kaynaklarımız olursa olsun,onları dünya pazarına sunmak için düşman iradesine teslim olmak zorundaysak,bırakın bağımsız olmayı,özgür dahi olamayız.

05.10.2014


93003

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Sayfalar