Pazar Mayıs 19, 2024

(IŞ)İD Kürtlere Niye Saldırır?

(IŞ)İD, Ortadoğu’nun yeni fenomeni ve emperyalistlerin yeni umacısı. (IŞ)İD emperyalist gericiliğin kendini daha rahat gerçekleştirmesi ve politik yönelimine yeni olanaklar yaratması için arayıp da bulunmayacak bir umacı oldu. Her ne kadar emperyalist güçler ve Ortadoğu’nun gerici egemenleri için şu an kullanılacak bir umacı (heyula) olsa da, Kürtler, Şiiler, Hıristiyanlar ve tüm diğer farklı inanç ve milliyetler için bunun ötesinde en vahşi biçimlerle ölüm, kan, zulüm anlamına geliyor. (IŞ)İD girdiği her yeri insansızlaştıran, kurutan, çölleştiren bir politika izliyor.

Şimdi bu katil sürüsü karşı-devrimci yapılanmaya karşı emperyalist güçler ve bölge gericiliği bir koalisyonla kurtarıcı rol üstlenmeye çalışıyor. (IŞ)İD öyle bir korkutucu ve yıkıcı rüzgâr estiriyor ki emperyalizm için açmakta zorluk çektiği her kapıyı açan bir maymuncuk gibi oldu. (IŞ)İD korkusu ve kaygısı emperyalizmi ve gerici bölge devletlerini adeta kanatsız melek gibi algılatmaya dönüştü. Ezilen, katliamdan geçirilen ulus ve halklar adeta emperyalizmden kurtuluş bekleyen bir çaresizliğe mahkûm edilmeye çalışılmaktadır.

Emperyalistler için bu ideolojik ve politik faydanın yanında özellikle bölgenin yeniden dizayn edilmesinde, dengelerin bozulması ve yeni dengelerin kurulmasında da (IŞ)İD güçlü bir faktör olabilmektedir. Bu (IŞ)İD’in basit bir maşa örgüt olduğu anlamına gelmemektedir. (IŞ)İD, Irak ve Suriye ekseninde bugün egemen durumda olmayan Sünni toplumsal kesimin siyasal temsiliyetini karşılamayı başaran bir yapılanmadır. Bu eksene oturan ideolojik-siyasal yaklaşımla hamlelerini yapmakta, bölgede ki çelişkilere oynayarak alanını ve etkisini genişletmektedir. (IŞ)İD kendi siyasal çıkarlarını gözeterek dengeleri bozmaya, var olan ilişkileri belirlemeye çalışmaktadır.

(IŞ)İD, eski Baasçılar ve bölge aşiretleriyle kurduğu güçlü ilişkilerden beslenen zeminden yani egemen güçlerle tarihsel ilişkilerden kaynaklı çeşitli güçler tarafından manipüle edildiği gibi geçici ittifaklar kurarak da hareket ve yönelimini belirlemektedir. Emperyalistlerin ve bölge devletlerinin istihbarat örgütleriyle bu eksende kurulmuş ilişkiler ve yönlendirmelerden etkilendiği de su götürmez gerçektir. Ancak bu durum (IŞ)İD’in Irak ve Suriye’de oluşan toplumsal ve siyasal dengelerden beslenerek yükselen ve Sünni siyasetinin egemenliğine oynayan kendi öz dinamikleri gerçekliğini karartmamalıdır. Bu doğrultu ve yönelim onun hamlelerini ve siyasetini belirlemektedir.

(IŞ)İD’in Irak ve Suriye’de Kürt bölgelerini hedeflemesi genel eğilim ve yönelime, çıkardığı tartışma ve sonuçlara bakarak değerlendirilmelidir. Kürtlerin tarihsel olarak Türk, Arap ve Fars egemenliği altında ezilen bir ulus olması bu egemen kesimlerle güçlü bir düşmanlık zemini oluşturmuştur. Bu egemen kesimlerin imtiyazlarından feragat etmeme mücadelesi aynı zamanda Kürt ulusal kazanımlarına yönelik bir düşmanlığı içermektedir. Türk, Fars ve Arap egemenlerinin mezhepsel meşrepleri ve çelişkileri ne olursa olsun bu bağlamda Kürt ulusal kazanımlarına karşı doğal bir düşmanlık paydaları vardır.

(IŞ)İD Kürtlere yönelik bu tarihsel düşmanlık ve egemenlik halinin devam etmesi eksenine oturan çelişkiden faydalanarak Kürtlere yönelmektedir. Kürt ulusal hak ve kazanımlarına karşı egemen sistemin (emperyalist sistem ve egemen devletler) hem düşmanlığı, hem şüpheleri, hem de kaygıları (IŞ)İD’in Kürtlere yönelik saldırısına maddi temel oluşturmaktadır. Yani Kürtler (IŞ)İD’in gözünde zayıf halka konumundadır. Bu genel yaklaşım içinde Kürt bölgeleri içindeki zayıf halkaları da belirlemektedir. Şengal ve Ezidiler ezilen inanç olması bağlamında, Rojava ve onun içinde Kobanê’de yine Kürtler arasındaki siyasal çelişkilerden ve coğrafi konumu gözetilerek belirlenmiştir.

Son süreçte özel olarak Kobanê’ye yönelmesi ve burayı düşürmek için tüm güçlerini seferber etmesi, hem kendine karşı kurulan koalisyonun saldırılarını Kürt coğrafyasında karşılamak, hem de burada Kürtlerin demokratik temelde oluşmuş kazanımlarına emperyalist ve bölge gericiliğinin zehrinin bulaştırılması amacını taşımaktadır. Bir yandan Kürtleri emperyalizmle daha fazla işbirliğine yönlendirerek ve “mahkûm bırakarak” demokratik damarını kesmeye, diğer yandan özellikle Kürtlerin Türk egemen sınıflarıyla olan çelişkilerini keskinleştirmeye çalışmaktadır.

Kobanê saldırısıyla ağzı sulanan Türk egemen sınıflarının ve emperyalistlerin hesabı ise Kürtlerin kendilerinin şemsiyesi altına rızasıyla, kendilerine tam bir uyum göstererek girmesini sağlamaktır. Kürtlerin bu bağlamda zayıf düşerek yardım çağrısı yapması hesabı yapmaktadırlar. Kürtlerin yaşanan saldırılarda emperyalizmin ve Türk egemen sınıflarının bu hesabının olduğunu bilmesi ve bu eksende politik karşıtlık geliştirmesi ciddi bir gerginlik noktasıdır. (IŞ)İD’in bu denli pervasız, elini kolunu sallayarak ve lojistik destek alarak Kobanê’ye saldırmasının ayağını bastığı zemin budur.

Kürtlerin saldırıların merkezine oturmasında (IŞ)İD buranın zayıf halka olması hesabı güderken aynı zamanda Kürt Demokratik Hareketi’ni emperyalizmin kucağına iterek Kürt coğrafyasında bu oluşumların toplumsal zeminini zayıflatıp anti-emperyalizm temelinde kendine zemin oluşturmaktır. Bunu da ulusal aidiyetten önce mezhebi aidiyet üzerinden gerçekleştirmektir.

Bölgesel güçler ve emperyalizm ise (IŞ)İD eliyle Kürtlerin kucağına düşme hesabı yapmaktadır. Ancak Kürtlerle olan bağını, ilişkisini ve yürüyen süreçlerini zora sokmadan bunu yapmaya çalışmaktadır. Bu saldırıların asıl amacının zayıf düşmüş, kolu kanadı kırılmış ve mahkûm hale gelmiş Kürt siyasal yapısı yaratmak olduğu açıktır. Aynı zamanda ulusal bilinci zayıflamış mezhepsel ve dini kimliği gelişmiş bir toplumsal yapının oluşması amaçlıdır. Dağılma eğiliminde olan Sykes-Picot rejiminin Kürtler cephesinde ulusal eksenli değil mezhebi eksenli bir yönelime girmesi mücadelesidir bu aynı zamanda. Yaşanan Kürtlerin iki gericilik arasında kıskaca alınmasıdır.

(IŞ)İD Saldırısı Ve Genel Eğilim!

Kürtlerin bu kıskaç içinde, ulusal hak ve özgürlüklerden önce mezhebi ve dini eksenli bir siyasal şekillenişe girmesi kolay gerçekleşebilir bir durum değildir. Kürtlerin demokratik ve ilerici yöneliminin emperyalizm ve bölge gericiliğinin ittifaklık ve ortak düşman algısı ile zehirlenmesi ise esas tehlikedir. Kürtlerin emperyalizmin ve özellikle Türk hâkim sınıflarının kirli çıkarlarıyla ulusal hak kazanımları ekseninde bir kesişme hali bir illüzyon oluşturabilir. Gericiliğin yüzüne hoş görünümlü bir maske takarak kendini Kürtlere yutturma durumu oluşabilir. Özellikle birçok tehlikenin, gulyabaninin kol gezdiği ve tüm acımasız yüzünü gösterdiği bu koşullarda “medeniyet” maskesi güçlü tehlikelerle Kürtlerin karşısına dikilecektir.

ABD ve öncülüğündeki koalisyon ve TC bu “medeni” dünyanın en güçlü temsilcileri konumundadırlar. Kelle kesmeden, siyahlar giyip sakal uzatmadan, yaptığı acımasız katliamları açıktan savunma gafletine düşmeden oluşmuş tarihsel karşı devrimci, zalim kimliğini daha makbul hale getirerek pazarlama tekniklerinin en halislerini kullanarak satabilir. En başta Kürtlere ve tüm ezilen bölge halklarına kendi çıkarlarını ve kirli hesaplarını bu şekilde kabul ettirmeye çalışacaklardır.

Bugün ortalıkta herkesin dilinde dolanan Kürtlere ABD öncülüğündeki koalisyonun yardım etmesi gerektiği lafları ve Kürtlerin bu ittifakın parçası olması gerektiği telkinleri gerçek sorun ve düşman karşısında Kürtlerin gözünü bağlama operasyonudur. Her türlü eza, ceza, musibet, tehdit, gözyaşı, ölüm Kürtlerin başına musallat ettirilerek burnu sürtülmeye, kazanılacak bir ulusal hak varsa siyasal kölelik şartlarına bağlanmaya çalışılmaktadır.

Bugün tarihin Kürtler lehine gelişen seyri ve akışı geçici toz dumanlar yaratılarak, karmaşalar oluşturularak, geçici tehlikeler ön plana çıkarılarak esas tehlike, düşman ve Kürt ulusunun tam hak eşitliği, özgürce ayrılma hakkı gibi gereksinimleri muğlaklaştırılmaya, boğuntuya getirilmeye, kolu kanadı kırılarak “bahşedilmiş” haklar derekesine indirilmeye çalışılmaktadır. Bu karmaşa ve toz duman arasında hiç kuşkusuz en büyük tehlike hala medeniyet elbisesi giymiş emperyalizm ve her parçadaki egemen-ezen ulus (Türk, Arap ve Fars) tahakkümüdür.


78283

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]

 

 

“Belki de asıl ustalık budur;

her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]

 

Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…

Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

NEWROZ ATEŞİ!

 

Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.

İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.

"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY

 

Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...

Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...

AYDIN(LAR) VE AYDINIMSI(LAR)[*]

 

“Alev, başka şeyleri aydınlattığı

kadar aydınlatmaz kendini.”[1]

Dört yanın “aydınımsı(lar)” diye ifade edilebilecek bir yabancılaşma/ deformasyon tarafından kuşatıldığı kesitte, Demba Moussa Dembélé’nin, ‘Samir Amin: Ezilen Hakların Sömürülen Sınıfların Organik Aydınları’[2] başlıklı yapıtı, “dünya aydın bakışı”nın yanıtı gibidir sanki…

Sayfalar