Cumartesi Mayıs 18, 2024

İbrahim KAYPAKKAYA anısına.- Davut Kurun

İbrahin Kaypakkaya Türkiye sosyalist hareketine yeni bir bakış açısı, Türkiyede hakim siyasi değerler ve dengeleri sorgulayan bir bakış açısı kazandırdı. Daha yolun başında idi ve ilk adım olarak Kemalizm, ordu ve milli mesele konularında farklı teorik tespitler ortaya koydu. Ancak unutulmamalıdır ki, İbo’nun siyasi derinliği eldeki yazılı metinlerle sınırlı değildir. Çünkü bu metinler kendi doğrularını koyma yerine ‘Şafak revizyonizminin eleştirisi’ temelinde yazılmıştı. Daha derinlikli tespitler için veri ve imkan yokluğuna rağmen ciddi çalışmalar içinde idi ve ben kısmen onunla bu tartışmaları yaptım. İşte faşistleri asıl korkutan, onun bu açılımlarını ”çok tehlikeli görüşler” i nedeniyle, mahkemeye çıkarmadan, savunma imkanı tanımadan hatta işkencede ki söylemlerini dahi dosyaya koymadan işkence ile öldürdüler.

Ne yazık ki, onun takipçileri onun temel tezlerini geliştiremediler, ser verip sır vermeyen direnişçi yönünü öne çıkararak , siyasal açılımlarını tali plana atarak dondurdular. Bu konuyu başka bir yazıda ele alacağım. Şimdi kısa birkaç anımı aktarmak istiyorum.

İbrahim ile 1970 in sonlarında tanıştım. DDKO dan bir arkadaşla İşçi Köylü bürosuna gittik ve İbrahim’in bir sohbetini dinledik. Gerçi biz Kürt devrimcileri Kürdistan konusunda farklı düşünüyorduk Türkiye Halkları Sosyalist Partisi adı altında bir grup oluşturmuştuk. Ama ibrahim’in önyargısız sorunlara yaklaşımı ve Kürdistan sorununa ilgisi hoşumuza gitmişti. Ama asıl sıcak ilişkimiz TİKKP den ayrıldıktan sonra oldu. İstanbul’a gelince benim Esenlerdeki evime geldi ve 3 ay Kemalizm, Milli Mesele, konusunu kaleme aldı. Bizde daktilo ederek Meral Yakar'a teslim ediyorduk oda teksirle çoğaltarak dağıtıyordu. Bir Grup olarak daha kuruluş aşamasında olan TKP/ML’ye katılmıştık. İki arkadaşı da Dersime gönderdik Muzo ile görüştüler. Bu üç ay boyunca devrimin temel sorunları konusunda ufkumu açan sohbetlerimiz oldu. Ne yazık ki bunları yazma imkanı bulamadan işkence ile katledildi bu değerli önder.

İbrahim İstanbul’da kaldığı süre içinde Deniz,Hüseyin ve yusuf'un kurtarılması için çok uğraştı. Hatta bu amaç için derin devletin bir elemanını kaçırmak için bir eylem de yaptık. Ancak sözkonusu kişi şuurunu yitirip saldırganlaşınca bütün hesaplarımız altüst oldu. Silah seslerine koşan nöbetçi askerlerle yüzyüze gelince asker de kaçtı. Bizde maceralı bir kaçışla bir gün sonra eve varabildik. Daha sonra Malatya'ya gittik. Bir hafta Malatya’daki işleri ile uğraştı. Dersime gitmek için Harput otobüs bürosunda beklerken, İbrahim takip altında olduğumuzu farketti. Takip eden Çapa da kantin işleten mit elemanıydı İbrahim tanıyordu. Otobüs tam hareket edecekken aşağı atladık, arkamızdan o iki kişi de atlayarak herkes yere yatsın diye bağırırken biz miletin içine karışarak kaçtık. Sokak aralarında Malatya yolunda bağlar arasında saklanarak geceyi bekledik. Sabaha doğru yola çıkarak otostop ile Elazığa gittik. Elazığ’da Hozat garajındaki kahvehanede irtibatımızı sağlayan arkadaş bekliyordu. Ancak kahveye girmek tehlikeliydi. Bir müddet dışarıda giriş çıkışları gözetlerken Malatya’da bizi takip eden iki kişi çıktı. Orayı derhal terkederek yeni yapılan yeni camiinin altındaki hamama girdik ve çareler aradık. Ben güvenilir birini tanıyordum. Bizim Türkiye halkları sosyalist partisi başkanımız Mustafa Düzgün Elazığ Lisesi müdürü idi. Ancak onun bilgisi dışında TKP/ML’ ye katılmıştık ve öfkeli olacağını tahmin ediyordum. Öyle de oldu. Tartıştık. Sonuçta yollarımız ayrıldı. Bize bir miktar para ve Karakoçan’a götürecek bir araba temin etmesini söyledim. Bir saat sonra bir taksi ile geldi. Bana 400 lira verdi. 100 lirasını kendime almamı, yakalanırsam bana lazım olacağını söyledi. Karakoçan’a kadar şoför hiç konuşmadı.

İbrahim Karakoçan’da çok rahat davrandı. Daha önce orda kalmış esnafla ilişki geliştirmişti. Onlarla senli benli. Herkes Aşur bugün bize gel, Aşur öğle yemeğine gidelim. vs. onun bu rahatlığı beni tedirgin etti ve eleştirdim. Benim bu tavrıma karşı Aşur hiç unutamayacağım şu tespitleri yaptı. ” Burası Kürdistan’dır. Burada devlet çıplaktır. Yani askeri, polisi ajanı ile yerli halk arasında keskin bir ayırım var. Halk bunları tanıyor biliyor. İngilizlerin Hindistan’daki konumu neyse, Türk devletinin durumu da aynıdır Kürdistan’da. Kürdistan’da yerli ajan çıksa bile halk bilir bizi uyarır. Kürtler devleti sevmez. Kürdistan da bir sömürge gibidir. Buradaki mücadele daha keskindir ve ulusal karakteri de vardır…” Daha sonra ki tartışmalarımızda İbrahim’in ileriki bir dönemde Hakkari bölgesinde mutlaka üstlenmemizi İran ve Irak’ taki hareketlerle ilişki kurmayı düşünüyordu.

Düzgün baba dağına bir akşam vardık. Islıklı paroladan sonra iki kişi bizi aldı gurubun kaldığı mağaraya gittik. Muzo çay yapmıştı. Konserve kutularında yorgunluk çayı içtikten sonra bölgeyi terk etmemiz gerektiği söylendi. Gece yola düştük . Büyük köyde oturan Yoksul Süleyman’ın evinden çökelek, un ve şeker alarak Hakis köyünün karşısında bir kom da birkaç gün kaldık. Oradan da Vartinik’e gittik. Kış hazırlığı yapılmamıştı. Günü birlik yiyecek işimizi köylerden temin ediyorduk . Ben bu durumu İbrahim ve Murat’la birkaç kez konuştum ve durumu düzeltmek için birşeyler yapmamız gerektiğini önerdim. Eleştirilerim Muzo’ya idi. Çünkü bölge sorumlusu oydu. Ayrıcı Muzo’nun öyle yumuşak yapısına bakıp aldanmamak lazım. Sert bir komutandı. Gerçi yazdığı romanda benim sık sık düştüğümü yazmış, öyle değildi, ama olsun iyi bir romandır.

ÖNDERİM, YOLDAŞIM VE ARKADAŞIM İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI SAYGI İLE ANIYORUM.

18.05.2015 

45343

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Sayfalar