Cumartesi Mayıs 18, 2024

Hiç değilse bu taş basamakların:Ganime Gülmez

“Binlerce Pazartesi geçti ömrümden\…nasıl yaşanıyor bu vesayetli dünyada\ hangi çılgınlar nasıl dayanıyor buna\…\ Sonu olsun diyorum\ neyin sonu ama\ hiç değilse bu taş basamakların”..şiiri takılıyor aklıma sokaklarda Turgut Uyar’ın.

Pazartesi günü yine 1 Eylül. 1939 yılında Almanya’nın, Polonya’yı işgal edişinin yıl dönümü. Ve tabi; “Dünya Barış Günü”! Ha bir de; Almanya Federal Parlamento’sunun, dün, “İslam Terörü’ne karşı savaşmak için” Irak’a göndereceği binlerce sayıyla basına ifade edilen silahları gönderme kararını alacağı gün! Kaçıncı Pazartesi!

Bundan yüzlerce yıl önce Haçlı Seferleri yapıldığında; hiçkimse bilmiyordu dünyada kaç insan yaşadığını. Balkanlar’dan Kuzey Afrika’ya dek yollara çıkıldı!

Bundan yüzlerce yıl önce Haçlı Seferleri yapıldığında; karadan vurulmamak için, deniz yollarını denemeye-keşfetmeye başladıkları zamanlardı.

Bundan yüzlerce yıl önce Haçlı Seferleri yapıldığında; silah fabrikaları-silah ticaretinin bilinmediği zamanlardı.

Bundan yüzlerce yıl önce Haçlı Seferleri yapıldığında; gazete-radyo-televizyon yoktu!

Ve 2014! 1914’te başlayan, 4 yıl içinde milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanan, 1. Dünya Savaşı’nın 100. yıldönümünde, 2. Dünya Savaşı’nın da 75. yıldönümünde bulmaktayız kendimizi.

Bundan yüz yıl önce; gazete-kitap vardı ama; radyo-televizyon ağı bu kadar gelişkin değildi.

Bundan yüz yıl önce; savaş uçakları-roketatarlar bu kadar gelişkin değildi. “Uydular” yoktu.

Bundan yüz yıl önce İnternet vs.siyle birlikte, MEDYA CANAVARI’da; beyinlerin her hücresini işgal etmiş, insanlığı kanserden daha beter kemiren-insanlığından çıkaran bir SİLAH değildi henüz!

Nasıl bir zamandan geçiyoruz! Bırakalım kapitalist sistemi, feodalizmin bile yeni yeni yeşermeye başladığı Haçlı Seferleri çok geride kaldı. Din adamlarının sarsılan otoritelerini; krallık sistemiyle-feodalizmle kurtardılar. Ardından krallıklar devrildi, daha bilinçli bir “devlet” sistemi-kapitalizmle iktidarlar kurtarıldı. Emekçilerin elinde sosyalizm dünyaya geldi. Asırlar boyu sadece ezilmeyi bilenler; bu dünya gerçekliğinde, dünyaya getirdiklerini korumakta henüz çok acemiydiler….

Kısaca; ekonomik-siyasi ne yolculuklar-tarihler geçirdi bu insanlık! Bazı kavramları keşfedene, altını doldurana, insanlığa maledene kadar; nice insanlar kalemleriyle-bedenleriyle savaştılar!

E böyleyken NASIL bütün medya; öldürülen insanları öldüren silahların, nereden-nasıl pazarladığını bu kadar meşru biçimde reklam eder! “İslam Terörizmi” diye adlandırdığı hayali canavarı, “Haçlı Seferleri” tarihsel hatırlatmalarını yapmadan anmamayı NASIL görev bilir! Bunların arkasındaki ekonomik-siyasi desteğin Avrupa’dan yapıldığını; insan beyninde NASIL kör bir nokta haline getirmenin yöntemlerini yeniden üretir!

Bütün bu manipülasyon girdabında, bir sürü “eğitimli”, kiliseden çıkan insan; “Haçlı Seferleri böyle değildi. Şimdi, bu asırda insanlar dinlerinden dolayı öldürülüyor. Hristiyan kardeşlerimiz öldürüldüler ama, ne olduklarının bilinciyle öldüler. Onlar için dua edip, hep onlarla birlikte olmalıyız bu savaşta” diyerek, NASIL bütün dünya bilgileri-algıları tersine döndürülebilinir! Camiden çıkan bir sürü insan; “İslam hiç bu kadar güçlü olmamıştı. Korkuyorlar bizim dünyadaki egemenliğimizden. Müslümanlık dünyada hakim olacak, kurtulamazlar”, diyerek, NASIL Avrupa’nın göbeğinde bu kadar nevri dönmüş bir hale getirilebilinir!

En iyi-bilimsel tartışma programlarında;

-NASIL “Haçlı Seferleri” ibaresini kullanmak bir görev haline getirilebilinir!

-Günlerdir-aylardır, binlerce çocuk-kadın-erkek Ortadoğu’da katledilirken; NASIL Alman gençlerinin, müslümanlarca beyinleri yıkanıp, “Cihat” yürütmek için savaşa gönderildikleri flaş cümleler olarak öne çıkarılabilinir!

-Bu programlarda; NASIL Avrupa “mahsur kalmış din alemi” kavramının içerisine sokuşturulmaya çalışılabilinir! Bunu dinleyen müslüman gençlere; NASIL “yaaaa, sıkıştılar. Güçleniyoruz, güçleniyoruz, hiçbirşey yapamazlar bize, dünya müslümanların olacak!” hissi kazandırılabilinir!

Yazarlar NASIL; “transport edilmiş ırkçılık istemiyoruz ülkemizde. Bunlar savaştan gelseler de, hristiyanlara karşı kinleri bitmeyecektir. Yeni iltica politikalarımız, ilticacılara karşı alınması gereken önlemler, oturulup baştan-aşağı değerlendirilmeli” diye yazarlar! Bugüne kadar besledikleri yabancı düşmanlığını, felaketten bir kez daha görev çıkararak; NASIL bu kadar pervasızca yaparlar!

Dünyanın neresinde olursa olsun; tüm ezilenlerin ortak bunalımlarda olduğu kesin. Krizlerin içerisinde bunalan-boğulan YABANCILAŞMANIN keskinliği karşısında çaresizleşen ezilenler; kollarındaki son güçle DİNE sarılmaya güdülüyorlar. Kendileri çaresizlik üretenlerin-ezenlerin, halka sunabildikleri tek çare-afyonsa; YİNE DİN!!!

Bütün bu karanlıklara rağmen; doğa-yaşam kendi yasalarını işletmeye devam ediyor. Ebediyet diye bir kavram yok! Başka canlıları yiyen canavar, günün birinde yem olmaya mahkum. Ezilenlerin kanına doymayan KAPİTALİZM CANAVARI bildiğimiz ve henüz bilemediğimiz yöntemlerle yem olmaya mahkum!

Bulanık, çok bulanık-zor zamanlardan geçiyoruz. Biz yine tarihin sınavlarından edindiğimiz deneyimlerle, bulanıklıkları her yönüyle olmasa da okumaya çalışabiliyoruz. Ancak, “Sonu olsun diyorum\ neyin sonu ama…”; dünyaya gözünü yeni açmış bebelerin, hayat yolunda yürümeye başladıklarında “HİÇ DEĞİLSE BU TAŞ BASAMAKLARIN”, ısıtılıp ısıtılıp önümüze sürülen bu ÇARELERİN!

UMUTLA-DİRENÇLE KALALIM!
28 Ağustos 2014
Ganime Gülmez

87629

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]

 

 

“Belki de asıl ustalık budur;

her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]

 

Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…

Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

NEWROZ ATEŞİ!

 

Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.

İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.

"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY

 

Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...

Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...

AYDIN(LAR) VE AYDINIMSI(LAR)[*]

 

“Alev, başka şeyleri aydınlattığı

kadar aydınlatmaz kendini.”[1]

Dört yanın “aydınımsı(lar)” diye ifade edilebilecek bir yabancılaşma/ deformasyon tarafından kuşatıldığı kesitte, Demba Moussa Dembélé’nin, ‘Samir Amin: Ezilen Hakların Sömürülen Sınıfların Organik Aydınları’[2] başlıklı yapıtı, “dünya aydın bakışı”nın yanıtı gibidir sanki…

Sayfalar