Cumartesi Mayıs 4, 2024

"Güleç yüzlü yiğit komünist şehit düştü" Osman Oğuz

Kapkara, zapzayıf bir adamdı, dışarıdan bakınca. Ama koca cüsseli olanı bile öyle bir sarardı ki karşılaştığında… Hani, “Ne çelikten irade kardeşim!” dersin ya bazılarına, öyle biri işte. Dosta candan güler, gülmek diye buna denir; düşmana ser verir, sır vermez.

İnsan, dostunun ardından övgücülük yapmaya utanıyor. Eksiklik, yanlışlık, yetmezlik, yeteneksizlik, ne dersen de işte, başın öne eğiliyor. Ama öyle geliyor ki, o anlatmamızı isterdi, ne gördüysek. Onunla ilgili yazılan, bir tek baş koyduğu insanlık kavgasına ant içilen bildiriler ve düşmanın kapkara puntolu haberleri olsun istemezdi sanki.

Aynı okulda, aynı fakültede, “komşu stantlarda” okuduk Haydar’la. Hemen hemen her gün gördük birbirimizi uzun süre. Her gün, sanki daha bir önceki gün görmemiş gibi sımsıkı sarıldık, ağız dolusu güldük. Çay komünü diye stant başındakilerden fazladan birkaç kuruş para toplayıp gazeteye üç beş arttırdık diye mutlu olduk. Uzun, çok uzun konuştuk memleket hakkında. Bir demlik çayı önüne koysan, bir başına içer, konuşur, içer, dinlerdi zaten.

Acayip bir adamdı. Hani, kumaşı zor bulunur, “Ulan bu devirde böyle adamlar kaldı mı” türü adamlardan. Her açıdan hem de. Ben fırsatını bulsam okulun her yerinde kopya çekerdim mesela, Haydar hayatta çekmezdi. Bir keresinde konuştuk da bunu. Yaptığı ya da yapmadığı hiçbir şeyden öyle çok övgüyle bahsetmedi Haydar, biraz sıkılgan, “Çekmem” diyordu, “Ne olursa olsun, devrimciye yakışmaz.”

Bir yerde çay içsen, bir şey yesen, öldür allah hesabı ödetmez. Kızsan, bozulsan, “Vallahi yoldaş, bir sürü param var” der gülerek. Bağımız koptuğundan bu yana, “Bir sürü param var” diyorum ben de her yerde. Her dediğimde Haydar eli, yüzü, gözüyle gülüyor gibi sanki.

Bağlama çalmayı öğreniyordu Haydar. Bayağı da ilerletmişti hem de. Söylemezdi, yalnız çalardı. Durup durup aynı şarkıya dönerdi sanki: “Vartinik burası, mirik mezrası/ Kan içinde yatar Ali Haydar’ım…”

Bir de Ahmet Muharrem Çiçek’in ardından söylenen marşı, gitmeden önce hem mırıldanır hem bize geldi mi açıp dinlerdi hep: “Bas gerilla, bas tetiğe/Biraz daha ileriye/Parça parça iktidarı/al kırlardan şehirlere…”

Kafasına koymuştu gitmeyi. Hiç söylemedi doğrudan, ama anlatmak ister gibiydi. Önce şekeri, sonra ekmeği kesti. “Talim mi yapıyorsun, hayırdır” diye takılana, “Yok ya, benden gerilla mı olur” gibi şeyler söyleyip geçiştirdi. Ama basbayağı iradesiyle savaşıyordu işte. Gerçi çok gerek de yoktu. “Bir hırka, bir lokma” bi adamdı Haydar. Yerde oturur, yerde uyurdu. Dersim’in kıtlık görmüş yoksul köylüsünün -hem de Xiranlıların- azmi, direnci, inadı… Olduğu gibi Amed merkezinin apartmanına gelip oturmuştu. Köydeki babasıyla çelişkilerini de anlatırdı, gülümseyerek.

Neler konuştuk daha Haydar’la, neler tartıştık. Örgütü bir ara, bizim örgütle “Dersim’de selamı sabahı kesme” kararı aldığında bile, gizliden güldük, eğlendik. “Dersim şehir sınırını çıkalım da bi çay içelim” diye takılıp gülüşüyorduk.

O yıllarda sormadık, sormak olmazdı ama tahminimce “Türkiye Marksist Leninist Gençlik Birliği” (TMLGB) çalışması yürütüyordu. Bir konuşmamızda, “İllegal alan eksikse, çalışmanın ayaklarından biri kopuktur, yürümez” demişti. Bir süre sonra telefon kullanmamaya başladı. Sonra Amed’den ayrıldı. Önce Erzincan’da, sonra Dersim’de olduğunu duydum. Dersim’e son gidişimde de bir yerlerde karşılaştık, “Hadi gel sana bi patila ısmarlayayım” dedi, tabii yine “bir sürü parası vardı.” O sarılmanın başka olduğunu çok iyi biliyordum. Bu kez elinin bir başka sıktığını, yüzünün bir başka güldüğünü.

Haydar neşesini, insancıllığını, fedakarlığını bir kavgayla birleştirerek güzelleştirdi. Her adımına, her cümlesine sirayet eden, o kavganın parıltısıydı. Onu kavgadan gayrı görmeye, bilmeye, anlamaya çalışmak, hiçbir şey değilse, beyhude bir çabadan başkası olmaz. O, bir TKP/ML TİKKO gerillası olarak düştü toprağa. İbrahim Kaypakkaya’nın genç ama derinlikli, mütevazı ama öncü, öfkeli ama güleç duruşu, o güzel yüzü, Haydar’a da bulaşmıştı. “En büyük kahramanlığı bile sıradan bir işmiş gibi yapanların” neslinden bir komünist olarak direndi, yoldaşı Murat Tekgöz’le birlikte şehit düştü Haydar. O anda bile eminim, çok eminim, “Önce yoldaşlarım” dedi hep, önce yanındakini, diğerini kurtarmaya çalıştı. Bu, Haydar’ın iyiliği değildi yalnız, “dünyayı temellerinden sarsan kavganın” kültürü, mayasıydı.

Haydar’ın ardından Partizan, “Dersim’de yaşanan bu sürecin Cizre’de, Sur’da Nusaybin’de, Silopi’de, Gever’de başlatılan öz yönetim direnişine karşı devletin almış olduğu tavrın bir parçası olduğu açıktır. (...) Devrimci dayanışma zorunluluğunun açığa çıkardığı görevlere sarılan bütün devrimci, yurtsever güçlere yönelen bu saldırılar; dayanışma ısrarını kırmak için halkımıza yönelen saldırılara karşı kurulan ortak barikatlara duyulan nefret ve kinin bir sonucudur” demiş. Evet, Haydar, Amed’de kaldığı her günde, Kürt halkının mücadelesine omuz verenlerden oldu hep. Bizim aykırı tavırlarımız, farklı fikirlerimiz oldu; onun, onların olmadı. Her gün stant masasını sırtlanıp İşçi-Köylü gazetesi dağıtan Haydar, seçim günlerinde kentin dört bir yanında ev ev gezenlerden, barikat günlerinde elinde taşla, molotofla direnenlerdendi. “Köy çalışmalarına” gider, çökelek-ekmek bir de sohbet karşılığında yoksul halkın tarlalarında çalışırdı. Ektiği son tohum, kendi hayatı oldu.

Şimdi onu uğurlamak için çok sevdiği şarkının sözlerinden başka şey gelmiyor aklıma:

Korkusu yok idi patron ağadan

Ağalara korku saldı dağlardan

O bir tohum idi, düştü topraktan

Filiz filiz büyür Ali Haydar’ım

43877

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Sayfalar