Pazar Mayıs 5, 2024

"Güleç yüzlü yiğit komünist şehit düştü" Osman Oğuz

Kapkara, zapzayıf bir adamdı, dışarıdan bakınca. Ama koca cüsseli olanı bile öyle bir sarardı ki karşılaştığında… Hani, “Ne çelikten irade kardeşim!” dersin ya bazılarına, öyle biri işte. Dosta candan güler, gülmek diye buna denir; düşmana ser verir, sır vermez.

İnsan, dostunun ardından övgücülük yapmaya utanıyor. Eksiklik, yanlışlık, yetmezlik, yeteneksizlik, ne dersen de işte, başın öne eğiliyor. Ama öyle geliyor ki, o anlatmamızı isterdi, ne gördüysek. Onunla ilgili yazılan, bir tek baş koyduğu insanlık kavgasına ant içilen bildiriler ve düşmanın kapkara puntolu haberleri olsun istemezdi sanki.

Aynı okulda, aynı fakültede, “komşu stantlarda” okuduk Haydar’la. Hemen hemen her gün gördük birbirimizi uzun süre. Her gün, sanki daha bir önceki gün görmemiş gibi sımsıkı sarıldık, ağız dolusu güldük. Çay komünü diye stant başındakilerden fazladan birkaç kuruş para toplayıp gazeteye üç beş arttırdık diye mutlu olduk. Uzun, çok uzun konuştuk memleket hakkında. Bir demlik çayı önüne koysan, bir başına içer, konuşur, içer, dinlerdi zaten.

Acayip bir adamdı. Hani, kumaşı zor bulunur, “Ulan bu devirde böyle adamlar kaldı mı” türü adamlardan. Her açıdan hem de. Ben fırsatını bulsam okulun her yerinde kopya çekerdim mesela, Haydar hayatta çekmezdi. Bir keresinde konuştuk da bunu. Yaptığı ya da yapmadığı hiçbir şeyden öyle çok övgüyle bahsetmedi Haydar, biraz sıkılgan, “Çekmem” diyordu, “Ne olursa olsun, devrimciye yakışmaz.”

Bir yerde çay içsen, bir şey yesen, öldür allah hesabı ödetmez. Kızsan, bozulsan, “Vallahi yoldaş, bir sürü param var” der gülerek. Bağımız koptuğundan bu yana, “Bir sürü param var” diyorum ben de her yerde. Her dediğimde Haydar eli, yüzü, gözüyle gülüyor gibi sanki.

Bağlama çalmayı öğreniyordu Haydar. Bayağı da ilerletmişti hem de. Söylemezdi, yalnız çalardı. Durup durup aynı şarkıya dönerdi sanki: “Vartinik burası, mirik mezrası/ Kan içinde yatar Ali Haydar’ım…”

Bir de Ahmet Muharrem Çiçek’in ardından söylenen marşı, gitmeden önce hem mırıldanır hem bize geldi mi açıp dinlerdi hep: “Bas gerilla, bas tetiğe/Biraz daha ileriye/Parça parça iktidarı/al kırlardan şehirlere…”

Kafasına koymuştu gitmeyi. Hiç söylemedi doğrudan, ama anlatmak ister gibiydi. Önce şekeri, sonra ekmeği kesti. “Talim mi yapıyorsun, hayırdır” diye takılana, “Yok ya, benden gerilla mı olur” gibi şeyler söyleyip geçiştirdi. Ama basbayağı iradesiyle savaşıyordu işte. Gerçi çok gerek de yoktu. “Bir hırka, bir lokma” bi adamdı Haydar. Yerde oturur, yerde uyurdu. Dersim’in kıtlık görmüş yoksul köylüsünün -hem de Xiranlıların- azmi, direnci, inadı… Olduğu gibi Amed merkezinin apartmanına gelip oturmuştu. Köydeki babasıyla çelişkilerini de anlatırdı, gülümseyerek.

Neler konuştuk daha Haydar’la, neler tartıştık. Örgütü bir ara, bizim örgütle “Dersim’de selamı sabahı kesme” kararı aldığında bile, gizliden güldük, eğlendik. “Dersim şehir sınırını çıkalım da bi çay içelim” diye takılıp gülüşüyorduk.

O yıllarda sormadık, sormak olmazdı ama tahminimce “Türkiye Marksist Leninist Gençlik Birliği” (TMLGB) çalışması yürütüyordu. Bir konuşmamızda, “İllegal alan eksikse, çalışmanın ayaklarından biri kopuktur, yürümez” demişti. Bir süre sonra telefon kullanmamaya başladı. Sonra Amed’den ayrıldı. Önce Erzincan’da, sonra Dersim’de olduğunu duydum. Dersim’e son gidişimde de bir yerlerde karşılaştık, “Hadi gel sana bi patila ısmarlayayım” dedi, tabii yine “bir sürü parası vardı.” O sarılmanın başka olduğunu çok iyi biliyordum. Bu kez elinin bir başka sıktığını, yüzünün bir başka güldüğünü.

Haydar neşesini, insancıllığını, fedakarlığını bir kavgayla birleştirerek güzelleştirdi. Her adımına, her cümlesine sirayet eden, o kavganın parıltısıydı. Onu kavgadan gayrı görmeye, bilmeye, anlamaya çalışmak, hiçbir şey değilse, beyhude bir çabadan başkası olmaz. O, bir TKP/ML TİKKO gerillası olarak düştü toprağa. İbrahim Kaypakkaya’nın genç ama derinlikli, mütevazı ama öncü, öfkeli ama güleç duruşu, o güzel yüzü, Haydar’a da bulaşmıştı. “En büyük kahramanlığı bile sıradan bir işmiş gibi yapanların” neslinden bir komünist olarak direndi, yoldaşı Murat Tekgöz’le birlikte şehit düştü Haydar. O anda bile eminim, çok eminim, “Önce yoldaşlarım” dedi hep, önce yanındakini, diğerini kurtarmaya çalıştı. Bu, Haydar’ın iyiliği değildi yalnız, “dünyayı temellerinden sarsan kavganın” kültürü, mayasıydı.

Haydar’ın ardından Partizan, “Dersim’de yaşanan bu sürecin Cizre’de, Sur’da Nusaybin’de, Silopi’de, Gever’de başlatılan öz yönetim direnişine karşı devletin almış olduğu tavrın bir parçası olduğu açıktır. (...) Devrimci dayanışma zorunluluğunun açığa çıkardığı görevlere sarılan bütün devrimci, yurtsever güçlere yönelen bu saldırılar; dayanışma ısrarını kırmak için halkımıza yönelen saldırılara karşı kurulan ortak barikatlara duyulan nefret ve kinin bir sonucudur” demiş. Evet, Haydar, Amed’de kaldığı her günde, Kürt halkının mücadelesine omuz verenlerden oldu hep. Bizim aykırı tavırlarımız, farklı fikirlerimiz oldu; onun, onların olmadı. Her gün stant masasını sırtlanıp İşçi-Köylü gazetesi dağıtan Haydar, seçim günlerinde kentin dört bir yanında ev ev gezenlerden, barikat günlerinde elinde taşla, molotofla direnenlerdendi. “Köy çalışmalarına” gider, çökelek-ekmek bir de sohbet karşılığında yoksul halkın tarlalarında çalışırdı. Ektiği son tohum, kendi hayatı oldu.

Şimdi onu uğurlamak için çok sevdiği şarkının sözlerinden başka şey gelmiyor aklıma:

Korkusu yok idi patron ağadan

Ağalara korku saldı dağlardan

O bir tohum idi, düştü topraktan

Filiz filiz büyür Ali Haydar’ım

43880

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Misafir yazarlar

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Sayfalar