Cuma Mayıs 24, 2024

Giderken...

Hayat yolculuğu bugün beni alıp tekrar cezaevine götürürken, ümitlerini yalan üzerine kurulmuş Ankara siyasetine bağlayanlarla  bir veda sohbeti etmek ve kardeşçe bir uyarıda bulunmak istiyorum.

Belkide kendi kendimi tekrarlamış olacağım, ancak gönül yine de bir şeyler söyle diyor bana. Söyleyeceğim ilk şey: Ey ezilenler, dil, din, millet, mezhep ve cinsiyet ayrımı yapmadan ezenlere karşı birleşiniz. Kurtuluşunuzun tek yolu budur. 

Bir çocukluk anımla devam edeyim: 1950'li yıllardı,  babam köy muhtarıydı, köyümüz ve evimiz milletvekili seçimi heyecanıyla çalkalanıyordu, ben yedi ya da sekiz yaşındaydım.

O günlerde babamın kuzeni sevgili Mahir ağabeyle kuzularımızı otlamaya götürdüğümüz Newala Zıbini'de, güneşli bir kuşluk vakti kızgın bir seçim tartışmasına tutuşmuştuk. Newala Zıbini köyümüzün güneyindeki tepenin eteğinde uzayıp giden görkemli  bir vadidir.

Mahir ağabey İsmet İnönü'yü destekliyordu, bense Adnan Menderes'i… Çocuk bilincimiz henüz tek bir harf bile yazılmamış boş bir kâğıttan farksızdı. Bu nedenlerdir ki, Menderes'in gazetelerde çıkan siyah beyaz bir fotoğrafındaki coşkun gülüşü benim onu desteklememe yetmişti. Tartışmadan çok kavga eder gibi bir halimiz vardı. Mahir ağabey elindeki sopasıyla şimdiymiş gibi gözümün önünde duruyor. Yaşça büyük olmanın avantajıyla tartışmada baskın çıkıyordu, bense bunu hazmedemiyordum. O an çok sinir bozucuydu, ona çok öfkelenmiştim, benden güçlü kuvvetli olmasa onu boğmak istiyordum. Herhalde İsmet İnönü ve Adnan Menderes  açlıktan iskeletleri çıkmış paçavralar içindeki bizi öyle bağrışa çağrışa tartışırken görselerdi -Mahir ağabey beni bağışlasın- eşekliğimize kahkahalarla gülerlerdi.

Ben ve Mahir ağabey bizim olmayan saçma bir kavgaya girişmiştik.  Bizim o kavgada bir sinek kadar bile değerimiz yoktu. Büyüklerimiz ise sadece birer oy pusulasıydı. Ve sırtları sıvazlanan siyaset ırgatları…

O günlerin üzerinden yarım asırdan fazla bir zaman geçti. Halkla yakından uzaktan ilgisi olmayan Ankara'daki o kavga değişik aktörlerle hâlâ sürüyor. Bir zamanlar ben de milletvekili olarak o kavgaya yakından tanıklık ettim. Hayal kırıklığı içinde gördüm ki, o kavga halkın kavgası değildi. Halkın tepesinde sopası eksik olmayan devleti yönetme ve devlet imkânlarından yararlanma kavgasıydı. Ben nasıl ki o kavgada figüran olarak kullanıldıysam halkta bir asrı aşkın bir zamandır kullanılıyor. Siyasetçiler duyguları ile oynadıkları halkı lokma lokma bölüyor, sonra da alkışlar arasında sırtına biniyor.

Emin olun, bin sene de geçse bu Ankara siyasetinin yüzü halka dönmeyecek. Oradaki kavga çöplük kavgasıdır. O çöplük kavgasında halka düşen pay çöplüğün artıklardır. Siyasi ve ekonomik rant bölüşümünde halkın zerrece payı yoktur.  Ankara ırk, din, mezhep, millet ayrımı yapmadan tüm ezilenler için bir mengenedir. Biraz düşünürsek bunun böyle olduğunu kolaylıkla görebiliriz. Ama gözümüzü gerçeklere kapatırsak, o zaman boynumuzu kendimiz kölelik zincirine uzatmış olacağız. 

Peki bu hep böyle mi sürecek? Sürmemeli! Sürmesi ezilenler için kulluk demektir. Ya tüm ezilenler el ele verip devlette ve ekonomide kendi iktidarlarını kurarlar, ya da kendilerine kazık atıp duran Ankara'daki düzenbaz siyasetçilere alet olmaya, ezilmeye ve sokak ortasında ölmeye devam ederler.

Evet, ya hep koyun gibi güdülürüz, ya da hep birlikte geleceğimizin dizginlerini ele alıp özgür, mutlu ve zengin yeni bir hayata yürürüz.

Kardeşçe dileklerimle hoşçakalın.  23/10/2014


80575

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Sayfalar