Cumartesi Mayıs 18, 2024

Giderken...

Hayat yolculuğu bugün beni alıp tekrar cezaevine götürürken, ümitlerini yalan üzerine kurulmuş Ankara siyasetine bağlayanlarla  bir veda sohbeti etmek ve kardeşçe bir uyarıda bulunmak istiyorum.

Belkide kendi kendimi tekrarlamış olacağım, ancak gönül yine de bir şeyler söyle diyor bana. Söyleyeceğim ilk şey: Ey ezilenler, dil, din, millet, mezhep ve cinsiyet ayrımı yapmadan ezenlere karşı birleşiniz. Kurtuluşunuzun tek yolu budur. 

Bir çocukluk anımla devam edeyim: 1950'li yıllardı,  babam köy muhtarıydı, köyümüz ve evimiz milletvekili seçimi heyecanıyla çalkalanıyordu, ben yedi ya da sekiz yaşındaydım.

O günlerde babamın kuzeni sevgili Mahir ağabeyle kuzularımızı otlamaya götürdüğümüz Newala Zıbini'de, güneşli bir kuşluk vakti kızgın bir seçim tartışmasına tutuşmuştuk. Newala Zıbini köyümüzün güneyindeki tepenin eteğinde uzayıp giden görkemli  bir vadidir.

Mahir ağabey İsmet İnönü'yü destekliyordu, bense Adnan Menderes'i… Çocuk bilincimiz henüz tek bir harf bile yazılmamış boş bir kâğıttan farksızdı. Bu nedenlerdir ki, Menderes'in gazetelerde çıkan siyah beyaz bir fotoğrafındaki coşkun gülüşü benim onu desteklememe yetmişti. Tartışmadan çok kavga eder gibi bir halimiz vardı. Mahir ağabey elindeki sopasıyla şimdiymiş gibi gözümün önünde duruyor. Yaşça büyük olmanın avantajıyla tartışmada baskın çıkıyordu, bense bunu hazmedemiyordum. O an çok sinir bozucuydu, ona çok öfkelenmiştim, benden güçlü kuvvetli olmasa onu boğmak istiyordum. Herhalde İsmet İnönü ve Adnan Menderes  açlıktan iskeletleri çıkmış paçavralar içindeki bizi öyle bağrışa çağrışa tartışırken görselerdi -Mahir ağabey beni bağışlasın- eşekliğimize kahkahalarla gülerlerdi.

Ben ve Mahir ağabey bizim olmayan saçma bir kavgaya girişmiştik.  Bizim o kavgada bir sinek kadar bile değerimiz yoktu. Büyüklerimiz ise sadece birer oy pusulasıydı. Ve sırtları sıvazlanan siyaset ırgatları…

O günlerin üzerinden yarım asırdan fazla bir zaman geçti. Halkla yakından uzaktan ilgisi olmayan Ankara'daki o kavga değişik aktörlerle hâlâ sürüyor. Bir zamanlar ben de milletvekili olarak o kavgaya yakından tanıklık ettim. Hayal kırıklığı içinde gördüm ki, o kavga halkın kavgası değildi. Halkın tepesinde sopası eksik olmayan devleti yönetme ve devlet imkânlarından yararlanma kavgasıydı. Ben nasıl ki o kavgada figüran olarak kullanıldıysam halkta bir asrı aşkın bir zamandır kullanılıyor. Siyasetçiler duyguları ile oynadıkları halkı lokma lokma bölüyor, sonra da alkışlar arasında sırtına biniyor.

Emin olun, bin sene de geçse bu Ankara siyasetinin yüzü halka dönmeyecek. Oradaki kavga çöplük kavgasıdır. O çöplük kavgasında halka düşen pay çöplüğün artıklardır. Siyasi ve ekonomik rant bölüşümünde halkın zerrece payı yoktur.  Ankara ırk, din, mezhep, millet ayrımı yapmadan tüm ezilenler için bir mengenedir. Biraz düşünürsek bunun böyle olduğunu kolaylıkla görebiliriz. Ama gözümüzü gerçeklere kapatırsak, o zaman boynumuzu kendimiz kölelik zincirine uzatmış olacağız. 

Peki bu hep böyle mi sürecek? Sürmemeli! Sürmesi ezilenler için kulluk demektir. Ya tüm ezilenler el ele verip devlette ve ekonomide kendi iktidarlarını kurarlar, ya da kendilerine kazık atıp duran Ankara'daki düzenbaz siyasetçilere alet olmaya, ezilmeye ve sokak ortasında ölmeye devam ederler.

Evet, ya hep koyun gibi güdülürüz, ya da hep birlikte geleceğimizin dizginlerini ele alıp özgür, mutlu ve zengin yeni bir hayata yürürüz.

Kardeşçe dileklerimle hoşçakalın.  23/10/2014


80550

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Sayfalar