Cumartesi Mayıs 18, 2024

FAŞİZME KARŞI BİRLİK OLUP MÜCADELE ETMENİN KAÇINILMAZLIĞI

Yalan, demagoji ve artan ölçüde devlet terörü ve korku, faşizmin en temel özellikleri arasındadır. Halkı, bu taktiklerle korkutur, sindirir ve ezer. Ve bununla beraber, “vatan haini” demagojisiyle, ilerici olan kesimlere karşı geri yığınları peşinden sürüklemeyi başarabilir. Ve böylece, geniş bir kitle desteğini de arkasına alarak, sermayenin çıkarları doğrultusunda ülkenin aydınlık yüzüne karşı savaş açar. Bugün ülkemizde fazlasıyla yaşanan da budur.

Faşist devlet, dün olduğu gibi bugünde, “vatan”, “millet”, “bayrak” üzerinden kitlelerin en geri kesimlerine hitap ediyor. Onları, demagoji ve yalan ve din afyonuyla uyutarak, aydınlara, komünistlere, devrimcilere ve Kürtlere saldırıyor. “teröre karşı mücadele” adı altında devlet terörünü meşrulaştırıyor.

Türk sermaye devleti, kendi çıkarları için toplumun en karanlık yanını öne çıkarıyor. Ve bu kör karanlığı, baskı ve devlet terörü ile besliyor.

Ülkede, güçlü bir şekilde tek örgütlü demokratik güç Kürt Ulusal Hareketi’dir. Bu nedenle onu hedef alıyor. Onun üzerinden tüm toplumun aydınlık kesimlerine saldırıyor. Başını kaldıran, devletin faşist uygulamalarına karşı direnen, konuşan, yazan aydınlarını, kalemlerini, akademisyenlerini hedef alıyor. Ölümle, hapisle, işten atmakla, aç bırakmakla tehdit ediyor. Ekonomik ve demokratik hakları için mücadele eden işçilere topluca işten atma tehdidini kullanıyor. Bu da yetmezse fabrika içlerine polis karakolu kuruyor.

Bütün faşist ülkelerde, faşizm aynen böyle hareket etmiştir. Hepsi birer Hitler’dir. Hepsi birer Ziya ül Hak, Pinochet, K. Evren, H. Mübarek, Sisi vb.dir. Hepsi birer Erdoğan’dır. Birbirlerinden farkları, mekan ve zamanla ilgilidir. Faşist diktatörlrin gücü, temsil ettikleri sermaye kadardır. Hitleri “Hitler” yapan, arkasındaki sermayedir. Erdoğan’ın gücü de arkasındaki sermaye kadardır, daha fazlası değil. Sermayenin faşist uygulamaları her tarafta aynıdır ve yöntemleri birbirinin tıpkı kopyasıdır. Çünkü faşizm, kapitalist sistem içinde burjuvazinin bir yönetim biçimidir.

Türk devletinin toplumun en ileri kesimlerine yönelik baskı ve terörü, faşizmin “ayak sesleri” değil, tersine faşizmin kendisidir. Kapitalist sistem içinde, bundan başka ve bundan öte faşizm yoktur.

Türkiye ve Kürdistan’da küçümsenmeyecek sayıda akademisyenlerin faşist devletin uygulamalarına karşı çıkmaları ve bunu bir bildiriyle kamuoyuna deklare etmeleri, sermaye devletini çileden çıkardı. Faşist Türk devletinin siyasal temsilcileri açıktan akademisyenleri hedef aldılar ve onlara geri adım attırmak için, McCarthy'ci bir yöntemle bütün sindirme ve yıldırma taktiklerini uygulamaya soktular.

Ne var ki, aydın olmak, böylesi dönemlerde faşizme karşı dik duruş sergilemekle kendini var eder. Bazıları bunu, “ama PKK terörü” diyerek, bu duruşun içini boşaltmaya çalışacaklardır. Ve devlet, onları geri adım attırmaya ve pişman olmaya zorlayacaktır. Faşizm, toplumu, sermayenin çıkarlarını koruyan askeri durumuna getirmeye çalışır. Çünkü faşizmin, örgütlü ilerici bir güce, direnişçi aydınlık bir yüze tahammülü yoktur.

Evlere çekilip ölü taklidi yapmak

Teori her zaman gereklidir, ama pratik ondan önce gelir. Uzun teorik sözler söylemenin ne yeri ne de zamanı. Zaman, faşizme karşı birlikte mücadelenin örülmesi, geliştirilmesi ve derinleştirilmesidir.

Yapılması gerekenler çok açıktır. Faşizme karşı birleşmek ve mücadele etmektir.

Evlere çekilip ölü taklidi yapmak1, faşizmin baskı ve teröründen kimseyi muaf kılmayacaktır. Faşizm karşısında sesiz kalanlar, faşizmin baskı ve terörüyle daha fazla karşı karşıya kalacaklardır.

Suskunluk, görmezden gelmeler, “bana dokunmazlar”, korku ve sinmeler, ne bunu yapanları faşizmin zulmünden korur ne de faşizmin artan ölçüde yürürlüğe soktuğu vahşetini dizginler.

Faşizme karşı birlikte mücadele etmek isteyenlerin, birleşmeleri için nedenleri çoktur. Faşizme karşı birleşmek yaşam mücadelesinin kendisidir. Ayakta kalmak, insan onuru ve siyasal kişilikler korunmak isteniyorsa; demokrat, devrimci, komünist kalınmak isteniyorsa; faşizme karşı olanlarla birleşip, örgütlenip mücadele etmek kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Faşizme karşı birlikte mücadele etmemenin komünist, devrimci ve demokratlar siyasal ve ideolojik nedenleri dünden daha fazladır.

Faşizme karşı mücadelenin ideolojik ve siyasal boyutu tartışılmayacak kadar açık olmasına karşın, bunu, elinde silah ile seni öldürmek isteyen bir kişiyle karşı karşıya kaldığında, ne yapman gerekiyorsa onu yapmalısın. Seni yok etmek isteyen birisine “buyur beni öldür” denemez. Elinde hiç bir şey olmasa da ona karşı çıkar, ölümüne mücadele edersin. Eli silahlı bir katilin karşısında korkakça boyun eğmek ve ölüme razı olmak, daha baştan katilleri çoğaltmak demektir. Faşizm, onursuzca teslim almak ve sindirmek, boyun eğdirmek, insani kişiliğinden, faşist olmayan siyasal kimliğinden, siyasal ve ideolojik duruşundan vazgeçirmek istiyor.

Kürt yurtseverler, komünistler, sosyalistler ve demokratlar, faşizme karşı seslerini yükseltip mücadele ediyorlar. Ancak, ortada ciddi bir birlik söz konusu değildir. Kürt Ulusal hareketi daha örgütlü ve devlete karşı dişe diş mücadele etmektedir. Onunla birlikte hareket edilmeli ve hendeklerin gerisinde yer alınmalıdır. Türk şovenizmin etkisinde kalmadan, faşizme karşı ortak mücadele ağı ülkenin her yanında örülmelidir. Bugün Kürtleri yalnız bırakanlar için, yarın çok geç olabilir ve bunun bedelini, Komünist, devrimci, demokratlar başta olmak üzere herkes çok ağır bir şekilde ödemek zorunda kalır. Faşist diktatörlük baskı ve terör koşullarını giderek ağırlaştırıyor. Çünkü o kurulmuş bir çarklı bir makine gibidir. Şalteri indirilene kadar, önüne geleni yok edecektir.

Faşizme karşı ortak bir bildiri yayınlayan Akademisyenlerin tavrı örnek alınması gereken cesurca ve onurluca bir duruştur. Bu duruşların çoğalması ve pratik olarak açıktan faşizme karşı mücadele, faşizmin kanlı dişlerini birer birer söküp atacaktır.

Faşist devletin çok yönlü saldırısına karşı direnen Kürt hareketiyle birlikte hareket etmekten kaçınanlar, bilmelidir ki; diktatör dedikleri Erdoğan ile dolaylı olarak aynı safta olduklarını unutmasınlar.

CHP’den medet umanlar ise, bütünüyle yanılıyorlar. CHP bu devletin asli partilerinden biridir ve Erdoğan’ın koltuk değnekliğini yapmaktadır. İlerici bir kaç milletvekilinin çıkardıkları ses dışında en küçük bir karşı çıkışı yoktur. Çıkarılan sesler ise CHP içinde boğulmak isteniyor. CHP’nin bugünkü tavrı 1930 ortalarındaki Alman SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi)nin Hitler faşizmi karşısındaki tavrına benziyor: Faşizmin kökleşmesinin yollarının döşenmesine gönüllü hizmet.2

Ne var ki, bu tavır; 1930-40’lı yıllarında dünyayı faşizm cehennemine çeviren Alman sermayesinin Nazi faşizmini yıkma mücadelesinde, yalnızca Sosyalist Sovyetler Birliği’nin, yaklaşık 28 milyon vatandaşını yitirmesine neden oldu.

Düzen partilerin hiç birinden faşizme karşı bir karşı koyuş beklemek saflık olur. Başta işçi sınıfı olmak üzere, geniş yığınların kazanılması, örgütlenmesi olmazsa olmazlardandır. Ama, öncelikle toplumun en ileri örgütlü kesimlerinin kendi aralarında faşizme karşı birlikte mücadele etmenin bilincine ve örgütlenmesine gitmeleri gerekiyor.

Komünist ve devrimciler için ise, daha militan ve aktif mücadele bilinci ve örgütlülüğü gereklidir. Özellikle Kürt Ulusal Hareketi (PKK) ile faşizme karşı mücadeleyi ortaklaştırmalı ve bunu salt sözle değil pratikle birleştirilmelidir.

Kendine “komünist parti” adını takıp, komünist adını kirletircesine kemalist ulusalcılığı (ki bu sosyal şovenizmidir) öne çıkarıp, ezilen Kürt ulusunun demokratik mücadelesine sırt çevirenler, faşizmin koltuk değnekliğini yaptıklarının bilincinde olmalıdırlar.

Hiç bir şey geç değildir. Geç olan; içinde bulunulan siyasal koşullara uygun mücadele biçimlerini pratiğe geçirememektir. Türkiye Devrimci Hareketi’(TDH)nin önünde yığınca deneyimi vardır. Her şeyden önce bir 12 Eylül Askeri Cuntası öngününü ve sonrasını yaşamışlığın, yeni sürece yığınca deneyim aktarımı vardır. 12 Eylül’ün ayak seslerinin geldiği günlerde yapılmayanlar, bugün yapılmalıdır. Tarih bizden bunu bekliyor. 16.01.2016

***

1 “Kış Dönümü” Oyunu yönetmeninden, Evrensel.net

2 CHP’nin son yaptığı 35. Olağan Kurultayı üzerine yorum yapan liberal sol gazetecilerin saptamaları bu yargıyı daha da pekiştiriyor. CHP, kitleleri oyalamaya ve uyutmaya devam ediyor. “Diktatör bozuntusu” lafıyla, muhalefet ettiğini sanıyor. Ama, asla kitlelerin sokaklara dökülmesini ve mücadele etmesini ise istemiyor. Emperyalist sermayenin ve işbirlikçi Türk sermayesinin çıkarlarına dokunacak bir adım atmıyor.  

43867

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Sayfalar