Cuma Mayıs 24, 2024

Faşizm almanyada resmileşti

Özellikle, kapitalizmin 2008 büyük krizinden sonra, Avrupa ülkelerinde iç faşistleşme giderek arttığı gibi, kitleler içinde de güçlü taban bulmaya başladı. Avrupa’nın en bilinen faşist partileri Frans’nın “ulusal cephe”si (FN), Avusturya’nın “özgürlük parti”si (FPÖ) ve Hollanda’nın “özgürlük parti”si (PVV) dir. Bunun yanında, diğer Avrupa ülkelerinde de faşist partiler parlamentoda yerlerini almışlardı.

Ayrıca, Avrupa’nın giderek faşistleşmesi salt faşist partilerin parlamentoda yer almasından öte, Polonya ve Macaristan gibi ülkelerde ise faşist partiler iktidarda yerlerini almışlardır.

Şimdi bunlara Almanya eklendi ve Almanya için Alternatif (AfD) ırkçı-faşist partisi % 13 gibi yüksek bir oy alarak 94 milletvekiliyle Alman parlamentosuna girdi.

Alman burjuvazisi, uzun zamandır bunu bekliyordu. AfD’nin parlamentoya girmesi için bütün yolları denediler. Yoksullaşmayı genişletip derinleştirdiler. Çalışma koşullarını bütünüyle esnekleştirip güvencesizleştirdiler. Kapitalizmin krizinin bütün yükünü işçilerin sırtına yıktılar. Demokratik, ekonomik hak ve özgürlükleri gasp etme yolunu seçtiler. Özellikle 11 eylül 2001 “ikiz kulelere saldırı” bahne edilerek, teröre karşı mücadele” adı altında, işçi sınıfı ve emekçilerin direniş ve hak istemleri “terörizm” olarak gösterilip bastırılma yoluna gittiler.

Ülkede, “demokrasi” adı altında faşist neonazi örgütlerin örgütlenmelerini ve kitleleri etkilemeleri kolaylaştırıken, devrimci ve komünist örgütlenmeleri ise, kitlelere öcü olarak göstermeye özel bir çaba harcadılar.

İşçilerin yoksullaşmasını ve ücretlerin düşük tutulmasının gerekçesi olarak yabancıların varlığını göstermeye özel önem verdiler ve yabancı düşmanlığı üzerinden kapitalizmin ucuz iş gücü cennetini yaratmayı hedeflediler.

Alman burjuvazisi, faşist örgütlenmelerin gelişmesi için, kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, ötekileştirici ve yanbancı düşmanı bir politika izlediler. mMilyonlarca emekçinini karşısına; düşük ücretin, taşeronlaşmanın, kiralık işçiliğin, iki saatlik işlerde çalışmak zorunda oluşların nedenleri olarak, “yabancıların çokluğunu” koyarak, faşist örgütlenmeleri, özelliklede AfD’yi alternatif olarak gösterdiler. Alman tekelci sermaye devleti, her fırsatta, işçileri devrimci-komünist örgütlenmelerden uzak tutulmasının politikasını izledi. Alman sermayesinin, dışardan işgücü “ithal” etmeye gereksinimi varken, bunu gizleyerek, en ağır koşularda çalıştırdıkları ve büyük bir sömürü baskısı altında çalıştırdıkları “yabancı” işçileri, Alman işçilerin düşmanı olarak göstermekten geri durmadılar. İşçileri işçilere karşı düşmanlaştırmanın politikasını izlediler.

Fransa burjuvazisi, kitlelerin karşısına, faşist FN’i “ölüm” olarak çıkarırken, bir oldu-bitti ile burjuvazinin has uşağı Macron’u ise sıtma olarak çıkardılar ve işçilerin sıtmaya razı olmasını istediler ve şimdi o politikaları yürülüğe sokuyorlar. Fransa işçi sınıfı sıtmaya karşı direniyor.

Almanya’daki faşist örgütlenmeler, bir anda büyümedi. Adım adım büyüttüğler ve en sonunda faşizmi AfD“de bütünleşitrdilker.

Alman burjuvazisi de, 1998’de SPD-Yeşiller koalisyon hükümeti eliyle, “Harz IV” adı altında soyal hakları kısan politikaları yürülüğe sokmalarından bu yana, işçilere yönelik ekonomik ve demokratik saldırıları artırdılar ve gelinen aşamada ise, sermayenin bütün krizini işçilerin sırtına yıkmak için, AfD’yi toplumun karşısına sıtma olarak çıkararak, faşizmin resmileşmesinin yolunu açtılar. Hitler’in yükselişi ve peşinden iktidara getirilşi de aynı bu şekilde olmuştu.

Almanya, AB içinde ekonomik ve siyasal olarak belirleyicidir. Almanya’da iç gericileşmenin arttırılması, faşizmin yükselişi diğer AB ülkelerinide doğrudan etkiler ve oralarda da faşizmin yükselişini hızlandırır. Örneğin bir İngiltere ya da Fransa’daki gelişmeler AB’yi Almanya’daki siyasal ve ekonomik gelişmeler kadar etkilemez. Almanya AB’nin ekonomik-politik barometresi denebilir. Avrupa’nın gericileşmesi-faşistleşmesi ise dünyanın gidişatını hızla değiştirir. Almanya’nın faşistleşmesi dünyanın faşistleşmesi olarak da okunabilir.

AfD’nin Alman parlamentosuna girmesi, basit bir olay olarak değerlendirilemez. Gericilik daha da hızlanacak. Kutuplaşma ve yabancı düşmanlığı daha da gelişecek. Alman emperyalist burjuvazisi, bunları engelleme yerine daha ileriye götürme yönünde çaba harcayacaktır. AfD, bugüne kadar olduğu gibi, “küçük” , “önemsiz” ve “sağ popülist” olarak gösterilecek, ancak işçi sınıfına karşı burjuvazinin elinde gericileşmenin ve iç faşistleşmeyi artırmanın sopası olarak kullanılacaktır.

Ve Almanya artık 25 eylül 2017 öncesi gibi olmayacaktır. CDP-SPD ve diğer burjuva partileri el birliği ile faşizmi işçi sınıfının karşısına koydular.

İşçi sınıfı gericileşmenin ve faşistleşmenin önüne geçmek için harekete geçemezse, işçi sınıfını ve ezilen halkları iyi günlerin beklemediğini söylemek pesimist bir yaklaşım olmayacaktır. Çünkü, şu anda dünyada emperyalist savaş tamtamları çalıyor ve “savaşa hazırlan” çan sesleri ise giderek hızlanıyor. Alman seçim sonuçlarını bir de bu açıdan değerlenidirmek gerekiyor. 25.09.2017

42220

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Sayfalar