Cuma Mayıs 31, 2024

Emperyalistler Dünya Halklarını Savaşla Tehdit Ediyor

Kapitalist sistem, burjuvazinin sıkça tekrarladığı gibi dünyaya “barış” getirmedi. Ama dünyayı; işçi ve emekçilerin karşı koymalarına karşın, kuşkuya yer bırakmayacak bir şekilde bir uçurumun eşiğine getirmeyi başardığı rahatlıkla söylenebilir.

Kapitalist sistem yeni bir ekonomik kriz beklentisi içine girdi. Bu konuda haksızda değil. Ekonomik göstergeler; borsa düşüşleri, pazar alanların daralması, borçların ulusal ekonomilerin boyutlarını aşması vs. kapitalist ekonomik sistemi yeni bir 2008 belkide daha ağır bir krizle baş başa bırakmak üzeredir. Burjuvazinin bu “kabusu”nu, burjuva ekonomik merkezlerinde yer alan bütün burjuva ekonomistler “acil koduyla” tekrarlayıp duruyorlar.

Bu kriz, elbette salt ekonomik kriz olarak kalmayacaktır ve hızlanan savaş ekonomisinin daha da hızlanmasını beraberinde getirecek ve emperyalist savaş tehlikesini bir gün öncesinden daha bir görünür kılma olasılığı güçlüdür.

15-17 Şubat 2019 tarihleri arasında Almanya’nın Münih kentinde 55.si yapılacak olan Münih Güvenlik Konferansı (MGK) ve öncesinde yayınlanan Münih Güvenlik Konferansı Raporu’da[1], yeni bir “savaş tehlikesi” olasılığının güçlendiğinin vurgulamak zorunda kalmıştır.

Bütün emperyalist tekeller ve onların hükümet temsilcileri, 2. Dünya savaşı öngününde olduğu gibi, bugünde “yeni bir savaş” tehlikesinin hızla olgunlaştığını açıktan dillendirmekten çekinmiyorlar ve hazırlıklarını buna göre yapıyorlar. Bunun açık anlamı; birbirini savaşla tehdit eder duruma gelmişlerdir.

Bu Konferans’ta, işçi sınıfı ve emekçilerin yaşam seviyelerinin yükseltilmesi ve doğanın tahribatının önlenmesi gündeme gelmeyecek, tersine, emperyalist tekellerin temsilcilerin pazarlık konusu yapacakları konu; işçilerin üzeindeki baskı ve sömürünün arttırılması ve doğanın tahribatının derinleşmesi yer alacaktır. Ve ayrıca gerçekler manipüle edilerek kamuoyuna sunulacaktır.

MGK’da kozlar yeniden paylaşılacak, oynatılan taşların yerlerinin nereye ve nasıl konacağı sert diplomatik dille sıralanacak. Ve bütün büyük emperyalist güçler, nereden ve kimden ne koparacaklarının hesabını yapacaklar. Ancak, buradan ne “barış”, ne “yumuşama” ne de halkların ve işçi sınıfının sorunlarını çözecek bir “uzlaşma” çıkmayacağı daha bugünden açık. Geçen yılda bir “uzlaşma” çıkmamış, tersine birbirlerini açıktan tehdit edici bir sonuç çıkmıştı.

Buradan çıkacak sonuç, bugünden belli: Silahlanma yarışı aratcak; egemenlik alanlarını genişletilme istemleri savaş etmenlerinin artıracak. Kutuplaşmalardaki saflaşmalar daha da belirginleşecektir. Bunun yanı sıra emperyalist güçler arasındaki çelişmenin keskinleşmesinde gerileme değil, artış olacaktır.

Emperyalist güçler için, ekonomik sorunların yanında ortada paylaşılması gereken ciddi sorunlar var. Güney Çin Denizi/Güney Asya, Ortadoğu, Afrika, Ukranya, Venezüella, uzaya egemen olma ve uzayıp giden diğer paylaşılacak alanlar...

Emperyalist güçlerin tek bir kutup içinde bileşme olasılığı kendi (kapitalizmin ekonomik) doğasına aykırıdır. Kutuplaşmalar içinde kutuplaşma, dünyayı yeniden paylaşma hırsları daha da artarak, konferans salanundan ayrılacaklardır. Burada her büyük emperyalist güç açısından denenecek olan; kendi kutuplarını güçlendirme, safları netleştirme (askeri ve ekonomik güç oranıyla doğrudan bağlantılı olarak) mücadelesi olacaktır.

ABD-Kanada-İngiltere-Japonya,  AB, ÇİN-Rusya temelindeki büyük emperyalist kutuplaşmalar, diğer katılımcı bağımlı ülkeleri ya da bölgesel emperyalist ülkeleri yanlarına çekme durumu olacak. Bu kutuplaşma bugüne kadar genel anlamda netleşimiş gözükmektedir. Ve bu emperyalist kutuplar arasındaki çelişmenin çözümü olarak yeni bir emperyalist savaş olarak karşımıza çıkarılmakta ve dayatılmaktadır.

ABD ve elbette İngiliz burjuvazisi İngiltere’y,i AB’den kopardı. AB emperyalizmi bunun bilinciyle hareket ediyor ve ABD’den bağımsız yeni bir AB Ordusu oluşturmaya çalışıyor. Silahlanmalar ise buna göre artıyor. ABD, AB’yi Çin ve Rusya ile korkutarak NATO’nun daha fazla güçlendirilmesi ve bunun maddi yardımın arttırılmasını yeniden dayatacaktır.

 Silahlanma salt emperyalist büyük güçlerle sınırlı değil, Uluslararası Araştırmaları Enstitüsü (IISS) ve SIPRI’nin (Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü) açıklamalarına öge; hemen hemen bütün ülkeler son beş yıl içinde silahlanmalarını yüzde on oranında artırmışlar.

ABD ve Avrupa ülkelerinden  Ortadoğu ülkelerine silah satışı ise 2003-2017[2] arası %109 oranında artmış. Ortadoğu’da savaşların neden eksik olmadığının sorusunun bir cevabı da burada yatmaktadır.

ABD’nin “Orta Menzilli Nükler Kuvvetler Anlaşması”nı tek taraflı olarak feshetmesi ve Rusya’nın aynı şekilde buna karşılık vermesi, dünya halkları için büyük bir tehdit oluşturuyor. Dünyada varolan silahların %74’ü ABD, Rusya, Fransa, Çin ve Almanya’nın elinde bulunuyor.  Adı geçen bu beş ülkeyle beraber Kanada, Japonya, İngiltere’nin 1997-2017 arası silahlanma harcamalarının toplamı 2016 trilyon ABD doları kadar.[3] Barışın en büyük düşmanları da bu ülkelerdir.

İşçi Sınıfının Çözümü

Her yıl olduğu gibi, bu yılda işçiler ve emekçiler MGK’ı, tüm “güvenlik (siz bunu kitlelere saldırı anlayın)  tam da kapısının önünde protesto edeceklerdir. Protestocuların istemleri ile geniş güvenlik önlemleri arkasında dünyayı bir avuç emperyalist burjuvazinin çıkarları için paylaşanların istekleri birbirinin tam zıddıdır.

Burjuvazinin kapitalist-emperyalist sistemi yeni bir savaşı dayatıyor. İşçilerin Sosyalizmi ise; insanın insanla, insanın doğayla barışını istiyor ve öngörüyor. Bütün dünyanın sosyalizme geçtiğinde; ekonomik krizler, savaşlar, tel örgülerle ya da kalın duvarlarla örülmüş duvarlar, sömürü, yoksulluk, insanların ölümü göze alarak göç yollarına düşmesi olmayacaktır.

Son yıllarda kitlelerin kapitalist düzene karşı hoşnutsuzlukları artmasına karşın, bunun reformist taleplerin üzerine çıkması ve devrimci/komünist örgütlü bir güç haline dönüşmesiyle, kapitalizmin krizi devrimci bir kriz haline dönüşebilecektir. 12.02.2019


[1]              Bkz. Münich Securty Report 2019

[2]              SIPRI 2018 Raporu

[3]              Münich Securty Report 2019, sf. 11

 

 

16749

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Sayfalar