Perşembe Mayıs 16, 2024

Dürüstlük…

Zamanında Engels yoldaş tarafından söylenen “Her şeyin başı dürüstlüktür” sözünün ne kadar anlamlı ve önemli olduğu kolektif içinde proleterleşemeyen küçük burjuva tasfiyeciler tarafından öne sürülen yalanlar karşısında daha iyi anlaşılıyor.

İşçilerin-emekçilerin-ezilenlerin özgürlük ve kurtuluş davasına bağlı olan, devrim davasına kendisini hesapsız adayanlar dürüst olur. Gerçeklerle uğraşanlar, gerçekliği devrimci olarak kabul edenler, gerçekliğin gözünün içine bakmaktan korkmayanlar dürüst olur. İmparatoru tahtından indirmek için bin kılıç darbesinden devrimci eleştiriden korkmayanlar dürüst olur. Hiçbir kişisel çıkar sahibi olmayan, kendini düşünmeyenler dürüst olur. Devrimciler, komünistler dürüst olur. Oportünistler ise asla dürüst olamazlar.

İki arada bir derede kalan, iki sandalye arasında oturanlar kurum içinde hem devrimi hem de kendisini yaşamak isteyenler bazı durumlarda bazı konu ve olaylar karşısında dürüst olabilirler ancak hemen her konuda, her sorun ve olay karşısında dürüst olamazlar. Bakışını, duruşunu, safını, yerini devrimci temelde netleştiremeyenler dürüst olamazlar. Olağan durumlarda farklı görüş savunup farklı tavır ve tutum alır. Olağan dışı, can alıcı durumlarda ise daha farklı görüş savunur ve daha farklı tavır ve tutum alırlar. Bir sağa bir sola çark ederler.

Dürüstlük sınıfsal bir olgudur. İdeolojik-politik bir sorundur. Ahlaki boyutu olmasıyla birlikte daha çok sınıfsal ve ideolojik boyutu vardır. Devrimci mücadelede örgüt saflarında kendini yaşatmayı esas alan “yetki-mevki-kariyerini” kişisel çıkarlarını düşünenler dürüst olamazlar. Kurum içinde netleşip devrimcileşemeyen küçük burjuva oportünist unsurlar, sürekli yalpalar. Bir sağa bir sola yüzünü çevirip dönenler asla dürüst olamazlar. Bugün proletarya partisi saflarında kendi kişisel çıkarları temelinde yetki-mevki-iktidarını korumaya çalışan küçük burjuvalar, hemen her konuda yalana başvurmaktadır. Çünkü proletaryanın devrim davası dürüst olmayı, kişisel çıkarlarını terk etmeyi, kendini bir yana bırakmayı, adanmışlığı, yüksek fedakârlığı, emek ve mücadeleyi talep eder. Kurum içinde kendini yaşamayı/yaşatmayı esas alan, eski topluma özen ve özlem duyan küçük burjuvalar ise doğaları ve çıkarları gereği dürüst olamazlar. Kişisel çıkar davasıyla sınıfın devrim davası arasında uçurumlara varan farklılık ve uzaklık vardır. Biri dürüstlüğü talep eder. Diğeri gerçeği çarpıtmayı, yalanı talep eder. İkisi bir anda bir yerde bir arada duramaz ve olamaz. Ya dürüst olunup devrim davası savunulacaktır. Ya da dürüst olmayarak kişisel çıkar esas alınacaktır.

Saflarımızda tasfiyeciliğin temsilciliğini yapanlar, dürüst olmayan küçük burjuvalardır. Hemen her fırsatta her konuda kendi kişisel-grupsal çıkarını devrimin toplumsal davasının önüne çıkaranlar, yalana başvurmaktan başka şeyi düşünemezler. Gerçeklik, dürüstlük talep eder. Gerçeği ters yüz etmek ise yalanı talep eder. 

 

Bir Partizan

45345

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

Sayfalar