Salı Mayıs 28, 2024

Direnişin resmi yapılıyor…

Gezi direnişinden geriye kalanlar nedir diye sordu bir arkadaş, gezi henüz bitmedi ki geriye bir şey kalsın. Gezi direnişinin başlangıcından bugüne iki yıl geçti ve direnişin sonuçları, devam eden barikat ateşi ve kora dönüşmüş alevin sıcaklığı hala bir şekilde bizleri etkilemeye devam ediyor.

Gezi Direnişi 31 Mayıs günü polis baskını ile başladı. Polis ezan okunduktan sonra gaz tabancalarını ateşlemesi ile Gezi Parkı içinde kurulmuş olan çadırların içini doldurdu. Hazırlıksız yakalananlar ilk şaşkınlıklarını atlatır atlatmaz direnişe başlamıştır. Gezi Direnişinin birden büyüyeceği ve tüm ülkeyi kucaklayacağını başlangıçta hiç kimse düşünmemişti. Polisin orantısız güç kullanımı, çadırların yakılması, direnişçilerin karşılarında ki organizeli devlet gücüne karşı içgüdüsü ile savunmaya geçmesi birden ülkenin gündemi içinde dikkat çekmiş ve ertesi günde polis aynı sertlikte ve şiddet ile saldırması ile birlikte Gezi Direnişi artık park içinden çıkmış ve bir özgürlük mücadelesine dönmüştür. Özgürlük söylemlerinin direnişin ruhunu belirleyecek ve ülke sınırlarını aşan bir yankı bulacaktır. Devlet mekanizmasını kullanarak her türlü baskıyı kendisinde meşru görenlere karşı artık özgürlük türküleri söyleniyor, özgürlük sloganları atılıyordu. Polis ve yardımcı güç olarak kullandıkları zabıta güçleri bu gelişen durum karşısında şaşkınlık yaşamış, ‘dövdük, yaktık, küfür ettik ama gitmediler’ diye sanırım kendi içlerinde konuşmuş olabilirler. 

Gezi bir direniş ateşi yakmış, ateş 31 Mayıs günü yanmış ve bugünde hala yanmaya devam etmektedir. Elbette bu ateş şimdilerde meydanlarda yanmıyorsa, inanın gönüllerde yanmaya devam etmekte ve ülkenin değişik yerlerinde devam eden direnişlerde yanmaya devam ediyor. Gezi ülke tarihinde ilk defa yaşanan bir sürecin adıdır. İlk defa büyük bir güce karşı direniş ülke sathına bir anda yayılmış ve direniş barikatları kurulmuştur. İlk defa büyük bir halk hareketi öndersiz, örgütsüz ve içten gelen direniş ruhunu açığa çıkarıyor, var olan tüm baskıcı anlayışa, organizasyona karşı sesini çıkarmakla kalmıyor direniyordu. Kapatılan köprülerden kitlesel olarak barikatı yılarak geçiyor, direniş camlardan dışarıya taşan tencere seslerine karışıyordu. Direniş yaşanıyordu ve bu yaşananları hiçbir kitap yazmıyordu. 

Gezi Direnişi başlamasından sonra iki yıl geçmiş, bugün Metal İşçilerinin ellerinde direniş alevi ve ruhu. İşçiler ellerine aldıkları ayakkabılar ile zıplayarak ve kendilerine özgü sloganlar ile bağlı bulundukları sendikayı çöpe atıyorlar ve direniş Gezi’de olduğu gibi hızlı bir şekilde yayılmaktadır. Gezi ruhu direniş olan her yerde yeniden filizlenmekte ve sarmalamaktadır. 

Gezi sürecini anlatan bu arada bir çok kitap çıktı. Kitapların bir bölümü ticari kaygılar taşımış olsa da direnişin ruhunda ticaret yok paylaşım vardı. Her paylaşılan şeyi ticari olarak düşünen ve kapitalizmin kirlettiği düşünce yapısını hala üzerilerinde taşıyanlar işi paraya döndürme telaşına girip, çektikleri fotoğrafların üzerine copyright yazarak pazarlama içinde olmuşlardır. Ajanslara bağlı çalışanlar, haber merkezlerine gönderdiklerini aynı zamanda kamuya açık olarak yayınlayarak var olan anın haberlerini haber alma özgürlüğü içinde kullanılmış ve paylaşılmıştır. Özgürlük hepimiz için gereklidir ve ilk defa direnişin ilk haftalarında hep beraber yaşıyorduk. Özgürlüğün kaos oluşturmadığı ve parayı dahi kullanımdan düşürecek kadar geniş bir alanı yarattığına hep beraber şahit olmuş, evlerde yapılan yemekler direnişçilere ve direnmek için taşınmıştır. Sağlık için ilaçlar hep beraber el birliği ile ya satın alınarak her kesin kullanıma sürülmüş ya da öğrenilen ilaç yapımları el birliği ile üretilmiş ve ihtiyaç anında kullanılmıştır. Beyaz önlüklü sağlıkçılardan, kitap okunmasını teşvik eden kütüphaneciler, her meslekten birey kendi mesleğinin olanlarını direnişe sunmuş ve direniş içinde canlı yayın yapan bir tv bile oluşturulmuştur. 

Gezi Direnişi sosyal medyanın gerçekten sosyal olmasını ve yaygınlaşmasını da beraber getirmiştir, çünkü resmi yayın niteliğinde olan tüm medyanın dışında yeni haber kaynakları yaratılmış ve bu kanallar kullanılmıştır. Her türlü yasaklamalara karşın DNS ayarları değiştirilmiş, DNS ayarları duvar yazısı dahi olmuştur. 

Direnişin yarattığı özgürlük alanları kendi evimizi korur gibi koruduk. Hayatımızda ilk defa yaşadığımız ve ayol gerçekten devrim oluyor yazısına kadar yansıyacak şekilde gelişti. Bir devrim havası vardı ama iktidar olacak iktidar yoktu. Direniş lidersizdi ama kimse lider telaşına düşmeden kolektif akıl ile sorunların üstünden başlarda geliniyordu. Silah ve öldürme timleri ortalığa çıktıktan sonra ölüm kontrgerillanın elinden ve devletin desteği ile gençlerimizi elimizden almaya başladı. Yaralananlar, ölenler, sakat kalanlar, beynin yarısını kaybedenler direnişin ne kadar hazırlıksız ve savunmasız olduğunu gösteriyordu. Bütün bu tehlikeleri bile bile halk yine meydanlara çıktı, yine kavga etti. Daha fazla kan akmasın, daha fazla ölüm olmasın diyerek parklara çekilme kararı bir ortak düşünce ile sessizce alınmış ve uygulanmıştır. Bugün Gezi Direnişi park formlarında yaşamaya devam etmektedir. 

Bugünlerde bir sergi açılacak, Gezi Direnişini anlatan. Haydar Özay ressam arkadaşımız yaklaşık bir yıldır emek verdiği sergi Gezi Direnişinin başlangıç gününden bir gün önce açılışı yapılacak ve Parklarda yarattığı eser dijital baskı ile çoğaltılarak sergilenecek. Haydar Özay’ın yarattığı resim tıpkı Gezi Direnişi gibi bitmeyecek, sürekli eklemler yapacak, yeni vurgular ekleyecek gibi. Haydar Özay eserinde kendi duruş noktasına göre direnişi yeniden yorumlamış ve onun yorumu ile karşımda durmaktadır. Resim içinde ararsanız binlerce öykü bulabilirsiniz, tıpkı direnişte olduğu gibi. İmgeler ve gerçekler iç içe geçmiş, bizi o ateşin harlı olduğu günlere götürmektedir. Ölen hiçbir arkadaşımız unutulmamış, zaten unutmamak ve sürekli hafızlarımızda başlangıç günleri taze kalması için oluşturulmuş ve hayata geçirilmiştir. 

Haydar Özay yaklaşık bir yıldır üzerinde çalıştığı resim son haline gelmek üzere. 30 Mayıs günü açılışı yapılacak ve Gezi Direnişinin yiğit evlatlarının anaları ve babaları ve de bizler gibi kardeş / yoldaş olanların katılımı ile mimarlık odasının terasında açılacak.

Direniş bugünlerde Metal İşçilerinin olduğu alanda yaşamaktadır. Bütün meydanlar Taksim’dir. 

Her yer taksim, her yer direniş!

İsmail Cem Özkan

 

48762

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

Sayfalar