Perşembe Mayıs 16, 2024

Demirtaş’a Suikast Girişimi Tahir Elçi'ye Saldırının İşaretiydi- Çetin Çeko

Bir hafta önce Diyarbakır’da HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın kurşun geçirmez makam aracının arka camına sıkılan bir kuruşundan dolayı inceleme başlatılmıştı. Valilik araçta yapılan inceleme sonucu herhangi bir ateşli silah artığına rastlanmadığını belirtti. HDP ise, Eşgenel Başkanları Demirtaş’a suikast girişiminde bulunulduğu gerekçesiyle savcılığa suç duyurusunda bulunmuş, aracın bağımsız bir laboratuvarda inceletileceğini açıklamıştı.

Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamları ardından Kürt siyasetçilere ve sivil toplum yöneticilerine karşı saldırı yapılabileceği yorumları uzun süredir yapılıyordu. Bu beklenti Demirtaş’a suikast girişimi ve Tahir Elçi’nin katledilmesiyle ne yazık ki gerçekleşti. Böylece toplu katliamlara suikast eylemleri de eklendi.

Devlet inkar etse de Demirtaş’a yapılan başarısız suikast girişimi, Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’ye yapılan ve benzer profillere yapılacak suikast girişimlerinin işareti olduğunu söyleyebiliriz. Elçi faciası, devlet ret etse de aynı zamanda Demirtaş’a yapılan suikast girişimini teyit etmiş oldu.

HDP’ye yakın kaynaklar, Demirtaş’ın geçtiğimiz Ağustos ve Eylül ayları içinde uzun süreli yurtdışı programını, kendisine yönelik bir suikast girişimine karşı önlem olarak planlandığını söylüyorlar.

Devlet, Tahir Elçi’yi hedef gösterdi.

Demirtaş’ın makam aracına karşı yapılan suikast girişimine devletin yaklaşımı ve “suikast yoktur” demesi, Tahir Elçi olayına devletin yaklaşımını şimdiden gölgelemektedir. Elçi olayında bir polisin hayatını kaybetmesi devletin bu olayla direk veya in direk bağlantısının olmadığı anlamına gelmemektedir.

Geçtiğimiz Ekim ayında Ahmet Hakan'ın CNN Türk'te konuğu olan Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, "PKK, terör örgütü değildir" dediği için hakkında terör örgütü propagandası yapmaktan dava açıldı ve yakalama kararı çıkarıldı. Elçi, program sonrası epeyce ölüm tehditleri almıştı. Devlet de Elçi’ye yapılan ölüm tehditlerinden haberdardı. Böylece Elçi, devlet tarafından açık bir şekilde hedef haline getirildi.

Basına yansıyan bilgilere göre Tahir Elçi hedef gözetilerek, yani suikast sonucu öldürüldü. Artık Kürt siyasetçileri ve sivil toplum kuruluşu yöneticileri, devletin hedef göstermesi sonucu direk devlete bağlı güçler, DAİŞ ve benzeri çetelerinin  açık hedef durumundalar.

Elçi öldürüldü şehit değil, polis şehit!

Tahir Elçi, Diyarbakır’ın 500 yıllık sembollerinden Dört Ayaklı Minare’nin devlet ile PKK güçleri arasındaki çatışmada zarar gördüğünü, diğer tarihi varlıkların bu şekilde zarar görmemesi için tarafları uyarmak adına kamu görevini yerine getirirken katledildi.

Devlet, kamu görevini yerine getiren Elçi’nin öldürüldüğünü, hayatını kaybeden polisin ise şehit olduğu açıklamasını yaptı. Oysa Elçi de, bir kamu görevlisi olarak, kamu görevini yerine getirirken şehit olmuştu. Fakat devlet onun Kürt olmasından, Kürt sorununa duyarlılığından dolayı şehit ilan etmedi, edemedi. Devletin anti Kürt tarafgirliği burada da açığa çıktı.

AKP hükümeti 7 Haziran seçimlerindeki yenilginin rövanşını almak için aşırı milliyetçi, Türk İslam söylemini yükselterek PKK’yi savaşa davet etti. PKK, Kürt ve Türk demokrat çevrelerin bütün uyarılarına rağmen savaşa evet dedi. Bu savaşta asıl hedef Kürt legal hareketi ve legal hareketin yol kat etmesinden başarısı olan siyasal kadrolar ve sivil toplum yöneticileri idi. Bir yandan silahlar konuştu, diğer yandan ise Kürt halkı başta olmak üzere Kürt sivil siyasetçileri, sivil toplum örgütleri ve yöneticileri üzerinde baskılar arttırıldı. Yerleşim birimleri viraneye çevrildi.

1 Kasım seçimleri öncesi Varto, Cizre, Başkale, Lice, Silvan ve  Diyarbakır Sur’da başlayan ardından Nusaybin ve Derik’te PKK güçleriyle devlet arasında devam eden çatışmaları durdurmak için arabulucu olmak, bölgedeki durumu rapor etmek isteyen HDP milletvekilleri, sivil toplum kuruluşu yöneticileri ve basın mensupları ölümle yüz yüze gelerek birçok hayati tehlike atlattılar.

Devlet, çatışmalı alanlarda milletvekili, basın mensupları ve STK yöneticilerinin can güvenliği konusunda umursamaz davranmakla kalmadı, onları açıktan hedef de aldı. HDP milletvekilleri Abdullah Zeydan ve Selma Irmak polis tarafından kasten Hakkâri’de vuruldular. Her iki vekil de ölebilirlerdi, hafif yaralı olarak kurtuldular.

AK Parti hükümetinin Kürt sorununu şiddet kullanarak bastırma, “çözme” yaklaşımı, PKK’nin buna şiddetle karşılık vermesi, kaotik ortamın daha da tırmanarak süreceğini gösteriyor.

Bu da Kürt ve Kürdistan sorununun çözümünde sözü olan sivil siyasi kadroların ve STK yöneticilerinin devlet tarafından ya haklarında dava açılarak terörize edilmelerine, tutuklanmalarına bu da olmazsa Tahir Elçi gibi hedef gösterilerek katledilecekleri anlamına gelmektedir.

7 Haziran seçimleri ardından devletin Kürt sorununa yaklaşım planı buydu ve çizilen bu kanlı senaryo uygulanıyor.

 

@cetin_ceko

41659

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Sayfalar