Cumartesi Mayıs 25, 2024

Buluşmak,kavuşmak birlikte yürümek:Ganime Gülmez

Bugün buluştuk. “Buluşmak” hep “kavuşmak”la kardeş sanırım sürgünde! Eve dönüp “duygularım kaçmadan” bugünü yazmak, paylaşmak istiyorum. Çünkü yarın, yine duygularımızın başka gediklere girmek zorunda kalacağı yaşamlara döneceğiz.

Haziran’ın sonu ve güneşin kendini azıcık gösterdiği, “doğamız”ın daha sindiremediği, belki de hiç sindiremeyeceği, “entegre” olamayacağımız bir “yaz” günündeydik. Güneş açtığı anda; “toprak, güneş ve ben-bahtiyarım!” cümlesi dönüyor beynimde Nazım’dan.  Şakır şakır yağmur yağıyor şimdi; “yağmurda açan kır çiçekleri..” geçen şiirleri getiriyor akla! Ne güzel, bunları öğrenmişiz de zamanında, bu zamanımızda aklımıza gelebiliyor diye seviniyorum!

Tanıdığımız, bu buluşmayı bu gündemle gerçekleştirmeyi dilediğimiz yığınla sima yoktu bugün. Birbirimizi bugüne kadar hiç görmediğimiz, tanışınca sımsıkı kucaklaştığımız-gözyaşlarımızı tutamadığımız simalar da girdi birbirimizin hayatına. Bunca yabancılaşmışlıklar içinde bulunan “çivisi çıkmış dünya”da, hayatta kalabilip bunları paylaşabilmek güzeldi!!

Buluştuk. Konuştuk. Düşüncelerimiz biraz dansetti. Dilimizden dökülenleri yakalamaya çalıştık. Bazen yanlış anladık, bazen kaçırdık, bazen reddettik, kim haklı-kim haksız, kim doğru-kim yanlış; ne doğru-ne yapılmalı…döküldü dillerimizden….

Robotlar konuşmayan ve sadece eylemde bulunan aletlerdir. Konuşmasız bir eylemin nasıl birşey olduğunu insan dışındaki canlılarda da garipseyerek izleyebiliriz. İnsansa, hep bir “kim” yaratır! Kullandığı deyimlerle, yaptıklarının ardından, yapılanları anlatmakla, yazmakla, cisimleştirir; ete-kemiğe büründürür hayatı.

Bir masal anlatıldığında; masal 100 yıl önce bile yazılmış olsa, anlatıcı-anlatışı vardır gözümüzün önünde!

Yani, konuşmak-yapmak; insanlığın ihtiyaçlarını cisimleştirdiği, bitmez-tükenmez bir yolculuktur!!! Silahlar ve şiddetle girilen toprak parçalarında ise……derine dalmayayım şimdi fazla……

“Sürgünde olanların, bir Meclis kurması ve sürdürmesi gerekli mi, ihtiyaç mı?” sorusunu her konuşmanın ardından yine sordum kendime bugün. Bizim toprakların tabiriyle “gönül ister ki”ler döndü içimde. Gönül ister ki, bu MECLİS ihtiyaç sahiplerinin de gönlünün bir isteği olabilsin! Neden mi??? Çok neden var, ama gönlün bugünün sıcaklığıyla istediği nedenleri yazayım şu anda.

1.Dünya Savaşı sonrası örneğini keskin olduğu için vereceğim. Ki milyonlarca böylesi örnek vardır dünya tarihinde. Cesedi bulunamamış, adı bile tespit edilememiş yığınla insan kaybolmuştur bu savaş sonrası. Ama ardından; savaş kayıpları heykelleri-abideleri yaptırılmıştır sanatçılara. Sanatçıların ismi, ismi dahi tespit edilemeyenlerin hatırlanması için yazılmıştır meydanlara. Sanatçıların ismi ve yaptıkları kalmıştır. Ne savaşı çıkaranlar, ne öldürenler, ne yargılanması gerekenler ne de öldürülenlerin tarihi…hiçbiri ortada değildir. Tarih suçluları affettirme, kurbanlarla vicdanlara oynama biçiminde yazılmıştır, yazılmaya devam etmektedir!!!

Nice Anadolu-Mezopotamya topraklarından olmayan sürgün tarihleri yazılmıştır Avrupa topraklarında. Dil kurslarında bile bir sayfa “sürgün’de yaşamış-hayatını kaybetmiş” denilen “ünlü” insanlara ayrılıp; cisimleştirilmiştir sürgünlük. Bu cisim kendisine yabancıdır. Sebepleri-suçluları yoktur! Bu kavram, kendisine yabancılaştırılarak okunur, konuşturulur insanlara!

Konuştuk bugün çokça! Acemiliğimiz vardı sanki biraz. Etkinliklerdeki buluşmalarımızda kısaca ifade edebildiğimiz şeyleri; şimdi bu kavram, SÜRGÜNLER MECLİSİ çatısı altında ifade etmek, ete-kemiğe büründürmek kolay değildi-kolay olmayacak. Yol yürüne yürüne keşfedilecek….O zaman yol, yolcuları çoğalarak yürünmeli. Ki keşfedenler ve keşifler çoğalabilsin. Bu tarihsel sorumluluk-zorunluluk tartışmasız ortada.

“Çivisi çıkmış dünya”ya çivi çakmak kolay iş değil. Ama SÜRGÜNLER olarak, yığınla yasal engellemelere rağmen ellerimize vurulan tüm bıçaklara rağmen “kaderimizi” bilincimizde-ellerimizde tutabiliriz. Ayaklarımız gitmek istediğimiz yollardan alıkonulmuşken; bütün bu tarihin gün yüzüne çıkabilmesi bizim ortak yolculuğumuzun sürüşüne bağlı! Bunun başka hiçbir yolu yok!

Son olarak da; insanlığın konuşma-eylem döngüsünde kavramları irdeledikleri önceki asırlara gidip birkaç alıntı yapmayı anlamlı görüyorum:

“Hikaye gibi anlatıldığında ya da yazıldığında bütün dertler katlanılabilir olur.”-Isak Dinesen-

“İster doğal zorunluluk nedeniyle ister özgür iradeyle olsun, esas olarak kişi tarafından amaçlanmış her eylemde kişi kendi imgesini dışlaştırır. O sebeple herkes, eyleyen kendi olduğu  müddetçe, eylemekten sevinç duyar. Olan her şey, kendi varlığını(olmaklığını) arar, ister, kişinin varlığı da en fazla eylemde bütün kesinliği ile bulunduğu içindir ki eylemi zorunlulukla sevinç takip eder…O yüzden arkasında duran kişiye beraat vermemiş eylem, eylem değildir.” Dante

Biz, SÜRGÜNLER’in; daha büyük bir birlikte “eylemenin” sevincini, tarihsel BİZLEŞTİRMEYE dönüştürebilmemiz dileğiyle….

 

29 Haziran 2014

Ganime Gülmez

93469

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Sayfalar