Cumartesi Mayıs 18, 2024

BİZİ HER GÜN ÖLDÜREN KAPİTALİST SİSTEMDEN KURTULMALIYIZ

“... Sermaye (dünyaya) tepeden tırnağa her gözeneğinden kan ve pislik damlayarak geliyor” Marx

10 Ekim Ankara katliamı, devlet iktidarını elinde bulunduranların, kitleleri sindirme politikalarının en üst ve en vahşi boyutu olarak ortaya çıkmıştır. Bu katliamı kimin yaptırdığı çok açıktır: AKP hükümeti ve Türk devleti. Bir numaralı baş sorumlusu cumhurbaşkanı sıfatlı Erdoğandır. Bu tür katliamlar Erdoğan’ın ne ideolojisine ne de hukukuna aykırıdır. Erdoğan, katliamlarla iktidarını ayakta tutmaya çalışan faşist bir siyasi kişiliktir. Söylemleri ile toplumu kaplaştırmaya çalışmasıyla, kışkırtmalarıyla, uygulamalarıyla Ankara katliamının bir numaralı azmettiricisi ve uygulatıcısı olarak halk tarafından Erdoğan yargılanmalıdır ve yargılanacaktır. 

Başka yerlerde suçlu aramanın komplo teroileri ürtmenin de bir anlamı yoktur. Bu devlet katil bir devlettir. Bu konuda tarihsel sicilli hiç temiz değildir. Kuruluşundan beri, Kürtleri ve diğer azınlıkları katlederek kendini var etmiştir. Kuruluşundan beri, işçi sınıfı ve emekçileri katlederek, halkın demokratik yaşam alanlarını ya yok ederek ya da daraltarak kendini ayakta tutabilmiştir.

Kuruluşundan beri, komünistleri, devimcileri, demokratları katlederek kanlı devletini inşa etmiştir.

Bu köşede sıkça yazıldı. Türk devletinin tarihinin başlarına gitmeye bile gerek yoktur. Bütün tarihi kanlıdır. Sadece son kırk yıllık süreçteki kitle katliamlarının özeti bile onun niteliğini ortaya koymaya yeter: 1 Mayıs 1977 Taksim katliamını bu devlet yapmıştır. Bu belgeleriyle ortadadır. Maraş, Çorum ve Sivas’ta alevi katliamını yapan ve yine 2 Temmuz 1993’de Madımak’da aydınları yaktıran bu devlettir. 

1990-93 yıllarında, MGK (Milli Güvenlik Kurulu) kararıyla  17 bin Kürt yurtseverini ve aydınlarını katleden (Mehmet Ağır’ın sözünü ettiği “bin operasyon”) bu devlettir.  Kürtleri asit kuyularında atarak öldüren bu devlettir.  Roboski’de 34 Kürdü, Kürt olduğu için savaş uçaklarına bombalatarak katleden bu devlettir. 5 Haziran’da 2015’de HDP Diyabakır mitinginde kitlelerin ortasında bomba patlatıran bu devlettir. Suruç’da  30 aşkın sosyalist genci katleden yine bu devlettir. Son 30 yılda Kürdistan’daki büyüklü-küçüklü katliamlarını ise buraya yazmıyoruz.

Gezi direnişinde polislere vur emrini bizzat veren faşist RTE’nin kendisidir. Bunu kendisi de açıklamıştır.

Ve bu zorba faşist devletin buraya almadığımız nice katliamlar, öldürmeler, sorgusuz sualsiz katletmelerinin ise haddi-hesabı yoktur. Ve işkencelerini, cezaevi katliamlarını, cezaevindeki vahşi uygulamalarını, polis işkencelerini ise günlük yaşadığımız olgular olarak varlığını devam ettirmektedir.

Bunları yapan kapitalist bir burjuva cumhuriyetinin hukuku içinde olan olağan uygulamlar olarak görülmektedir. Burjuva demokrasisinin “medeni hukuk ve ahlak” kuralları içinde, devleti elinde bulunduran  burjuvazi tarafından doğal uygulamalar olarak kabul edilmektedir.

Daha önceleri yaşadığımız ve bugün yaşadıklarımız, uzayda değil, kapitalist bir cumhuriyette olmaktadır. Bu tür vahşi katliamlar, sadece AKP zamanında değil, diğer partiler zamanında da yapılmıştır. CHP’si, DP’si ve AP’si zamanında da benzer katliamlar yaşanmıştır. CHP’li tek partili dönemde ise zulüm ayyuka çıkmıştır. 

Bugün, burjuvazi, yönetilenleri (halkı) yönetmekte daha fazla zorlandığı için ve Kürt hareketinin gelişmesi karşısında; katliamlara sıkça baş vurarak “yönetememezliğini” yönetebilir durumuna çevirmeye çalışmaktadır.

Kapitalist sistem, kitleler üzerinde baskı uygulamadan ayakta duramaz. Bu baskının boyutunu ise sahip olduğu ekonomik ve siyasi durum belirler. Emperyalistler arası çelişmeler ve çatışmalar derinleştikçe, bunlara bağımlı ülke halkları üzerinde ekonomik ve siyasal baskılar daha da artar. Burjuvazi ekonomik ve siyasal olarak güçsüzleştikçe kitleler üzerindeki baskı ve sömürüyü de o oranda artırır. Baskıların boyutları ise büyük kitlesel katliamlara kadar varır.

Türk devletinin bugünkü uygulamalarını, kitle katliamlarını, onun üzerinde yükseldiği ekonomik ve siyasal sistemden ayrı ele almak, oldukça yanıltıcı olur. Burjuva devletinin hukuku da hiç bir zaman sahip olduğu ekonomik yapıdan ayrı ve onun üzerinde olamaz. Hukuku belirleyen ekonomik yapıdır. Kapitalist sistemin hukuku da kapitalist ekonomi biçiminden ayrı olamaz. Kapitalist uygarlık, insanların insanca yaşaması yerine, bir avuç burjuvazinin zorla çoğunluğun üzerindeki hakimiyetidir. Böyle olunca, toplumsal üretime zorla el koyan burjuvazi ile toplumsal üretimi gerçekleştiren işçiler arasındaki sınıf savaşımı eksik olmaz.

 

Bugün yaşadıklarımız, Ankara’nın göbeğinde, en barışçıl gösteri yapmak isteyen kitlelerin ortasında patlatılan bomba, kapitalist sistemin kaçınılmaz bir uygulaması olarak karşımıza çıkıyor. Burjuvazinin kapitalist sistemi, kendi kan akışını sağlayabilmek için işçi ve emekçilerin kanını akıtıyor.

Bu tür uygulamalar, burjuvazinin, işçi ve ezilenlere karşı sınıfsal tepkisi ve uygulaması olarak gündeme gelir.  Bu uygulamalar, burjuva hukukununa aykırı bulmak, sistemin gerçekliğ ile bağdaşmaz. Bütün burjuva devletlerin tarihi, işçi-emekçi katliamlarıyla doludur. İşçi-emekçi katliamı yapmayan burjuva devleti dünya üstünde bir elin parmak sayısını geçmez. Onlarda başka zalimliklerle kendilerini ayakta tutmuşlardır. Kapitalist ekonomik ve siyasal sistem, kendine muhalif olan kitle katliamlarını dıştalamaz, tersine kendi yaşamlarını uzatmanın kaçınılmaz bir gereği olarak görürler. Hatta bazan kendini destekleyen kesimleri de katlederek, muhaliflere karşı kullanma yolunu seçer. Sömürüyü ve baskıyı bir hukuk kuralı, bir adalet biçimi, kültürü, bir ahlakı anlayış olarak ele alan bir sistemin, sömürdüğü kitlelere, hukuklarının  daha üst baskı biçimi, katliam olarak döner.

En “demokrat ülkeler” olarak adlandırılan AB ülkeleri daha bir kaç gün önce Erdoğan’ı Bürüksel’de kırmızı halilar üzerinde “dostça” karşıladı ve göçmenleri AB’ye göndermeme (sınır bekçiliği) karşılığında Türkiye’nin “güvenli ülke” sayılmasını istedi ve bu istek kabul edildi. (Üstelik her gün bir kaç kürdistan ili ve ilçesi tank ve obüslerle bobalanması, sokağa çıkma yasakları sürerken ve kadın, çoluk-çocuk demeden onlarca insan katledilirken.... AB’e göre, Kürtlerin bombalanması güvenli olmanın bir gereği olsa gerek!) Bir kaç gün sonra ise AB burjuvazisinin “güvenli ülkesi”nin başkenti Ankara’da 125’i aşkın insan katledildi, yüzlercesi yaralandı. Bu katliam; kapitalist burjuvazinin, kitlelerin en doğal demokratik taleplerine verdikleri cevap biçimidir.

Burjuvazi için önemli olan, sermayenin büyümesi, egemenlik alanlarının genişlemesi ve sömürü sistemini garanti altına alınmasıdır. Bu nedenle bunlar, her eli kanlı diktatörü besler, destekler, büyütür ve rahatlıkla bağrlarına basabilirler. Bunu yapıyorlarda. Bu onların sahip oldukları sömürü sisteminin üzerinde şekillenen “demokrasi” hukuklarının ve ahlaklarının zorunlu bir gereğidir. 

Kısacası, burjuvaziyle proletarya arasındaki sınıf savaşımda, burjuvazinin işçi ve emekçilere, ezilen uluslara yönelik katliamları eksik olmamış ve onların kapitalist sistemi yıkılana kadarda bu acıları daha sıkça yaşamaya, yani burjuvazi tarafından öldürülmeye devam edileceğiz.

Bizi öldürmelerine daha fazla müsade etmemek ve buna bir son vermek için, işçiler, emekçiler ve tüm ezilenler olarak, örgütlenmek, birleşmek ve kapitalist sistemi sahipleriyle birlikte yıkmaktan ve yerine sosyalizmi kurmaktan geçiyor. Her türlü barış işte o zaman gelebilecektir. Başkaca şansızmız yoktur. 

Çünkü sorun, salt  “insani duygunun” olup olmamasıyla ilgili değildir. Sorun, sınıfsal bir sorundur. Temelinde ise burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki iktidar savaşımıdır. Burjuvazi iktidarını kaybetmemek için, her türlü vahşiliğe baş vurur. Bu vahşilik ise onun sömürücü kapitalist sisteminden kaynaklanır.

Sonuç olarak: Hergün ölmektense bir kere ölmek yeğdir! En azından, gelecek kuşaklara iyi bir dünya bırakmış oluruz. Bütün enerjimizi, örgütlenmeye, birleşmeye ve sınıf bilinciyle direnmeye harcamalıyız. Her gün yaşadığımız burjuva devlet zorbalığının gerçekliği karşısında, hayatın gerçeklerinin her gün bize öğrettiği şey budur. Bizi tüm zalimlerden kurtaracak olan yol da budur.

12.10.2015

42456

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Sayfalar