Pazartesi Mayıs 20, 2024

Bir Yılmaz Dersim/Nubar Ozanyan

Herkes Yılmaz’a sevdalı, Yılmaz Dersim’e sevdalı. Açıklaması zor bir çelişkidir bu. Nereden gelir, bu tükenmek bilmez Dersim sevdası.

Bu sevdayı, bu denli güçlü ve çekici kılan; Dersim topraklarını, dağlarını, süt gibi akan sularını sevdanın diğer adı yapan nedir? Neden her derin sevdanın adı hep Dersim olur? Rüyalarımızdan çıkmayan, kayalara vuran acının adı neden hep Dersim olur?

Gerilla için Dersim tanımlanması zor sevdanın ismi olmuştur. Kuzeyin, Güneyin, Doğunun, Batının dört parça Kürdistan’ın, özgürlük arayan herkesin yegane sevdasıdır, Dersim. Resmini bile görmeden, sadece ismini duyan herkesi bu denli güçlü çeken ve vazgeçilmez kılanın sadece dağları, ağaçları, suları olmadığı bir gerçektir.

Avuç içi öpülesi anaların gözyaşlarını arayan hikayeleri, tertemiz saf inançları, çocuk tadındaki dostlukları, ağır hüzün kokan şarkılarıdır Dersim’i hafızalara kayıt eden. Her bir yüreğinde damlayan kan, her şeyi unutmak için ölümü arayan katliam anılarıdır onu unutulmaz kılan.

Biraz da cehaletin üstüne yürüyen, soran, sorgulayan, tartışan, seven, bağrına basan paylaşımcı bilge halkın varlığıdır, Dersim’i unutulmaz kılan. Onu görüp halkına dost olmayan, dağlarını görüp aşık olmayan var mıdır?

Üzerine en acı dolu türkü ve ağıt yakılan, en direngen hikayeler anlatılan topraklardan biridir Dersim. Herkesin kendisine aşık olduğu, Yılmaz Güney ismi Dersimli çocuk Yılmaz’ın özgürlük arayışının ilk ismi olur. Onu toprakların derinliğine bağlayan, gökyüzüne uzanan dağların ve aşkın ismidir, Yılmaz.

Gerillanın Dersim’de hakikat ve özgürlük arayışının ilk adımları İbrahim Kaypakkaya ve Ali Haydar Yıldız’la başladı. Ali Haydar türküsü ve ismi, neredeyse yarım yüzyıldır Dersim’in direniş ve onur hafızasına kayıtlıdır. Dersim’de her çocuk Ali Haydar doğar.

Yılmaz Dersim, çocukluk ve gençlik yıllarında sayısız ve isimsiz gerillayla tanıştı. Gerilla anıları karıştı çocukluk hayallerine. Ve onu gerillaya götüren ismin Dersim ve Yılmaz olması tesadüfi değildir. Yılmaz Dersim, kendisini tanıyıp anladığı günden bugüne dek, doğduğu toprakları karış karış bir çağdaş derviş gibi dolaştı. Doğası ve insanı tanındıkça çaresi bulunmaz, Dersim sevdasına düşülür. Bir kez ayak basılıp cevizi ve çökeleği yenilen, kapısı çalınan, tanışılan, hikayesi dinlenen analar bilindikçe durmak utanç olur. Yılmaz Dersim’in topraklarına dönme isteği ve kararlılığı o kadar büyüktü ki, hiçbir söz onu durduramadı. Özgürlükle, hakikatla tanışmak, karşılaşmak, mücadelede sınanmak isteyen herkes Dersim ve Amed halkına dokunmalıdır.

Heval Yılmaz, en zor koşullarda ve süreçlerde ideallerine, yoldaşlarına, şehitlerine bağlı olarak yaşadı, savaştı ve ölümsüzleşti. Savaşçılığı, kararlılığı ve duruşuyla onu tanıyan, onunla karşılaşan herkeste bir sempati yarattı.

Her dönem, herkesten daha fazla en önde olmanın, ileri doğru yürümenin kabul edilir komutanı oldu. Sayısız kez düşmanla, en elverişsiz koşularda girdiği çatışmalardan mucize denilecek şekilde, düşmana kayıp verdirerek çıktı. Ve Yılmaz Dersim ismi, tıpkı Atakan Mahir ismi gibi, bilgelik ve özgürlüğe bağlılığın ismi oldu.

Anlaşılması ve anlatılması zor olan bir şey de çocuk sevgisidir. En yakın koruması, boyunu geçen silahı taşıyan küçük Kürt generaller oldu. Her halkın çocuk yaşta özgürlük generalleri vardır. Yılmaz Dersim’in Medya Savunma Alanları’nda yanında eksik etmediği, en yakın yoldaşları hep küçük Kürt generalleri olmuştur. Ve onlara olan güçlü sevgisidir, işgalci ve ilhakçı düşmana karşı bu denli patlamaya hazır öfke biriktiren. Çocuk ve halk sevgisi olmayanın düşmana öfkesi olmaz.

Heval Yılmaz, Dersim’in tüm onurlu ve yiğit halkı gibi, sonuna dek özgürlüğe bağlı kaldı. Ona ve halen en zor koşullarda özgürlük arayışını sürdüren gerillalara baktığımızda tarifi kolay olmayan fedakarlığın isimlerini buluruz.

Hakikate bağlılığın yürüyüş izleriyle karşılaşırız. Sonsuzluğa ulaşılacak yolun adresini buluruz. Ve eğer halklar bir gün kurtuluş ve özgürlük yolunda ancak vazgeçtiklerinde yenileceklerini anlarlarsa, kararlılık ve irade göstermekten başka bir yolun olmadığını ve bu yolun ne kadar meşakkatli ve zorluklarla dolu olsa da vazgeçilmemesi gerektiğini öğrenmiş olacak; kurtuluşa en yakın an olduklarını anlayacaklardır. İşte o zaman Yılmaz Dersim’in, Atakan Mahir’in nasıl bir özgürlük türküsü olduğu daha iyi bilinecektir.

Kana doymayan sömürücü ve ilhakçı düşmanlarla karşı karşıyayız. Bilginin ve aklın, daha fazla halkı ve özgürlük savaşçılarını yok etmek ve diz çökertmek için kullanıldığı bir süreci yaşıyoruz. Halkların kadim toprakları daha fazla kan ve barutla işgal ve ilhak ediliyor. Emek ve alın teri, en acımasız faşist yasa ve yönetimlerle gasp ediliyor.

İşçilerin, emekçilerin, kadınların, çocukların, Alevilerin, Kürtlerin, Ermenilerin, LGBTİ+ların emek ve onur dünyaları en barbar, soykırımcı, faşist diktatörlüklerle karartılmak isteniyor.

Özgürlük düşleri, sevda hayalleri kabusa çevrilmek isteniyor. Ancak unutulmasın ki, dağlarda özgürlük sevdalısı Yılmazların haykırışları, şehirlerde korkusuz maden işçilerin direniş ve kavga sloganları birbirine daha fazla karıştığında, günlerimizi kabusa çevirenleri en tatlı uykularından uyandıracağımız zaman mutlaka gelecektir. Ve onları, dünyayı maviye boyamak isteyen çocukların ellerine teslim edeceğiz.

Yılmaz Dersim’in ve Dersim dağlarında şehit düşen tüm düş yolcularının anısına, hürmet ve minnetle.

4035

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Sayfalar