Çarşamba Mayıs 1, 2024

"ATİK bu gerici kuşatmayı dağıtacak” Deniz Pektaş

  

En Uzak mesafe ne Afrika’dır
Ne Çin,
Ne Hindistan,
Ne Seyyareler,
Ne yıldızlar geceleri ışıldayan…
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan…..

CAN YÜCEL

Toplumsal yaşam bize birçok tercih sunar. Ancak bugün bir kez daha ve yine-yeniden anlıyorum ki en uygun, en olması gereken, en ideal, en inanılası bir tercihte bulunmuşum. Kendi dilimde, ülkemde, doğup büyümediğim bir zindanın tam ortasında kendimi aylardır hiç yalnız hissetmiyorum. Kahırlı zindan duvarları üzerime gelmiyor, tam tersine yoldaşlarımın kavga ve özgürlük türkülerini bana haykırıyor. Bir birini tekrarlayan zindan günleri duvarları büyütmüyor onu an bean aşındırıyor, yıpratıyor.

Özgürlüğüm elimden alınalı iki buçuk ay oldu. Alman devletinin Türk devletiyle kirli bir işbirliği ve organizasyonuyla Yunanistan hapishanesine atıldım. Politik kimliğim, ideallerim, geleceği kazanma mücadelem hedefe konuldu. Devrim ve komünizm inancım, demokrasi ve özgürlük talebim yani varoluşsal tercihlerim hedeflendi. Ama ne oldu. Burada bu gerici kuşatmanın amaç ve hedeflerini değil her gün her saat yoldaşlarımın zindanları aşan, mesafe tanımayan, aynı varoluşsal gerekçelerle Alman-Türk işi saldırısına karşı mücadele kararlılığını ve politik karşı koyuşunu hissettim, duyumsadım ve iliklerime kadar yaşadım. Hem de her dilden, her renkten enternasyonal dayanışmayı da içeren bir zenginlik ve çeşitlilikte.

Yoldaşlarım, dostlarım zindan duvarlarının sahipleriyle en yakın konumdayım. Ama onlarla bir birimizi anlayamıyoruz, anlayamayacağız. Çünkü sınıfsal, politik çıkarlarımız, hesaplarımız anlamaya değil hesaplaşmaya dayalı. Ama duvarlar, sınırlar, denizler aramıza sizle büyük mesafeler koyduğu halde her an sizle el ele, gönül gönüleyim. Çünkü hesabımız, çıkarımız, derdimiz, kaygımız aynı. Mesafe uzaklıkta değil gerçekten, şairin dediği gibi bir birini anlayamamada. Bizim kavgamız, davamız öyle kaynaştırıcı, öyle kolay anlaşılır ki uzaklığı her durumda ortadan kaldırıyor.

Yoldaşlarım, dostlarım hepinizi büyük ideallerimizin ve inançlarımızın coşkusuyla sımsıkı kucaklıyorum. ATİK bu gerici kuşatmayı dağıtacak, parçalayacak ve daha da güçlenerek çıkacak. Buradan bunu görüyorum ve tüm benliğimle buna inanıyorum. Umut ve dirençle…

Deniz Pektaş, Koridollos Hapishanesi- Atina, Haziran 2015

     
49413

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

NEWROZ ATEŞİ!

 

Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.

İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.

"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY

 

Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...

Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...

AYDIN(LAR) VE AYDINIMSI(LAR)[*]

 

“Alev, başka şeyleri aydınlattığı

kadar aydınlatmaz kendini.”[1]

Dört yanın “aydınımsı(lar)” diye ifade edilebilecek bir yabancılaşma/ deformasyon tarafından kuşatıldığı kesitte, Demba Moussa Dembélé’nin, ‘Samir Amin: Ezilen Hakların Sömürülen Sınıfların Organik Aydınları’[2] başlıklı yapıtı, “dünya aydın bakışı”nın yanıtı gibidir sanki…

KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK

 

ŞOVEN GERİCİLİK DALGASINA KARŞI KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK VE ANLATMAK[1]

"Çocukluk saflığını kaybetmeyen

insana büyük insan denir."[2]

 

I) İbrahim Kaypakkaya'dan söz etmek; Onu anlamak ve anlatmak kolay bir şey değil; hatta çok zor; öncelikle bunun altını çizerek başlayayım konuşmama...

Önce bir soru: İbrahim Kaypakkaya öldü mü? İçinizde buna "Evet" diyen var mı? Olduğunu zannetmiyorum; ama varsa ne yazık...

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -3

 

Kolombiya’da Gerilla Örgütleri: ELN,  ELP ve M-19

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -2

 

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP* -1

 

“Ya bedel ödeyerek özgürlüğü fethedeceksin,ya da onsuz yaşamaya razı olacaksın” Jose Marti

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

 

HAVUÇ AYDINLAR (MAYALARIN ANISINA)

 

Burjuvazi, kendi sistemini “ilerici” ve insanlığın sahip olabileceği “en iyi toplumsal sistem” olarak tanıtmaya devam ediyor ve bu sistemi savunanları, bu sistemin sürdürülmesinin teorisini yapanları da toplumun karşısına “aydın” olarak çıkarıyor. Elindeki devletin baskı gücünü ve üretim araçlarına sahip olmanın getirdiği tüm avantajları kullanarak;  burjuva ideolojik manipüle araçlarını her saniye, her saat topluma empoze ediyor.

Sayfalar