Pazar Mayıs 19, 2024

ADİLOŞ BEBE'DEN , MİRAY BEBE'YE

''..bunlar, engerekler ve çıyanlardır,bunlar, aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır, tanı bunları , tanı da büyü...'' diyerek Kürt halkının çocuklarının henüz kundakta başlayan acı ve dramını anlatan Ahmet Arif'in şiirine yansıyan gerçekleri hiç değişmeden bugün de aynen Miray bebek şahsında yaşıyoruz.Ama maalesef daha tanımadan öldürüldü.

Kürdistan'da,devlet eliyle öldürülen çocukların haberlerine elbette rastlamadığımız gün yoktur.12 yaşında,13 kurşunla infaz edilen Uğur Kaymaz,Havan mermisiyle parçalanan Ceylan Önkol,Ro boski'de F-16'lar tarafından paramparça edilen çocukların failleri,yargıda hesap vermeden yeni ölümlere tanık oluyoruz.Abluka ,sıkıyönetim ve aç bırakma uygulamaları ile Kürt halkına karşı girişilen katliamlar artık doruk noktasına varmıştır.En zor durumda olanlar ise çocuklar ile kadınlardır.Özel harekat polisleri tarafından dedesinin kucağında öldürülen Miray bebek'in öldürülmesi ise toplumda infial yarattı.

Bir televizyon programına katılarak ''artık çocuklar ölmesin'' diyen Ayşe öğretmenin masumane dileği ve arzusu,hemen saray destekçileri,yandaş medya tarafından linç kampanyasına dönüştürüldü.Bir öğretmen olan,milyonlar tarafından dinlenen bir programda vereceği mesajın magazin olmayacağı da ortadadır.Barışın gelmesini tekrar isteyen,''çocuklar ölmesin'' diyen Ayşe öğretmen 'terörist'',''vatan haini'' durumuna getirildi.Onurlu ve vicdanlı duruşuyla toplumun sesi olan Ayşe öğretmeni savunmak hepimizin görevleri arasındadır.

Son bir aydır Kürdistan'da yaşananlardan sonra ,artık ''bıçak kemiğe dayandı''.Kaçak sarayın tepesindeki zat'ın emir ve talimatları ile gerçekleştirilen katliamlar hız kesmeden devam ediyor.Bu vahşete ''siz bebek de dahil çocuk öldürmesini çok iyi bilrsiniz'' demekten başka söylenecek söz bulamıyorum.Çünkü en masum,sadece oyun oynamak için yasaktan anlamayıp sokağa çıkınca keskin nişancılar tarafından öldürülen çocuk sayısı elliden fazladır. İlkin on bin asker ile başlayan operasyonlara olmayınca beşbin asker takviye edildi.Yine olmayınca mavi bereliler,kırmızı bereliler,özel harekatçılar da getirildi.Bunlara Teşkilat-ı Mahsusa birlikle- ri de denilebilir.Sorgusuz sualsız öldürüp atma ile olağanüstü yetkilerle donatılmış direkt sarayın emirleri ile çalışan katiller topluluğudur.Buna rağmen 29..Kürt isyanını kanla bastırma girişimi Diyarbakır Sur'larına tosladı ve hezimete uğradı.

Henüz PKK'nın askeri kanadı ve ARGK gerillalarının direkt olarak müdahalede bulunmadığı,bölgesel gençlik yapılanmasının,savunma birliklerinin yürüttüğü Kürt ulusal direnişi ve en önemlisi halkın desteğini alan 29.Kürt isyanı Kendi öz yönetimlerini oluşturma,kendi kendilerini yönetme talepleri ile meşru ve haklıdır. Sokağa çıkma yasağı,ablukaya alma,aç ve susuz bırakma infaz ve toplu öldürme vakaları ile bir ayı geride bırakmış durumdadır.Tank ve toplarla bütün ellerindeki en güçlü silahlar ile direnişi kıramayan cellatlar çılgına dönmüş savunmasız halkı,bebelere  varana kadar intikam haliyle saldırıya geçmişlerdir.

Ama nafile Diyarbakır Kalesi kadar güçlü direniş, mirasını  önceki isyanlardan Şey Said,Seyit Rıza,Ağrı Zilan, Mahsun Korkmaz,Kaypakkaya'dan,Kemal Pir'lerden...devraldıkları için yenilmemiş,hiç bir zaman da yenilmeyecektir. Türkiye,hızla bir islam devletine doğru yaşam tarzı,şeriat kanunlarının hüküm sürdüğü , halifelik düzenine doğru yol almaktadır.İŞİD ile arasında hiç bir fark olmayan,tamamen bir ve aynı olan, anlayış birlikleri ortak, yaşam tarzını topluma zorla kabul ettirmek bunun hayat bulup bulmayacağının yoklamalarını denemektedirler.Öyle ki bir babanın kızından şevk almasının haram olma-dığını savunacak kadar ileri gitmiş durumdadırlar.

Bu hayali gerçekleştirmenin tek yolu Başkanlık sistemini yasallaştırmak olacaktır. Tek adam yönetimine dayanan,yetkileri elinde toplayan,Hitler Almanya'sını kendine örnek alan,bunu hiç gizleme-den açıkça söyleyip Hitler gibi Führer (başkan) olmak isteyen Erdoğan,niyetini ortaya koymuş durumdadır.Daha şimdiden gerek Türkiye'de ve Ortadoğu'da sunni mezhebini öne çıkararak çatışmaları körüklemiş,Suudi Arabistan,Katar gibi ülkelerle stratejik ortaklık oluşturarak bölgeyi savaş alanına çevirmişdir.Milyonlarca insanın ölümüne,vatanlarını terketmeye,insanlık trajedisiyle karşılaşmaya sebep olmuştur.Tüm bu ölümlerin sorumlusu Erdoğandır. Aynı şekilde Almanya'nın başına bela olan A.Hitler de tek başına,tüm yetkileri elinde toplayarak insanlığa karşı savaş açmış Batı Avrupayı teslim almış,Doğu Avrupayı ezmiş Moskova sırtlarına dayanmıştı.Tek'çi zihniyet,diktatörlük heveslilerinin çıkardığı II.Dünya savaşının bilançosu da ağır olmuş,yıkımlardan sonra 50 milyon insanın ölümüne sebep olmuştur.

Henüz tartışılmakta olan,parlamentoda onaylanarak Tek adam,Führer Erdoğan diktatörlüğünün önünün açılması hedeflenen Başkanlık sistemi ile vahim sonuçları ile Türkiye'yi felaketin eşiğine getirecektir.Çeşitli milliyetlerdem halkın iki elinin yakasında olduğu,yargılanmaktan ve hesap vermekten korkan Erdoğan'ın Başkanlık sistemi ile kurtulacağını zannetmektedir,ama nafile.

               CEBERRUT  DEVLET  TC ;

Sokağa çıkma yasağı,abluka,sıkıyönetimler ile estirilen devlet terörünün amaç ve gayesi Kürt direnişinin bastırılmasıdır.Ama girdikleri gibi çıkamayacaklarını görmüş durumdalar.Hezimet karşısında önüne gelen tüm canlılar hedef tahtası olmuş silahsız,savunmasız,yaşlı,kadın,çocuk,bebek ve gençler direkt infaz edilmişlerdir.

Savaşın en ağır faturasını bu yüzden kadınlar ile çocuklar ödemektedir.Kitleler halinde beyaz flamalar taşıyan insanlar taranmış öldürülmüşlerdir.Üç aylık Miray bebek dedesinin kucağında infaz edilmiştir.Kürt kadın siyasetçiler öldürülmüşlerdir.Taybet ana kurşunlanarak infaz edilmiştir.Sokaklar insan cesetleri ile dururken,alıp defin işlemine dahi müsade edilmemektedir.İnsanoğlunun en temel haklarından olan yaşam ile ölüsünün defin işlemi,kendi inançlarına göre mezara gömülmesi bütün dinler tarafından kabul görmüştür.En kötü koşullarda bile ateşkes ortamında herkes cenazelerine sahip çıkarak gömülmesi herkesin hemfikir olduğu antlaşmalardır.Kut-sal değerler olan cenazelere 90'lı yıllarda olduğu gibi bugün de teşhir edilmiş,sürüklenmiş,haftalarca sokaklarda  alınmasına müsade edilmemiştir.Acıların en acısı Kürt halkına yaşatılarak cenazesini vermeyerek Kimsesizler mezarlığına gömmüşlerdir.

Taybet ana,Miray bebek,on yedi yaşında genç kız Rozer'in...cesetlerinin nerede olduğu halen belli değildir.100 yıl önce yaşanan Ermeni soykırımında kitleler halinde tehcir edilerek yollarda ölen Ermeni'lerin cesetlerinin yabancı misyonerler,diplomatların dikkatini çekince Talat Paşa telgraf çekerek cesetlerin aceleden gömülmelerini emretmiştir.Bugün de hükümet bir genelge yayınlayarak sokağa çıkma yasağı uygulanan ilçelerde cesetlerin 3 günden sonra Kimsesizler mezarlığına gömüleceğini duyurmuştur.Görüldüğü gibi ceberrut devlet uygulaması dün olduğu gibi bugün de aynen devam etmektedir.

BM'de,uluslararası mahkemelerde insanlığa karşı suç sayılan bu eylemler yargılanmayı gerektirir.Devletin koltuk değneği durumunda olan ,akıl hocası Doğu Perinçek ''savaş koşullarında böyle şey olur'' diyerek Kürt ve Ermeni düşmanı olduğunu göstermiştir.Cezaevinden çıktıktan sonra adeta Erdoğan'ın danışmanı gibi çalışarak sarayı desteklediğini her koşulda beyan ederek vefa borcunu ödemiştir.90'lı yılların azılı halk düşmanı katillerinin buluştuğu Vatan Partisi,Ergenekon ve Balyoz davalarında yargılanan askerler ile bugünkü Kürt katliamında savaş kararı almış unsurlardır. Cezaevinden anlaşmalı olarak salıverilen tüm katillerle beraber ''Kürt sorununu buzdolabına bırakarak'' Kürt halkına karşı savaş açmış ''Kürt sorunu yoktur'' deme noktasına gelmiştir.Ergenekoncular ile Muhafazakarların birleştikleri ortak nokta Ermeni ,Alevi ve  Kürt düşman olmalarıdır.

           YENİ  KASAPLAR  DERESİ (NEWALA QESABAN)  VAKASI ,

90'lı yıllarda yaşanılan,faili meçhul,gözaltında kaybedilenler,çatışmada öldürülen gerillaların atıldığı Siirt'te bulunan Newala Qesaban (kasaplar Deresi) benzerleri savaşın boyutlanması ile uygulamaya konuldu.Bir dönemin derin devlet yapılanmasında yer alan,bütün ölümlerden sorumlu olan,itirafçıların da beyanıyla ortaya çıkan faillerin başında Hayri Kozakçıoğlu,Necdet Menzir,Mehmet Ağar..gibi elemanların yerini bugün,Efkan Ala gibileri almıştır.Her gittiği yerden infaz örgütlemesi ile dönen Efkan Ala'nın hem sicili kirli,hem de özel olarak seçilerek İç işleri bakanlığına getirilmiştir.

Türkiye'nin her tarafından,her karış toprağından fışkıran insan kemikleri insanlığın vicdanını sızlatmaktadır.Toplu mezarlar ülkesi olan Anadolu toprakları mezar taşları belli olmayan adeta Kimsesizler mezarlığına dönüşmüştür.Ermeni soykırımı tanınması için adalet mücadelesinde yakalandıktan sonra idam edilen Levon Ekmekçiyan da Kimsesizler Mezarlığına gömülmüştür.33 yıl sonra mezarından alınarak ailesine,annesine teslim edilmiştir.

15 Ağustos 1984 atılımı ile Kürt isyanını başlatan,ARGK'nın ilk komutanlarından olan Mahsun Korkmaz (Agit)ve arkadaşlarının Gabar dağında çatışmada ölümünden sonra cenazeleri ailelerine verilmeyerek Kasaplar Deresine atılmıştır.Bugün askeri bölge olarak girişleri yasaklanan alan molozlarla kapatılmış altında binlerce şehit yatmaktadır.

Kürt ulusal hareketinin zor koşullardan geçtiği bir dönemi yaşamaktayız.Soykırım ile karşı karşıya kalan halkın toplumun her kesiminden insanların desteğine ihtiyacı vardır.Bugün onların başına gelenler yarın bir başkasının başına gelecektir.İşçi sınıfının,aydının,alevinin,akademisyenlerin görünen tehlikenin boyutlarını bertaraf etmek için birleşmekten başka çareleri yoktur.En ufak bir direniş artık kanla bastırılacaktır.Gezi Direnişi bunun en iyi kanıtıdır.Ne Kürt direnişi tek başına başarıya ulaşacak,Ne de Türk işçi sınıfı ve halkları tek başına özgürlüğünü kazanacaktır.Etle tırnak gibi birbirine bağlı sınırları olan Kürdistan'da bugün artık Türk Devleti ister kabul etsin ister kabul etmesin,ister kırmızı çizgimiz desin veya demesin yeni süreç işlemeye başlamıştır.''Bu suça ortak olmayacağız'' diyen akademisyenler,''çocuklar ölmesin '' diyen toplumun sesi Ayşe öğretmenler,aydınlar,insan hakları savunucuları herkesin acil talebi olan silahların susması bir an önce eski ortama dönülmesi talebidir.Avukatların da bu yönde AİHM başvuru talebi skandal bir kararla geri çevrilmiştir.

Ablukaların kaldırılması,serbest dolaşım,sokaklardan cenazelerin kaldırılması,kaçırılıp nereye gömülü cenazelerin ailelerine verilmesi,yaşam hakkının iadesi her insanın kabul göreceği normlardır. Bunu AİHM'in red etmesi  siyasi bir karardır.Erdoğan ve ekibinin gerek aydınları ve kendinden ol- mayan tüm toplumu biat etmeye zorlamasına ve yeni yeni katliamlara yeşil ışık yakma anlamına gelmektedir.İslamfaşizmin korkunç boyutlarını görmek istemeyen AİHM yaşanılan bütün olaylardan sorumludur.Faşizmi yaşamış,görmüş toplumun temsilcilerinin bu kararı utanç vericidir.

                                     *                                *                                 *

Onca ölüm acı ve gözyaşından sonra güneşin her sabah doğuşu engellenemeyecği gibi,Her kışın da

bir baharı muhakkak olacaktır.O zaman ''Allah,Erdoğan'ın yardımcısı olsun''.  

48044

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

Sayfalar