Perşembe Mayıs 2, 2024

2017 Fransa parlamento seçimleri sistemin tıkanması mı?

Fransa Cumhurbaşkanlığı ile 11 ve 18 Haziran 2017 tarihlerinde 2 tur şeklinde olmak üzere gerçekleştirilen parlamento seçimleri, sonuçları ve etkileri ile ortaya ilginç bir panorama çıkartmıştır. İlk dikkat çeken olay katılım oranının giderek düşmesi ile ortaya çıkmıştır. Öyle ki, 11 Haziran’da gerçekleştirilen ilk turda 5. Cumhuriyet seçimlerini tarihinin en düşük katılımı % 49 olarak ortaya çıkarken, bir hafta sonra gerçekleştirilen 2. Tur da bu oran % 42’lere kadar gerilemiştir. İlk elde sonuçlara göre, Macron’un başkanlığında ki LREM ve küçük ortağı MODEM partisi 360 milletvekili alarak mutlak çoğunluğu elde etmiş oldu. Merkez sağ temsilcisi Cumhuriyetçiler ile Demokratlar Ve Bağımsızlar Birliği ittifakı 133 milletvekili çıkartmış oldu. 2012 yılında yapılan seçimlerde 300 milletvekili çıkartan Sosyalist Parti ise 46 milletvekili çıkartabildi. Bu sonuçtan dolayı parti başkanı istifasını sundu. Sol kesiminin diğer temsilcileri Boyun Eğmeyen Fransa ve Fransa Komünist Partisi toplam 26 milletvekili çıkardılar. Irkçı parti, Ulusal Cephe 6 milletvekili çıkartabilmiştir.

Fransa kamuoyu katılımın bu denli düşük olmasının nedenleri üzerinden çeşitli görüşler belirtmeye başlamıştır. En dikkat çekeni ise artık sistemde yaşanan ciddi tıkanıklıkların, insanların beklentilerini karşılayamayacak bir siyasi irade ortaya çıkartacağı şeklinde olanıydı. Son yıllarda giderek artan işsizlik, artan vergiler, güvenlik zaafiyetleri, ırkçı yaklaşımlar ve benzeri sorunların çözümünde yetersiz kalan, toplumda ki ayrışmayı engelleyemeyen, kültürel ve eğitimsel sorunları aşamayan bir sistem gerçekliği insanların zihninde yer etmişti. Özellikle 1990’lı yılların ilk yarısının sonlarında dönemin başbakanı Alain Juppe tarafından uygulanmaya konulmaya çalışılan, büyük tepkilere rağmen uygulanarak bugünlere kadar bir şekilde sistemin yürütülürlüğünü sağlayan küreselleşme politikaları sorunlara çözüm olmaktan uzaklaşmış gibi görünüyor. Bu bahsedilen dönemden sonra iktidara gelen siyasi güçler çeşitli reform paketleri ile deyim yerindeyse, çokca sokak muhalefetine rağmen “günü kurtarmışlardır”. Geçtiğimiz dönem iktidarı Sosyalist Parti ve Francois Hollande, varolan sıkıntıları aşmada ciddi yetersizlikler göstererek; ortaya koydukları reformları, düzenlemeleri kabul ettirme ve uygulama aşamalarında büyük sıkıntılar yaşadılar. Fransa kamuoyunun nezdinde görev süreleri boyunca eleştirilere maruz kalarak, ülkede yaşayan bir çok kesim ve temsilcilerinden ayrı kalmışlardır. Geçmişten bugüne biriken sorunların, tıkanmaların önünü açmada yetersiz kalarak büyük tepkiler almışlardır.

2017 cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri sistemin yaşadığı tıkanıkların ve önümüzdeki dönemlerde daha büyük çapta bir kriz olarak çıkacak argümanların gölgesinde gerçekleştirildi. Emperyalist ülkelerde çokca tanık olmadığımız bir şekilde “sandık ve sandığın gücüne” inanmayan bir kitle çıktı ortaya. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde her iki turda da “beyaz oy” adı verilen tepki oyları ile sandığa gitmeme çağrıları yapan “bilinçli bir hareket” ortaya çıktı. Parlamento seçimlerinde ise mesele daha da boyutlanarak ülke tarihinin en düşük katılımlı seçimleri gerçekleştirilmiş oldu. Başbakan EDOUARD PHILIPPE, “Sandığa gitmemek demokrasi için hiçbir zaman iyi bir haber değildir. Bunun birçok sebebi var. Herkes bunları analiz etmeli. Hükümet kendi payına düşen sorumluluğu büyük bir hassasiyetle yerine getirecek. Seçmenin güveni bizim örnek teşkil etmemizden geçiyor. Somut sonuçlar için yılgınlık göstermeden çalışmalıyız.” şeklinde bir açıklama yaparak kendi açılarından ortaya çıkan tehlikeye dikkat çekmek zorunda bile kalmaktadır. Sol hareket France Insoumise’in (Boyun eğmeyen Fransa) lideri Jean-Luc Mélenchon “Halkımız bu seçimde vatandaşlık görevinde devasa bir genel greve gitmiştir” olarak katılımın düşüklüğünü açıklamaktadır. Önümüzdeki dönemler de toplumun tüm kesiminin temsilcileri bu tartışmalara katılacaktır. Elbette meselenin bu noktaya varması sadece son iktidar olan Sosyalist Parti ve politikaları ile ilgili değildir. Sokakta konuşulanlar, tepkiler, yaşanılan yoksulluk, işsizlik, güvensiz bir ortam, dağınık ve sonuç vermeyen bir eğitim sistemi, kara dayalı bir sağlık sistemi vb sorunlar yılların biriktirdiği bir olgu olarak ele alınıyor. Sadece bir partinin boykot edilmesi olarak değil, bu sistem ve bu sistemin içersindeki tüm çarklara bir tepki olarak ortaya çıkıyor. Öyle ki Fransız siyaset bilimcilerine göre bu sonuçlar, Fransız siyasetinde ciddi ve kökten değişimlere gebe. Sosyalist Parti’nin ideoljik ve finansal olarak bitme noktasına geldiği belirtiliyor. Merkez sağ ve sol’da bulunan siyasi hareketlerin bu sonuçlara bağlı kalarak bir değişime uğraması bekleniyor.

Burada en dikkat çeken şey ise 14 ay önce Macron tarafından kurulan “en Marche” (Yürüyüş) hareketinin bu kadar kısa süre içerisinde 3 seçimden de görece “başarılı” çıkması oldu. Kendi ifadesi ile, “sol ile sağ’ın arasında bir köprü” misyonu üstlenen bu hareket, düşük katılımlı seçimlerin “galibi” olarak ortaya çıkmış oldu. Hollande döneminde bir süre Ekonomi Bakanlığı da yapan Macron tarafından ortaya konan vaatler, esas olarak seçmenlerin ilgi göstermediği bir programa sahipti. “Radikal Dönüşüm” başlıklı bu program dört ana başlığa sahip; bunlarda ilki İşsizlikle Mücadele, işletmelere yönelik kuralların azaltılması, işgücü maliyetlerinin azaltılması, banliyölerden alınacak işçiler için vergi ayrıcalığı, işyerlerinin vergilerinde düzenleme, iş saatlerinin düzenlenmesi vb başlıklar. İkincisi Eğitim Reformu, okullarda verilen Franszıca/Almanca ile birlikte Matemaktik derslerinin sayısını arttırma, özellikle banliyölerde bulunan okullarda sınıf mevcudunu 12’lere kadar düşürme, haftalık ders saatleri ve günlerinin yeniden düzenlenmesi, daha fazla öğretmen ataması bu reform planının öne çıkan başlıkları. Üçüncüsü Kamu Sektörüne yönelik değişiklikler, burada amaçlanan şey daha etik bir örgütlenme yaratma çabası olarak olarak ortaya çıkıyor. Parlamenterlerin kendi aile bireylerini danışmak olarak atamaları yasaklanıyor. Parlamenterlere uygulanan ayrıcalıklı emeklilik kaldırılıyor. En fazla 3 dönem üst üste seçilme hakkı tanınıyor. Dördüncü ise Ulusal Politika, bu noktada üzerinde durulan en önemli şey savunma harcamalarının kısıtlanması olarak ortaya çıkıyor. Elbette kendi açısından sorunları da ortaya koyuyorlar;

-Yüksek Kamu Borcu

-İşsizlik

-Düşük Büyüme

-Terörizm

-Alt Kültürleri Paydaş Kılamama

Bunları çözülmesi gereken sorunlar olarak görmekteler. En son 2011 yılında %2 olarak belirtilen büyüme o tarihten bugüne kadar %1’ler civarını aşamamıştır. İşsizlik aynı tarihler için %10’lar civarında seyretmiştir. Kamu borcu ise uzun sürelerdir % 100’lerdedir. İşte buralardan kaynaklanan tıkanmalar, seçim süreçlerinde kitleler tarafından dikkate alınmıştır. Varolan siyaset odaklarının sorunu çözemeyeceğini sandıklara gitmeyerek ortaya koymuşlardır. Önümüzdeki dönem bunun bir uyarı mı yoksa kalıcı olarak sistem hoşnutsuzluğu olduğu mu elbette belli olacaktır. Ancak şimdiden şunu söylemek gerekiyor, özellikle iş yasası üzerinde yapılması planlanan değişiklikler şimdiden sendikalar tarafından kabul edilemez olarak değerlendirilmektedir. Bazı sendikalar bunun denenebilir olduğu beyanı şimdilik bir karşılık bulmamaktadır. İstihdam yasalarının liberal politikalar ile uygulanması sadece sendikaların dağil, toplumun hemen her kesiminin tepkisini çekiyor. Kamu görevlilerinin daha ileri yaşlarda emekli edilmesi, sosyal sigorta siteminin derin değişiklere uğraması tepki çeken bazı uygulamalar olarak öne çıkıyor. Şirketlere %33’ten %25’e vergi indirimi getrimek te sendikalar tarafından eleştirilen konulardan birisi.

AB konusunda çok net mesajlar verilmektedir. Euro bölgesinin güçlendirilmesi, Almanya ile ilişkilerin güçlendirilmesi ilk göze çarpan uygulamalar olacak. Fransa’nın küreselleşme içerisinde ki yeri için AB’nin çok önemli olduğunun altı çiziliyor. AB içerisinde ciddi ve kapsamlı reformların yapılması gerektiğinin önemine vurgu yapılıyor. 17 Mayıs 2017 tarihinde AB Konsey Başkanı Donald Tusk ile görüşen Macron, “Fransa, AB’nin yeni ve iddialı bir politika izlemesini sağlayacak” diyerek sınır güvenliği ve göçmen politikaları noktalarına değişiklik sinyalleri verdi.

Fransa’da ki göçmenlere yönelik, sağlık sistemine yönelik gibi bazı konularda ise hala doyurucu bir yönelim açıklaması yapılmadı. Önümüzdeki dönemlerde kendi ele aldıkları konuların yanında bu konularda da atacak adımlar irdelenmeye, değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Ancak yaşanan tıkanıklığı, seçmenin güvenini ve iradesini sandığa tekrar çekerek aşabileceği çok gerçekçi görünmemektedir. Alacakları önlemler, fransız/göçmen işçi/emekçilerinin kazanılmış haklarını kırparken işveren/şirketlerin daha da rahat bir ortama alınması olarak görünüyor. Yakın zamanda sokak eylemleri başlayacaktır. Göçmen örgütleri bu sürecin her anından etkilenecektir. Bu konuda duyarlı olmak gerekmektedir.

Fransa'dan Özgür Gelecek okuru

Haziran 2017

38246

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

"Güleç yüzlü yiğit komünist şehit düştü" Osman Oğuz

Kapkara, zapzayıf bir adamdı, dışarıdan bakınca. Ama koca cüsseli olanı bile öyle bir sarardı ki karşılaştığında… Hani, “Ne çelikten irade kardeşim!” dersin ya bazılarına, öyle biri işte. Dosta candan güler, gülmek diye buna denir; düşmana ser verir, sır vermez.

İslamcı faşist diktatörlüğün korkusu

Adı resmileşmemiş, ama fiiliyatta TC artık islamcı faşist bir diktatörlüktür. Egemen sınıflar arasında bu konuda bir anlaşmazlık var. Ancak, gelişmeler bunun resmi bir hal alacağıdır.

Mussolini, Hitler ve Franco, faşizmi açıktan savundukları gibi, Erdoğan ve arkasındaki sermaye ise, açıktan “islamcı” bir iktidarı savunuyorlar. Meclis Başkanları bunu açıktan dile getirdiği, Erdoğan ve diğerleri ise teyit etti. Teyit etmelerine de gerek yok, 14 yıllık savunu ve uygulamaları islamcılığı bütünüyle yerleştirmek ve Suudi Arabistan benzeri Selefi iktidar kurmaktır.

79-ԵՐՈՐԴ ՏԱՐԵԼԻՑԻՆ ԱՆԻԾՈՒՄ ԵՆՔ ՏԵՐՍԻՄԻ ՑԵՂԱՍՊԱՆՈՒԹՅՈՒՆԸ:

79.YILINDA DERSİM TERTELESİNİ LANETLİYORUZ !

Kürt, Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani, Alevi, Ezidi halklarına mensup farklı etnik ve inanç sahibi toplulukların bir arada yaşadığı coğrafyamızda yüzyıllardır hiçbir zaman kan, gözyaşı ve acı eksik olmamıştır. Zulüm, bugün bile mazlum halkların kanları ile sulanan topraklarda en koyu ve vahşi şekilde devam etmektedir.

Parti biziz /Halil Ahmet

Belki biz olmayacagiz ama bu celik aldigi suyu asla unutmayacak,Ibrahim kaypakkaya.

Sorunlari cözme tarzimiz olaylara olgulara bakis tarzimiz ve bunlar arasindaki iliskiyi ele alisimiz nasil olmalidir.

Dogaldirki yazinin basligindanda anlasilacagi gibi parti biziz .Biz partiyiz ve dogal olarak partinin ele alinisi ve degerlendirilmesi parti onderligi ve cizgisinden bagimsiz olarak ele alinip degerlendirilemez.

Faşizme Karşı Direniş, Serhildan!

Faşist Kemalist Diktatörlük başta Kürt ulusu olmak üzere parolası mücadele ve direniş olan tüm halk kesimlerine azgınca saldırmaya devam ediyor. Hâkim sınıf kliği AKP sistemli baskı ve sömürü politikasına, katliam, gözaltı ve tutuklama terörüne geride bıraktığımız iki seçimle (7 Haziran-1 Kasım) birlikte hız kazandırmış, Kürt ulusuna, işçi ve emekçilere, kadınlara, çocuklara, LGBTİ’lere, doğaya ve yaşama karşı teyakkuza geçerek yeni bir saldırı dalgası başlatmıştır.

" Devrimci cephe hareketi "üzerine

Kaypakkaya'dan günümüze 44 yıl geçti. Yaşadığımız devrimci deneyimler bizlere önemi azımsanmayacak kazanımlar bıraktı. Bu bizler için önemli miras bu mirası doğru özümsemeliyiz, kavramalıyız ki, gelecekte Halk Cephesi’ni kurma yolunda ufkumuz açık olsun. Gereksiz polemiklerden böylece kaçınmış olunur. Eğer ki mesele doğru kavranmaz, önemsenmez ve de olsun-bitsin mantığıyla hareket edilirse ciddi yaralar alınır.  "Kaş yapalım derken, göz çıkarmış "oluruz.

PARTİ VE KAYPAKKAYA ÇİZGİSİNE SAHİP ÇIK, TEORİK TEMELLERİNİ GÜÇLENDİR, ONU KAVRA ve GELİŞTİR

Partimizin kurucusu şahsında amaç ve araç, hedef ilişkisi bağlamında kuracağımız analiz-sentez ilişkisi bizim sorunu nasıl ele alacağımızla direk ilintilidir. Tarihsel olarak olaya baktığımızda İbrahim Kaypakkaya (İK) sıradan bir devrimci önder değildi. Onu komünist yapan doğrudan savunmuş olduğu ve yaptıklarıydı, yani teori ve pratik bütünlüğüdür.

Bir ikiye bölünür / Halil Ahmet

Herşey bir çelişkidir. Bu Maoist felsefi tanımdan yola çıkarak soruna bakarsak olayları ve olguları ve bunların arasındaki iç bağlantıları doğru bir şekilde kurabiliriz.

“Hareketin kendisi bir çelişkidir veya bir ikiye bölünür” Maoist felsefi yaklaşımını nasıl ele almalıyız? Başkan Mao’nun bu noktadaki ML’ye yaptığı katkılardan biri olarak felsefe alanında çelişki yasası olduğu gerçeği de herkes tarafından kabul edilmektedir.

“Bir ikiye bölünür ama asla iki birleşip bir olmaz. İkiyi bir yapmak revizyonistçe bir yaklaşımdır.” (Mao Zedung)

TKP/ML – TİKKO ROJAVA KOMUTANLIĞI: 24 Nisan devrimin zorlu ve onurlu yoludur!

Savunduğu devrim öğretisiyle burjuva-feodal devletin soluğunu kesen kıvılcımı-aleve, alevi tüm ülkeye yaymaya çalışırken sadece gerçeğin sesine ve gerçeğin izinde yürümeye çalışan Kaypakkaya yoldaş işçi sınıfının ve çeşitli milliyetlerden emekçi halkımızın önderi olmaya devam ediyor. Kaypakkaya yoldaşın devrim ve örgüt öğretisi, işçi sınıfının kazandığı ve sahip olduğu en ileri devrimci öğretidir. Ülkemizde hiçbir teori, hiçbir düşünce ve strateji Kaypakkaya yoldaşın ortaya koyduğu kurtuluş yolu kadar gerçekçi, uygulanabilir ve güvenilir değildir.

TKP/ML MK : 44.YILIMIZDA ŞAN OLSUN İHTİLALCİ PROLETER ÇİZGİMİZE!‏

“Yerin seni çektiği kadar ağırsın,

Kanatların çırpındığı kadar hafif…

Kalbinin attığı kadar canlısın,

Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…

Sevdiklerin kadar iyisin,

Nefret ettiklerin kadar kötü…”

Yoldaşlar,

Partimiz TKP/ML kuruluşunun 44. Yılını kutluyor. Partimiz, Önderimiz İbrahim Kaypakkaya önderliğinde Şafak Revizyonizme karşı ideolojik-politik temelde örgütsel mücadelenin sonucu olarak 24 Nisan 1972’de tarih sahnesindeki yerini aldı.

Tarih Tanıktır: 24 Nisan’da Kaypakkaya Çizgisinin Doğuşuna

Yüzyılda Ülkemiz iki önemli tarihi zelzeleye tanıklık etti. 24 NİSAN. Öyle ki, her iki toplumsal olay tarihimizde silinmez ve silinmeyecek izler bıraktı. Hele ki bu silinmez tarihi olay aynı güne denk gelmişse - ki öyle- bir o kadar daha önemli ve de değerlidir. Tarihimizde bazı yaşanmışlıklar vadesi dolduğunda unutulur, tarih sahnesinde silinip giderler. Ve kendi kendini tasfiye ederler.

Sayfalar