Çarşamba Nisan 24, 2024

2017 Fransa parlamento seçimleri sistemin tıkanması mı?

Fransa Cumhurbaşkanlığı ile 11 ve 18 Haziran 2017 tarihlerinde 2 tur şeklinde olmak üzere gerçekleştirilen parlamento seçimleri, sonuçları ve etkileri ile ortaya ilginç bir panorama çıkartmıştır. İlk dikkat çeken olay katılım oranının giderek düşmesi ile ortaya çıkmıştır. Öyle ki, 11 Haziran’da gerçekleştirilen ilk turda 5. Cumhuriyet seçimlerini tarihinin en düşük katılımı % 49 olarak ortaya çıkarken, bir hafta sonra gerçekleştirilen 2. Tur da bu oran % 42’lere kadar gerilemiştir. İlk elde sonuçlara göre, Macron’un başkanlığında ki LREM ve küçük ortağı MODEM partisi 360 milletvekili alarak mutlak çoğunluğu elde etmiş oldu. Merkez sağ temsilcisi Cumhuriyetçiler ile Demokratlar Ve Bağımsızlar Birliği ittifakı 133 milletvekili çıkartmış oldu. 2012 yılında yapılan seçimlerde 300 milletvekili çıkartan Sosyalist Parti ise 46 milletvekili çıkartabildi. Bu sonuçtan dolayı parti başkanı istifasını sundu. Sol kesiminin diğer temsilcileri Boyun Eğmeyen Fransa ve Fransa Komünist Partisi toplam 26 milletvekili çıkardılar. Irkçı parti, Ulusal Cephe 6 milletvekili çıkartabilmiştir.

Fransa kamuoyu katılımın bu denli düşük olmasının nedenleri üzerinden çeşitli görüşler belirtmeye başlamıştır. En dikkat çekeni ise artık sistemde yaşanan ciddi tıkanıklıkların, insanların beklentilerini karşılayamayacak bir siyasi irade ortaya çıkartacağı şeklinde olanıydı. Son yıllarda giderek artan işsizlik, artan vergiler, güvenlik zaafiyetleri, ırkçı yaklaşımlar ve benzeri sorunların çözümünde yetersiz kalan, toplumda ki ayrışmayı engelleyemeyen, kültürel ve eğitimsel sorunları aşamayan bir sistem gerçekliği insanların zihninde yer etmişti. Özellikle 1990’lı yılların ilk yarısının sonlarında dönemin başbakanı Alain Juppe tarafından uygulanmaya konulmaya çalışılan, büyük tepkilere rağmen uygulanarak bugünlere kadar bir şekilde sistemin yürütülürlüğünü sağlayan küreselleşme politikaları sorunlara çözüm olmaktan uzaklaşmış gibi görünüyor. Bu bahsedilen dönemden sonra iktidara gelen siyasi güçler çeşitli reform paketleri ile deyim yerindeyse, çokca sokak muhalefetine rağmen “günü kurtarmışlardır”. Geçtiğimiz dönem iktidarı Sosyalist Parti ve Francois Hollande, varolan sıkıntıları aşmada ciddi yetersizlikler göstererek; ortaya koydukları reformları, düzenlemeleri kabul ettirme ve uygulama aşamalarında büyük sıkıntılar yaşadılar. Fransa kamuoyunun nezdinde görev süreleri boyunca eleştirilere maruz kalarak, ülkede yaşayan bir çok kesim ve temsilcilerinden ayrı kalmışlardır. Geçmişten bugüne biriken sorunların, tıkanmaların önünü açmada yetersiz kalarak büyük tepkiler almışlardır.

2017 cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri sistemin yaşadığı tıkanıkların ve önümüzdeki dönemlerde daha büyük çapta bir kriz olarak çıkacak argümanların gölgesinde gerçekleştirildi. Emperyalist ülkelerde çokca tanık olmadığımız bir şekilde “sandık ve sandığın gücüne” inanmayan bir kitle çıktı ortaya. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde her iki turda da “beyaz oy” adı verilen tepki oyları ile sandığa gitmeme çağrıları yapan “bilinçli bir hareket” ortaya çıktı. Parlamento seçimlerinde ise mesele daha da boyutlanarak ülke tarihinin en düşük katılımlı seçimleri gerçekleştirilmiş oldu. Başbakan EDOUARD PHILIPPE, “Sandığa gitmemek demokrasi için hiçbir zaman iyi bir haber değildir. Bunun birçok sebebi var. Herkes bunları analiz etmeli. Hükümet kendi payına düşen sorumluluğu büyük bir hassasiyetle yerine getirecek. Seçmenin güveni bizim örnek teşkil etmemizden geçiyor. Somut sonuçlar için yılgınlık göstermeden çalışmalıyız.” şeklinde bir açıklama yaparak kendi açılarından ortaya çıkan tehlikeye dikkat çekmek zorunda bile kalmaktadır. Sol hareket France Insoumise’in (Boyun eğmeyen Fransa) lideri Jean-Luc Mélenchon “Halkımız bu seçimde vatandaşlık görevinde devasa bir genel greve gitmiştir” olarak katılımın düşüklüğünü açıklamaktadır. Önümüzdeki dönemler de toplumun tüm kesiminin temsilcileri bu tartışmalara katılacaktır. Elbette meselenin bu noktaya varması sadece son iktidar olan Sosyalist Parti ve politikaları ile ilgili değildir. Sokakta konuşulanlar, tepkiler, yaşanılan yoksulluk, işsizlik, güvensiz bir ortam, dağınık ve sonuç vermeyen bir eğitim sistemi, kara dayalı bir sağlık sistemi vb sorunlar yılların biriktirdiği bir olgu olarak ele alınıyor. Sadece bir partinin boykot edilmesi olarak değil, bu sistem ve bu sistemin içersindeki tüm çarklara bir tepki olarak ortaya çıkıyor. Öyle ki Fransız siyaset bilimcilerine göre bu sonuçlar, Fransız siyasetinde ciddi ve kökten değişimlere gebe. Sosyalist Parti’nin ideoljik ve finansal olarak bitme noktasına geldiği belirtiliyor. Merkez sağ ve sol’da bulunan siyasi hareketlerin bu sonuçlara bağlı kalarak bir değişime uğraması bekleniyor.

Burada en dikkat çeken şey ise 14 ay önce Macron tarafından kurulan “en Marche” (Yürüyüş) hareketinin bu kadar kısa süre içerisinde 3 seçimden de görece “başarılı” çıkması oldu. Kendi ifadesi ile, “sol ile sağ’ın arasında bir köprü” misyonu üstlenen bu hareket, düşük katılımlı seçimlerin “galibi” olarak ortaya çıkmış oldu. Hollande döneminde bir süre Ekonomi Bakanlığı da yapan Macron tarafından ortaya konan vaatler, esas olarak seçmenlerin ilgi göstermediği bir programa sahipti. “Radikal Dönüşüm” başlıklı bu program dört ana başlığa sahip; bunlarda ilki İşsizlikle Mücadele, işletmelere yönelik kuralların azaltılması, işgücü maliyetlerinin azaltılması, banliyölerden alınacak işçiler için vergi ayrıcalığı, işyerlerinin vergilerinde düzenleme, iş saatlerinin düzenlenmesi vb başlıklar. İkincisi Eğitim Reformu, okullarda verilen Franszıca/Almanca ile birlikte Matemaktik derslerinin sayısını arttırma, özellikle banliyölerde bulunan okullarda sınıf mevcudunu 12’lere kadar düşürme, haftalık ders saatleri ve günlerinin yeniden düzenlenmesi, daha fazla öğretmen ataması bu reform planının öne çıkan başlıkları. Üçüncüsü Kamu Sektörüne yönelik değişiklikler, burada amaçlanan şey daha etik bir örgütlenme yaratma çabası olarak olarak ortaya çıkıyor. Parlamenterlerin kendi aile bireylerini danışmak olarak atamaları yasaklanıyor. Parlamenterlere uygulanan ayrıcalıklı emeklilik kaldırılıyor. En fazla 3 dönem üst üste seçilme hakkı tanınıyor. Dördüncü ise Ulusal Politika, bu noktada üzerinde durulan en önemli şey savunma harcamalarının kısıtlanması olarak ortaya çıkıyor. Elbette kendi açısından sorunları da ortaya koyuyorlar;

-Yüksek Kamu Borcu

-İşsizlik

-Düşük Büyüme

-Terörizm

-Alt Kültürleri Paydaş Kılamama

Bunları çözülmesi gereken sorunlar olarak görmekteler. En son 2011 yılında %2 olarak belirtilen büyüme o tarihten bugüne kadar %1’ler civarını aşamamıştır. İşsizlik aynı tarihler için %10’lar civarında seyretmiştir. Kamu borcu ise uzun sürelerdir % 100’lerdedir. İşte buralardan kaynaklanan tıkanmalar, seçim süreçlerinde kitleler tarafından dikkate alınmıştır. Varolan siyaset odaklarının sorunu çözemeyeceğini sandıklara gitmeyerek ortaya koymuşlardır. Önümüzdeki dönem bunun bir uyarı mı yoksa kalıcı olarak sistem hoşnutsuzluğu olduğu mu elbette belli olacaktır. Ancak şimdiden şunu söylemek gerekiyor, özellikle iş yasası üzerinde yapılması planlanan değişiklikler şimdiden sendikalar tarafından kabul edilemez olarak değerlendirilmektedir. Bazı sendikalar bunun denenebilir olduğu beyanı şimdilik bir karşılık bulmamaktadır. İstihdam yasalarının liberal politikalar ile uygulanması sadece sendikaların dağil, toplumun hemen her kesiminin tepkisini çekiyor. Kamu görevlilerinin daha ileri yaşlarda emekli edilmesi, sosyal sigorta siteminin derin değişiklere uğraması tepki çeken bazı uygulamalar olarak öne çıkıyor. Şirketlere %33’ten %25’e vergi indirimi getrimek te sendikalar tarafından eleştirilen konulardan birisi.

AB konusunda çok net mesajlar verilmektedir. Euro bölgesinin güçlendirilmesi, Almanya ile ilişkilerin güçlendirilmesi ilk göze çarpan uygulamalar olacak. Fransa’nın küreselleşme içerisinde ki yeri için AB’nin çok önemli olduğunun altı çiziliyor. AB içerisinde ciddi ve kapsamlı reformların yapılması gerektiğinin önemine vurgu yapılıyor. 17 Mayıs 2017 tarihinde AB Konsey Başkanı Donald Tusk ile görüşen Macron, “Fransa, AB’nin yeni ve iddialı bir politika izlemesini sağlayacak” diyerek sınır güvenliği ve göçmen politikaları noktalarına değişiklik sinyalleri verdi.

Fransa’da ki göçmenlere yönelik, sağlık sistemine yönelik gibi bazı konularda ise hala doyurucu bir yönelim açıklaması yapılmadı. Önümüzdeki dönemlerde kendi ele aldıkları konuların yanında bu konularda da atacak adımlar irdelenmeye, değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Ancak yaşanan tıkanıklığı, seçmenin güvenini ve iradesini sandığa tekrar çekerek aşabileceği çok gerçekçi görünmemektedir. Alacakları önlemler, fransız/göçmen işçi/emekçilerinin kazanılmış haklarını kırparken işveren/şirketlerin daha da rahat bir ortama alınması olarak görünüyor. Yakın zamanda sokak eylemleri başlayacaktır. Göçmen örgütleri bu sürecin her anından etkilenecektir. Bu konuda duyarlı olmak gerekmektedir.

Fransa'dan Özgür Gelecek okuru

Haziran 2017

38202

Bu Senin Hikâyendir

Sen bir halksın. "MÜMİN VE EFENDİ" bir halksın.

Halkların devrimci birliği

Emperyalizm bir yandan ranta dayalı sermayesini büyütürken diğer yandan ezilen dünya halklarının yaşamında büyük bir ağırlık olarak duran sefaletin yaratıcısı ve sorumlusudur. Dünyada var olan ve yaşanan köleliğin ve yoksulluğun yaratıcısı ve sürdürücüsü durumunda olan emperyalizm bütün faşist-gerici ulus devletlerle birlikte yaşatılan soykırım ve katliamlarında baş sorumludur. Emperyalistler ve yerli gerici faşist iktidarlar Ortadoğu’da ve ülkemizde ulusal-dinsel-mezhepsel çatışmaların düşmanlıkların yegane sorumlularıdır.

Kürdistan boşalıyor!

Özyönetim ve Hendek

Katliam, yıkım ve göçün diyarı oldu !
Oysa birkaç ay öncesine kadar umutlanmış ve özyönetimle kendi kendimizi yöneteceğimize dair hesaplar yapmıştık.
Devletin Moğol psikozuyla Kürdün kendi kendini yönetme isteğini bastıracağını kimse düşünememişti, düşünemezdi, zira Erdoğan, İran mola rejiminin sünni versiyonlu dinci rejiminin ayak yerini yapmak için yapay bir barış ortamı yaratmıştı. Bu barış ortamına hepimiz kandık, "yetmez ama evet" lerle destekledik, rehavete kapıldık ve işlenen tüm suçlara da ortak olduk.

Umudun Yazarı Sizler Gibi Olmaksa ...

İnsanı faşistlikten kurtaran sevdikleri için üretikleri değil ki .

İnsanı faşistlikten kurtaran sevdikleri dışındaki insanlar içinde üretmesidir .

Vallah zenginlere döndük. Billahta zenginlere döndük. 

Hani şu nasıl kazanıldığını bilmeyen,  har vurup harcayan,  çocukları olan zenginler var ya,  ha…  onlara döndük.

Bu kadar da olmaz ki .  

Dünyanın neresinde halkın sosyal yaşantısının içerisinde çıkıp gelen tınılar  çalındığında devrimcide burçak tarlasına iştirak etmez ki .

Bir şeyde diyemiyorsak .

Berlin’e Savaşı Öldürmek İçin Gitmek

„Çocuklarınıza mutlaka şunu anlatın;Bizler, kadınlar olmasaydık,1945’inİlkbaharı da olmazdıYaşanmazdı”(Nonna Aleksandrovna)[1]

Berlin’e Savaşı Öldürmek,Sur’a Kürt katliamını Durdurmak İçin Gitmek...

 II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın en vahşi günleriydi. Bütün emperyalistlerin dört gözle, Sovyetlerin Nazilerin eline düşmesini beklediği anlardı. Ama, Nazilerin hesaplayamadığı bir şey vardı. Sovyet kadınları...

TKP/ML-MK:8 Mart emekçi kadınların örgütlenmiş isyanıdır!

8 Mart 1857’de Amerika’da Kadın işçilerin temel hakları için mücadele ederken 129’nun yanarak katledilmesiyle temel buldu Dünya emekçi Kadınlar günü. Proleter kadınların kapitalizme karşı açtığı isyan bayrağının kızıl rengi bugün kadın hakları mücadelesinin hala temel itim gücü olmaya devam ediyor. 1857 ile rengini alan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü, bugün kadınların sınıfsal sorunları yanında ezilen cinsiyet olmasından kaynaklı sorunlarla birlikte daha geniş anlama bürünen bir toplumsal mücadele karakteri kazanmıştır.

Son kavga sınıf kavgasıdır! İsmail Cem Özkan

“Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” Köroğlu

Sınıf kavgasında taraflar meydana çıkıp er kavgası yapmamaktadır… Köroğlu değimi ile tüfek icat oldu. Bir tüfeğin sınıf lehine kullanılması ve sınıfı için sermaye birikimi aracı olduktan sonra savaşlar meydanlara çıkıp, daha karmaşık ilişkilerin olduğu bir alana kaydı. Kapalı kapılar arkasında verilen kararlar sonucu birçok insan haberi dahi olmadan, ne için öldüklerini bilmeden toplu katliamların, soykırımların kurbanı oldu.

Koçgiri'nin Onurlu Direnişi‏

Bilinmelidir ki, 1921’de Koçgiri, 1930’da Zilan ve 1937-38’de Dersim’de yaşananlar, resmi belgelerde tahrif edilerek gösterilmeye çalışıldığı gibi asla isyan değil, birer katliamdır. Hatta Dersim 1937-38 bir soykırım girişimidir.

Gelo ew ki ye / Jı wé da te ye /

Çı bejnik le ye / We ki reyhan e /

Navé wî Alîşer e / Him mér e him reyber e /

Li çiya ye Koçgîriyê zulfîkare

Kürt Ulusu Duygusal Bağlarının Olmadığı; Zoraki ‘Yaşama Birliğine’ Son Veriyor.

İsteyerek, gönüllü birlikteliği taşımayan, zoraki, tek taraflı ve baskıya dayalı bir evlilik mutlak ki, bir gün isyana başkaldırıya dönüşerek, kendi bağımsızlığını, özgürlüğünü isteyecektir. İstenen şu; bireyin, kadının, toplumun ve bir ulusun kendi iradesiyle her konuda kendisinin özgürce karar vermesidir. Kürt ulusu hiçbir zaman eşit şartlarda bir birliktelik yaşamadı. Türk ulusu her yönlü (sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve yaşamsal ) bir imtiyaza, hâkimiyete sahipti, halen de öyle. Evlenip boşanmada olduğu gibi tüm toplumsal sorunlarda da Türk ulusu ezici üstünlüğe sahiptir.

Ey Ahmet Hakan! – Kadir Amaç

Gazeteci ve haber spikeri kamuoyunu doğru bilgilendirmeye dayalı bir informasi mesleğidir! Gazeteci ve haber spikeri olan insanlar; billim adamı değildir, düşünür değildir, siyaset bilimci değildir, toplum bilimci değildir, din bilimci değildir, tarihçi değildir ve hasılı kelam jurnalcilikten başka hiç bir şey değildir!

Davutoğlu Duran Kalkan'dan korkmuyor! Teslim Töre

Basına yansıdığı kadarı ile Duran Kalkan savaşı boyutlandıracaklarını, her tarafı savaş alanına çev...ireceklerini, bu savaşla “2016 baharı Kürd'ün baharı olacaktır” diyor. Buna karşın Davutoğlu da “bizi kimse korkutamaz” ve “biz her yerde olacağız” diye yanıt veriyor. Şu savaşın Türkiye'de ne hale geldiğini ya da getirildiğini görüyor musunuz? Çok korkunç trajedi komedi bir durum. Savaşan iki güçten birisi olan PKK adına Duran Kalkan savaşla Kürtlere “baharı” getireceğini, “2016”yı “Kürtlerin baharı” yapacağını söylüyor, Duran Kalkan'ın bu açıklamasına karşın savaşın diğer tarafı olan T.

Sayfalar