Pazartesi Haziran 17, 2024

Sınıf mücadelesinde önderlik sorunu

Mevcut tarihsel süreçte dünya çapında sömürenler/sömürülenler, ezenler/ezilenler, yönetenler/yönetilenler arasındaki çelişkiler çözülmediği gibi giderek daha üst boyutlara tırmanıyor. Bu durum sadece geri kalmış ülkelerde değil, aynı zamanda uluslararası finans kapitalin ve onları temsil eden iktidarların egemen olduğu ülkelerde de kendisini hissettiriyor. Emperyalist ülkelerde de sistemin ürettiği sorunlara -düzen içi- müdahale edemiyorlar. Bunun sonucu oluşan ekonomik ve sosyal kriz varlığını devam ettiriyor. Giderek siyasal krizi de beraberinde getiriyor. Emperyalist ülkeler de artık eskisi gibi yönetilemiyor. Bunun sonucu oluşan sorunların külfeti emekçi sınıflara mal ediliyor. Sömürülen ve ezilen sınıflar daha yoksullaşıyorlar. Elde edilen sosyal haklar giderek lağvediliyor. Uluslararası bu durum en gelişmiş emperyalist-kapitalist ülkelerde bile sınıf çelişkilerini doruğa çıkarmış durumda. Böylece devrimin objektif koşulları daha olgunlaşmıştır.

Ama bu objektif koşullara müdahale edecek olan subjektif koşullar aynı olgunlukta değildir. Subjektif koşullar -veya subjektif durum- ezilen sınıfların sömürüye, baskıya, zulme karşı örgütlendirilmesi, egemen düzene karşı iktidar perspektifiyle sevk ve idare edilmesi, alt ve üst yapısıyla düzene karşı devrim perspektifiyle harekete geçirilmesidir. Kısacası emekçi sınıfların proleter ve devrimci yapılar tarafından hissedilir boyutlarda örgütlendirilmesidir. Ve önderlik edilmesidir.

Emperyalist-kapitalist ülkelerde objektif durum giderek gelişirken, subjektif durum geridir. Bundan dolayı sürece bilinçli bir örgütsel müdahale edilemiyor. Elbetteki bu durum görelidir. Sistemin çelişkilerinin derinleşmesi ve ezilen sınıfların, kitlelerin artan sömürü ve baskı karşısında geçirdikleri deney ve tecrübe subjektif koşulları daha olgunlaştıracaktır. Örgütlenme zemini daha güçlenecektir. Ama proletaryanın güzergahında hareket eden yapılar kendi iç konumlarını sağlamlaştırarak pratikte, kendilerine yüklenen sürece devrim perspektifiyle müdahale etme misyonunu oynamalıdırlar. Subjektif koşullar böyle olgunlaşacaktır.

Bu durum emperyalizme bağımlı ülkeler açısında da geçerlidir...

Önderlik Sorunu...

Emperyalizmin güdümünde olan yarı-sömürge -az sayıdaki sömürge- ülkelerde devrimin objektif koşulları daha elverişlidir. Nitekim 20. yüzyılda subjektif şartların yerine getirilmesiyle sınıf bilinçli proletarya önderliğinde -ve küçük-burjuva, ulusal burjuva önderliğinde- olan devrimler Rusya ve bu gibi ülkelerde gerçekleştirilmiştir. Her ne kadar daha sonra geriye dönüşler olup iktidarlar kaybedilmişse de, bulunduğumuz tarihsel aşamada devrimin objektif koşulları daha olgunlaşmıştır. Görüldüğü gibi devrimin objektif ve subjektif koşullarındaki uyumsuzluk -bazı ülkeler dışında- bağımlı ülkelerde de oluşmuştur.

Bu durum bizim ülkemiz somutunda da geçerlidir. Ülkemizin sınıf bilinçli proletarya partisi inşa olduğu MLM hattında ısrar etmiş, saldırılara karşı direnmiş, egemen sınıflara karşı verdiği mücadeleyle darbeler vurmuş ve sınıf mücadelesine önderlik misyonunu savunmuştur. Öznel güç olarak nesnel koşulların dayattığı önderlik rolünde ısrar etmiştir. Bazı süreçlerde daha ileri adımlar atmış, bazı dönemler geride kalmıştır.

Proletarya partisi her şeyde olduğu gibi, kendi geçekliğine de objektif olmalıdır ki, oluşan sorunlarını görebilsin ve üstesinden gelebilsin. Ancak böylesi bir parti kendisine engel teşkil eden sorunları halledebilir, önünü açabilir ve yeraldığı güzegahta yoluna devam edebilir. Dolayısıyla kendi gerçekliğine karşı objektif olan Proletarya partisi daha güçlenerek çıkar. Aksi takdirde önü tıkanır. Bunun sonucu günümüz koşullarında böylesi bir durumla karşı karşıya kalan öncü müfreze, bu sorunların üstesinden gelecektir.

Son dönemlerdeki gelişmeler sonucu yaşanılan önderlik sorunu ve yapı içinde oluşan boşluk küçük burjuva kökenli tasfiyeci ve hizipçi eğilimin öne çıkmasına zemin yaratmıştır. Bunun sonucu benmerkezci mantaliteyle hareket bu kesim, parti çizgisinden ve parti geleneğinden kopuk hareket etme girişiminde bulunmuştur. Öyle ki demokratik-merkeziyetçilik ilkesi ihlal edilmiştir. Bu yoldaşlar ideolojik olarak gerilemişlerdir. Yer aldıkları partinin ilkeleri doğrultusunda hareket etmemişlerdir. Yılların birikimiyle ideolojik yapılarında oluşan küçük burjuva zaaflara karşı direnç gösterememişlerdir. Bunun sonucu hizipçi ve tasfiyeci hatta kayarak böylesi bir ruh haliyle hareket etmişlerdir. Öyleki önceden alınan kararlar ve üstlenilen görevler yerine getirilmeyip, kararlaştırılan ve yeralınan alanlardan geri çekilmek, üstlenilen görevleri terketmek, oluşan ittifaklardan çıkmak, kazanılan mevzileri terketmek gibi bir ruh haletiyle böylesi girişimlerde bulunmuşlardır. Açıktır ki, bu kabul edilemez. Nitekim parti ilkeleri doğrultusunda sorun parti içinde gündeme getirilmiştir. Ancak sorun onlar tarafından yapı dışına yansıtılmıştır.

Bu duruma parti içinde, parti hukukuna ve işleyişine göre müdahale edilmelidir. Sorunu yapı dışına taşımak ve ayrı hareket etmek iki çizgi mücadelesinden kopuk tasfiyeci zeminde hareket etmektir. Bu durum görülmeli ve sorunlara yapının kendi içinde el atılmalıdır. Böylece yapının iradesinin gündeminde ele alınan sorunların üstesinden gelinecektir. Yanlışlar mahkum edilerek partinin önü açılacaktır. Böylece parti iradesince yeniden dizayn edilen hareket önderlik sorunu ve diğer sorunlarının üstesinden gelecektir.

Parti Çizgisi Tasfiyeciliğin Panzehiridir...

İktidar mücadelesini önüne koyan bir parti kararla ve inatla bu doğrultuda mücadelesini yürütmelidir. Bu da parti programını pratiğe yansıtmasıyla mümkündür. Bu doğrultuda belirlenen stratejik hatta ısrar edilmeli ve taktik politikalar üretilmelidir. Nasıl ki, taktik politikalardan kopuk salt stratejiyle hedefe ulaşılamazsa; stratejiden kopuk taktiklerle de devrim hedefine ulaşılamaz. Bunun için bu minvalde parti çizgisinde ısrar edilmelidir. İdeolojik olarak yapı durmadan motive edilmelidir. Parti, mücadelesine kumanda eden çizgiyle ne kadar kendisini donatırsa, olası yanlışlara karşı daha dirayetli olur. Tasfiyeciliğin, hizipçiliğin, benmerkezciliğin, liberalizmin ve tüm yanlışların panzehiri parti çizgisidir.

Elbetteki bu lafla olmamalı. Tasfiyeci girişimde bulunanlar partinin lafzını yapmışlar, pratikte ise parti çizgisinden kopuk hareket etmişlerdir. Nitekim içinde bulunduğumuz stratejik-savunma, taktik-saldırı aşamasında partinin görevi gerilla savaşını girdiği alanda yoğunlaştırmak ve oraya tutunarak yeni alanlara taşımaktır. Böylece mücadele alanlarını daha genişletmektir. Böylece vur-kaç taktiğiyle oynak-esnek bir savaş olan gerilla savaşını geliştirmek ve sistemleştirmektir. Partinin merkezi görevi budur. Diğer mücadele biçimleri bu merkezi göreve tabidir. Elbetteki diğer alanlara da açılınmalı ve oraların özgül şartlarına göre de hareket edilmelidir. Lakin tüm bunlar merkezi göreve bağlı kılınmalıdır. Bu güzergahta ısrar edilmelidir.

Ancak tasfiyeci eğilim bu doğrultuda atılan adımların önünde engel teşkil etmiştir. Son dönemlerde oluşan boşluğa müdahale edilmediği gibi, pratikte gerilla savaşını güçlendirmekten kaçınılmış, Rojava'da oluşturulan mevzi içinde yer alınmasına itiraz edilmiş, gerilla mücadelesi yeni alanlara taşınmamıştır. Dolayısıyla merkezi görevin gerekleri yerine getirilememiştir... Ve bu doğrultuda alınan kararlar ihlal edilmiştir. Tüm bunlar yapılırken “parti”, “MLM”, “Demokratik devrim”, “Halk savaşı” vb. sloganlarla lafız ve çığırtkanlık yapılmıştır. Böylece yapının programıyla, çizgisiyle çelişen tasfiyeci sosyal pratik kamufle edilmek istenmiştir. Aslında bu yöntem tasfiyeciliğin mayasında vardır. Yanlışlar doğrunun lafzıyla gizlenmek istenir. Ama öncelerinde olduğu gibi bu girişim de hedefine ulaşamıyacaktır.

Tasfiyeciliğin ve sapmaların, yanlışların üzerine gidilerek, ideolojik-teorik-politik eğitimle yapı daha donatılarak, örgütsel sorunlar giderilerek, programın emrettiği pratikle devrim güzergahının önü açılacaktır.

Böylece girişte bahsedilen objektif durumla, subjektif durum arasındaki bağ kopukluğu sorununa bizim somutumuzda müdahale edilecektir... Ve mücadeleye önderlik edilebilecektir. Belirleyici olan objektif koşullar her geçen gün önderliğin gerekliğini dayatmaktadır. Yeter ki bunda kararlı olunsun!..

PARTİZAN TARAFTARI

47102

Hasan Can

Hasan Can sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Hasan Can

Hiç yenilmeyenlerin tarihsel zaferi

Seçimlerin hemen ertesinde HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş seçim sonuçlarını; “bir zafer” olarak değerlendirdiler.

Gerçekten de bu; Demokrasi Güçlerinin kendine karşı bir kez daha-yeni bir zaferidir.

Kasım Seçimleri aynı zamanda, bir ülkenin topraklarının ne kadar istikrarlı 3 renge büründüğünün matematiksel ispatı olmuştur.

Ülkenin bir parçası çok istikrarlı HDP, bir parçası CHP ve çok büyük bir parçası yine AKP demiştir.

Özgüç Yalçın’ın kaleminden… ŞİMDİ DAĞLARDAYIM…..

Bazı anılar vardır insanın yaşamında. Bir sürü anlatıma, düzinelerce okumayı bedeldir. Bazı şeyleri daha iyi kavratır insana. Hani deriz ya kafamda bir şimşek çaktı diye. İşte öyle anlardır bahsettiğim. Benim hayatımda da oldu öyle anlar.

Seçim Günü, Seçim Sonrasına İlişkin Düşünceler:Demir Altona

Seçim sonuçları ne olursa olsun, temel sorun aynı kalacaktır: Erdoğan. Yani “Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi”. Erdoğan diktatörlük yolunda çok büyük mesafeler kat etti ama hala tam olarak istediği noktaya erişebilmiş değil. Buraya erişip erişemeyeceği ise muhalefetin nasıl politikalar izleyeceğine; ama her şeyden önce de HDP’nin politikalarına bağlı.

Erdoğan hedefine ulaşırsa, sonraki mücadeleler çok acılı ve uzun olacaktır.  Ama Erdoğan’ın bu gidişi engellenebilirse, bu engellemeden alınan güçle barış ve demokrasi yönünde önemli mesafeler kat edilebilir.

“Yetmez Ama Evet”: OYLAR HDP’YE!

1 Kasım “yeniden seçim”ine günler kala bütün hakim sınıf partileri ağız birliği etmişçesine halkı sandığa gitmeye çağırmaktadır. İşçi sınıfı ve halk düşmanlığı dışında başka hiçbir konuda anlaşamayan hakim sınıf partilerinin, bu konuda ortaklaşabilmeleri dikkate değerdir. Bu durum, 1 Kasım seçimi öncesinde bir yandan işçi sınıfı ve halkın dikkate değer kesiminin seçim ve sandık olgusuna yaklaşımına dair işaretken, diğer yandan da hakim sınıf partilerinin yönetememe krizinin sürdüğünü göstermektedir.

Osmanlı sultanı Erdoğan paşa ile sadrazam Ahmet paşa

 

7 Haziran seçimlerinde HDP etrafında seçimlere katılan çeşitli milliyetlerden halklar ''seni başkan yaptırmayacağız'' sloganı etrafında kenetlenerek,AKP iktidarının  13 yıllık saltanatına  dur dedi.7 Haziran seçimleri  AKP'yi tarihin çöplüğüne tamamen gömmek için başlangıç oldu.

Oynatmaya Az Kaldı

Yaşadığınız her olumsuzluk tekrardan ibaretse elinizde alacakları ilk şey eleştiri silahınızdır.

Biz sıradan ama sosyalist proletarya köylülerin işi çok zor.

Hala kimileri doğu perinçek te ortaya çıkan faşizmin bir revizyonizm olmadığını dünya devrimci tarihinde de rastlanan faşizmin kendi elleriyle  kurduğu sosyalist maskeli bir parti  olduğunun ispatı olduğunu söyleyemezken...

İş biz halka gelince.........

Halde böyle olunca.....

Eleştiri silahını açıkça kullanmamız elimizde alınınca

İstisnalarda ki eniştelerden ve kayınçolardan özür diyerek...

Kürd Devleti Yakındır - Dursun Ali Küçük

Evet, Kürdistan devleti yakındır...

Mevcut durumda koşullar bunun için uygundur. Kurulması an meselesidir.

Asıl engelleyici TC ve İran diktatörlüğüdür.

Eski TC Genelkurmay başkanı İlker Başbuğ:

7 Haziran'dan 1 Kasım'a HDP notları

 

 

7 HAZİRAN SEÇİMLERİNDE NE OLDU? “RADİKAL-DEMOKRAT” ŞEKİLSİZLİK HDP DEDİ Kİ! HDP’DEKİ İSLÂMCI SÖYLEM GEÇİCİ HÜKÜMET (VE LEVENT TÜZEL’İN) TUTUMU KABULLENEMEDİĞİMİZ REEL POLİTİKER PRAGMATİZM ELEŞTİREL HDP DEĞERLENDİRMELERİ PARLAMENTARİZM “AÇMAZI”NDA MEVCUT HÂL(İMİZ) 1 KASIM GÜZERGÂHI AKP VE BEYAZ KÜRTLER(İ) VE LİBERALLER! SAİR ZIRVALAR “TEK YANLI ATEŞ KES” TALEBİ! PKK-HDP AYRIMI DAİR YAYGARALAR PKK NE DİYOR? NİHAYET!

Mercan dağları; Bel vermiş munzura

Dersim Mercanlar beldesi şahverdi vadisinde üç genç komünist gerillanın faşizm tarafından  katledilişini duyduğumda yüreğimde kan akarcasına bir acı belirdi. Neden ölümler hep bizlere düşer,neden bizler hep öldürülürüz,katlediliriz,yerimizden -yurdumuzdan sürülürüz. Daha geçen hafta üç PKK gerillası aynı yöntemle bombardımanla, alçakca katledildi,İstanbulda Dilek kızımız sorgusuz sualsiz  infaz edildi.Ovacık Mercan vadisinde üç komünist gerilla Cengiz İçli,Özgüç Yalcın,Hakan Çakır saatler süren çatışma ve bombardıman sonucu alçakça katledildiler.

“Şahverdi şehitlerinin safları parti, çağrıları savaş, sevdaları devrimdir!”

İnsanlık tarihinin devrimlerle sarsıldığı ve anıldığı ekim ayında, üç yoldaşımızı daha ölümsüzler katına uğurladık. Bir kez daha sınıf mücadelesinin en acımasız gerçeğiyle ve yoldaşlarımızın kaybının acısıyla yüzleştik. Bir kez daha intikam yeminlerimizi, sınıf kinimizi ve devrim inancımızı tazeledik. Bir kez daha ölümsüzleşen yoldaşların devrimci yaşamlarının yüceliği karşısında ölüm çaresizleşti.

“Fuhuş ülkesi almanya’nın özgür cennetine hoş geldiniz

”(Prostitutionsland Deutschland Willkommen im Paradies für Freier)[1]

 

Sayfalar