Cumartesi Nisan 20, 2024

Provaksyon siyaseti

Dün İsviçre Basel'de 1 Mayıs mitingindeyiz. Yağmurlu ve serin bir hava...Gelecek güzel günler özlemi yüklenmiş bir 'avuç' coşkulu yürek. Toplumun üzerine serpilmiş ölü toprağı sessizliğine inat avaz-avaz özgürlük, eşitlik ve adalet taleplerini haykırıyorlar. Belki çok küçük, ama mevcut realitede, anlamlı ve değerli görkemli bir duruş abidesi misali...

 Oraya katılan her bir devrimci bilinç, bunun önem ve sorumluluğunun idrakindedir ille ki. Bir devrimci olarak bugünün anlam ve önemini en üst seviyede temsil edebilmek için özel bir gayret içerisinde olur. Büyük bir sorumlulukla, kolektif bir emeğin ürünü olarak kotarılan bugüne gölge düşürebilecek en ufak bir olumsuzluğa sebebiyet vermemek için, her zamankinden çok daha fazla bir duyarlılık içinde davranır.

 Yani normalde olması gerekenin bu olduğu düşünülür, değil mi? Ve ama biliyoruz ki haspel kader devrimci saflarda yer almış olan ve ama gerçekten devrimci bir öze sahip olmayan/olamamış bir yığın 'aykırı unsur' da söz konusu olabiliyor. Bu tipler dün de vardı, bugünde varlar ve maalesef yarın da olacaklardır.

Keza biliyoruz ki birçok burjuva-küçük burjuva öze sahip siyasi oluşumun siyaset yapış tarzında entrikalar, alavere dalavereler ve provokasyonlar başat yöntemler olarak yer tutar. Bu türden oluşumlar için önemli olan tek şey; dar grupsal çıkarlarının andaki ihtiyaçlarıdır. Stratejik ve taktik açmazlarının dayattığı çıkışsızlık ve geleceğin inşasını sağlayacak siyasetin üretilemiyor oluşunun sürüklediği bir “siyaset yapış tarzı”yla günü ve zevahiri kurtarma önceliği.

Ve keza biliyoruz ki bir de özel/ mesleki olarak provokatörler vardır. Bunlar, devrimci yapılar içine sızdırılan veya sonradan bir şekilde devşirilen karşı-devrim unsurlarıdır. İşleri güçleri buldukları her fırsattı veya özel bir gayretle yarattıkları her fırsatı devrimi ve devrimci yapıları zarara uğratma, demoralize etme, kitleler nezdinde itibar kaybına uğratma ve devrimci mücadeleyi daha geri pozisyonlara iteklemek için kullanmaktır.

 Sınıf mücadelesinin çetrefilli doğası, maalesef ki, bütün bunları bünyesinde barındırmaktadır. Dolayısıyla da komünizm idealine gönül vermiş ve günün devrimci görevlerini yerine getirmeye soyunmuş her bir devrimci yapı ve kişi; sınıf mücadelesinin gerek iç ve gerekse dış hatlarında bu türden örneklerle karşılaştıklarında; bunun ne türden bir provakasyon örneği olduğunu/ olabileceğini de ille ki sorgulamak ve açıklığa kavuşturup, ona göre de bir tavır takınmak zorundadır. Bu, sınıf mücadelesinin bir gereğidir: Yaşamak ve mücadeleyi ilerletebilmek için bu; kaçınılmaz devrimci bir görev ve sorumluluktur.

Dedikten sonra, bu yazıyı yazma gereği duyuran somut olaya gelecek olursak: Mitingin final sahnesindeyiz. Kitle toplanmış ve konuşmacılar konuşmalarını yapıyorlar. İsviçreli Anarşistler, Özgür Gelecek/Partizan kortejinin taşıdığı beş usta pankartında Stalin'e yer verilmiş olmasına itiraz ediyorlar ve bununla kendilerinin provoke edilmek istendiğini dile getiriyorlar. Partizan adına yetkililerden bir arkadaş kendilerine gereken açıklamayı yapıyor. Fakat buna rağmen Anarşistler adına konuşmacı arkadaş, Stalin hakkında ileri geri laflar etmeye başlayınca, Özgür Gelecek/Partizan mensubu bir iki arkadaş sloganlarla konuşmaya müdahalede bulunur. O esnada Yeni Demokrasi/Partizan grubundan birkaç kişi ise Anarşistlere fiziki saldırıda bulunur. Bunun üzerine Özgür Gelecek grubundan A.A, araya girerek duruma müdahale etmek ister. Ve fiziki saldırıyı başlatan Yeni Demokrasi grubu yetkililerinden A.B.’yi, yaptıklarının yanlış olduğu konusunda ikaz eder.

Ancak ne var ki A.A’nın bu devrimci sorumluluğu A.B tarafından yumrukla karşılanır. Evet, A.B herhangi bir tartışmaya falan girmeden, orda toplanmış kitleye ve 1 Mayıs gününe karşı hiçbir devrimci sorumluluk taşımadan, ortamı provoke edecek olan o yumruğu atıverir. Hem de halk saflarından, devrim saflarından birine...

Özgür Gelecek/Partizan grubundan arkadaşların devrimci bir sorumlulukla araya girmeye ve durumu yatıştırmaya çalışma gayretleri başta A.B olmak üzere grubun belirgin bazı simaları tarafından ('komünistler baş örtülü bacımızın üzerine işedi. Camide içki içtiler' tarzı bir kışkırtıcılık ile) provakasyonu büyütme bahanesi yapılmaya çalışıldı. Gözü dönmüşçesine bir gayretle, araya girip yatıştırmaya çalışan herkes, düşman muamelesiyle karşılandı. (Bu hoyratlık karşısında öfkelenen bir iki kadın arkadaşın baş provokatörlerden biri olan K. Koduyla anılan kişiyi tekme ve çek pas sapıyla darp ettiklerini de daha sonra öğrenmiş olduk. Gayet tabii ki grup sorumluları ve diğer arkadaşlar tarafından eleştirildiler bu kontrolsüz öfkelerinden ötürü.)

Bu aleni provokasyona daha fazla fırsat sunmamak adına Özgür Gelecek/Partizan grubu yetkilileri grubunu alan dışına çağırdı ve ardından da alandan ayrılma kararı aldı.

Şimdi haklı olarak sormak gerekiyor: Ortamı provoke edeceği besbelli olan o yumruğu Yeni Demokrasi/Partizan grup yetkilisi A.B hangi ihtiyacın, hangi devrimci sorumluluğun bir gereği olarak kullandı? Keza araya girip yatıştırmak isteyenler neden hedef gösterildi ve aynı şekilde saldırıya maruz kaldı? Bir diğer önemli ayrıntı da şu: O grup içerisinde bu davranışları sergileyenler dört-beş kişilik bir ekipti. Bunlar A.B’nin bu tür den görevlerle yetkilendirdiği “A Takımı” ekibi midir acaba?

 A.B ve çevresindeki bir iki belirgin simanın dünkü bu aleni provokasyonunu mensubu olduğu yapı ille ki sorgulayacaktır. Hem kendi yapılarının iç güvenliği bakımından ve hem de devrimci yapılara karşı devrimci sorumluluklarının bir gereği olarak bunu yapacaklardır diye umuyoruz.

 Bu sorumluluklarını yerine getirmezlerse, bilinsin ki bahsi edilen o kişiler, ben ve daha pek çok insan tarafından, en azından ''güvenilmez unsurlar'' muamelesi görecekledir.

3233

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Halil Gündoğan

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Sayfalar