Cuma Mayıs 3, 2024

Provaksyon siyaseti

Dün İsviçre Basel'de 1 Mayıs mitingindeyiz. Yağmurlu ve serin bir hava...Gelecek güzel günler özlemi yüklenmiş bir 'avuç' coşkulu yürek. Toplumun üzerine serpilmiş ölü toprağı sessizliğine inat avaz-avaz özgürlük, eşitlik ve adalet taleplerini haykırıyorlar. Belki çok küçük, ama mevcut realitede, anlamlı ve değerli görkemli bir duruş abidesi misali...

 Oraya katılan her bir devrimci bilinç, bunun önem ve sorumluluğunun idrakindedir ille ki. Bir devrimci olarak bugünün anlam ve önemini en üst seviyede temsil edebilmek için özel bir gayret içerisinde olur. Büyük bir sorumlulukla, kolektif bir emeğin ürünü olarak kotarılan bugüne gölge düşürebilecek en ufak bir olumsuzluğa sebebiyet vermemek için, her zamankinden çok daha fazla bir duyarlılık içinde davranır.

 Yani normalde olması gerekenin bu olduğu düşünülür, değil mi? Ve ama biliyoruz ki haspel kader devrimci saflarda yer almış olan ve ama gerçekten devrimci bir öze sahip olmayan/olamamış bir yığın 'aykırı unsur' da söz konusu olabiliyor. Bu tipler dün de vardı, bugünde varlar ve maalesef yarın da olacaklardır.

Keza biliyoruz ki birçok burjuva-küçük burjuva öze sahip siyasi oluşumun siyaset yapış tarzında entrikalar, alavere dalavereler ve provokasyonlar başat yöntemler olarak yer tutar. Bu türden oluşumlar için önemli olan tek şey; dar grupsal çıkarlarının andaki ihtiyaçlarıdır. Stratejik ve taktik açmazlarının dayattığı çıkışsızlık ve geleceğin inşasını sağlayacak siyasetin üretilemiyor oluşunun sürüklediği bir “siyaset yapış tarzı”yla günü ve zevahiri kurtarma önceliği.

Ve keza biliyoruz ki bir de özel/ mesleki olarak provokatörler vardır. Bunlar, devrimci yapılar içine sızdırılan veya sonradan bir şekilde devşirilen karşı-devrim unsurlarıdır. İşleri güçleri buldukları her fırsattı veya özel bir gayretle yarattıkları her fırsatı devrimi ve devrimci yapıları zarara uğratma, demoralize etme, kitleler nezdinde itibar kaybına uğratma ve devrimci mücadeleyi daha geri pozisyonlara iteklemek için kullanmaktır.

 Sınıf mücadelesinin çetrefilli doğası, maalesef ki, bütün bunları bünyesinde barındırmaktadır. Dolayısıyla da komünizm idealine gönül vermiş ve günün devrimci görevlerini yerine getirmeye soyunmuş her bir devrimci yapı ve kişi; sınıf mücadelesinin gerek iç ve gerekse dış hatlarında bu türden örneklerle karşılaştıklarında; bunun ne türden bir provakasyon örneği olduğunu/ olabileceğini de ille ki sorgulamak ve açıklığa kavuşturup, ona göre de bir tavır takınmak zorundadır. Bu, sınıf mücadelesinin bir gereğidir: Yaşamak ve mücadeleyi ilerletebilmek için bu; kaçınılmaz devrimci bir görev ve sorumluluktur.

Dedikten sonra, bu yazıyı yazma gereği duyuran somut olaya gelecek olursak: Mitingin final sahnesindeyiz. Kitle toplanmış ve konuşmacılar konuşmalarını yapıyorlar. İsviçreli Anarşistler, Özgür Gelecek/Partizan kortejinin taşıdığı beş usta pankartında Stalin'e yer verilmiş olmasına itiraz ediyorlar ve bununla kendilerinin provoke edilmek istendiğini dile getiriyorlar. Partizan adına yetkililerden bir arkadaş kendilerine gereken açıklamayı yapıyor. Fakat buna rağmen Anarşistler adına konuşmacı arkadaş, Stalin hakkında ileri geri laflar etmeye başlayınca, Özgür Gelecek/Partizan mensubu bir iki arkadaş sloganlarla konuşmaya müdahalede bulunur. O esnada Yeni Demokrasi/Partizan grubundan birkaç kişi ise Anarşistlere fiziki saldırıda bulunur. Bunun üzerine Özgür Gelecek grubundan A.A, araya girerek duruma müdahale etmek ister. Ve fiziki saldırıyı başlatan Yeni Demokrasi grubu yetkililerinden A.B.’yi, yaptıklarının yanlış olduğu konusunda ikaz eder.

Ancak ne var ki A.A’nın bu devrimci sorumluluğu A.B tarafından yumrukla karşılanır. Evet, A.B herhangi bir tartışmaya falan girmeden, orda toplanmış kitleye ve 1 Mayıs gününe karşı hiçbir devrimci sorumluluk taşımadan, ortamı provoke edecek olan o yumruğu atıverir. Hem de halk saflarından, devrim saflarından birine...

Özgür Gelecek/Partizan grubundan arkadaşların devrimci bir sorumlulukla araya girmeye ve durumu yatıştırmaya çalışma gayretleri başta A.B olmak üzere grubun belirgin bazı simaları tarafından ('komünistler baş örtülü bacımızın üzerine işedi. Camide içki içtiler' tarzı bir kışkırtıcılık ile) provakasyonu büyütme bahanesi yapılmaya çalışıldı. Gözü dönmüşçesine bir gayretle, araya girip yatıştırmaya çalışan herkes, düşman muamelesiyle karşılandı. (Bu hoyratlık karşısında öfkelenen bir iki kadın arkadaşın baş provokatörlerden biri olan K. Koduyla anılan kişiyi tekme ve çek pas sapıyla darp ettiklerini de daha sonra öğrenmiş olduk. Gayet tabii ki grup sorumluları ve diğer arkadaşlar tarafından eleştirildiler bu kontrolsüz öfkelerinden ötürü.)

Bu aleni provokasyona daha fazla fırsat sunmamak adına Özgür Gelecek/Partizan grubu yetkilileri grubunu alan dışına çağırdı ve ardından da alandan ayrılma kararı aldı.

Şimdi haklı olarak sormak gerekiyor: Ortamı provoke edeceği besbelli olan o yumruğu Yeni Demokrasi/Partizan grup yetkilisi A.B hangi ihtiyacın, hangi devrimci sorumluluğun bir gereği olarak kullandı? Keza araya girip yatıştırmak isteyenler neden hedef gösterildi ve aynı şekilde saldırıya maruz kaldı? Bir diğer önemli ayrıntı da şu: O grup içerisinde bu davranışları sergileyenler dört-beş kişilik bir ekipti. Bunlar A.B’nin bu tür den görevlerle yetkilendirdiği “A Takımı” ekibi midir acaba?

 A.B ve çevresindeki bir iki belirgin simanın dünkü bu aleni provokasyonunu mensubu olduğu yapı ille ki sorgulayacaktır. Hem kendi yapılarının iç güvenliği bakımından ve hem de devrimci yapılara karşı devrimci sorumluluklarının bir gereği olarak bunu yapacaklardır diye umuyoruz.

 Bu sorumluluklarını yerine getirmezlerse, bilinsin ki bahsi edilen o kişiler, ben ve daha pek çok insan tarafından, en azından ''güvenilmez unsurlar'' muamelesi görecekledir.

3550

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Halil Gündoğan

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Sayfalar