Cumartesi Haziran 15, 2024

Kopuşun İçindeki Kopuş: İbrahim Kaypakkaya / (Bekir Sami Paydak)

İbrahim Kaypakkaya'yı 71 kopuşunda öne çıkaran özelliği, Kemalizm ve aydınlanma hattına karşı fırlattığı oktur. O, kopuşun içindeki kopuştur. Pasifist ve kitle kuyrukçusu çizgiye karşı 71'in tüm pratik çizgisi ortak olsa da İbrahim teoride de bunun aşılmasını sağlayan temeli kurmuştur. Burjuvazinin ilerlemesinden kendine pay biçen, bunun üzerinden kendilerine bir rota ve ortaklaşma belirleyenlere karşı İbrahim, devrimci mücadele çizgisinin yaşamıyla izdüşümü, kurduğu teorisiyle cephaneliğidir. O cephaneyi tüketmeye ve unutturmaya çalışanların varlığı, devrimciliğin önündeki en büyük engellerden biri olmuştur. İbrahim'i “ser verip sır vermemeye” indirgeyen, onu yıkıcılığının dışından anmaya çalışan duygusal solculuk, aslında İbrahim'in yaratmaya çalıştığını yok eden, solun içindeki burjuvazinin dolaylı ve dolaysız izdüşümleridir.

Kemalizmin “ilericilik” safsatalarıyla meşrulaştırılmasının, bir devrimci kökene indirgenmesinin ve bunun üzerinden bugün hâlâ devam eden düzen içi arayışların kökeninde, ülke solunun çarpık varoluşsal ortaya çıkışıyla birlikte, Marksizmin kurucularının da dolaylı olarak payı vardır. Yani hatanın önemli bir bölümü de içimizdedir. Marksizmin kurucularının Hindistan özgülünde İngiltere sömürgeciliğine dolaylı olarak atfettiği ilerici-sınıfsal mücadelenin önünü açmaya yarayan “kötülük” rolü, Amerikan ve Fransız burjuva devrimlerine aydınlanmacı eksenden yaklaşarak atfettiği önem, Marksist hattın bir bölümünün uzun vadede aydınlanmacı evrende, burjuvazinin “sol” bir varyantı olarak kalmasını sağlayan temeli hazırlamıştır. Köleliği kaldıran Amerikan iç savaşı ve devriminin aslında bir ilerleme mi gerileme mi olduğu politik devrimi hedefleyenler açısından tartışmalıdır. Kölelik görünürde kalkmıştır, ama başka ve daha geri bir kölelik biçimi kendini inşa etmiştir. Tarım aristokrasisinin çıkarını yansıtan klasik köleci düzenin yerini sanayi sermayesinin proletarya kurumundaki köleliği almıştır. Klasik kölelik, bir insana emeğini zorla bir sahibe bağımlı kalmasını sağlarken, modern kölelikse, piyasa içindeki emek gücünün özgür metalaşmasını getirmiştir. Yani biri, zora dayanan bir sistemken, diğeri sömürülenin sömürülmeyi özgürce kabul edişi ve gönüllü olarak emeğini satışını getirmiştir. İnsanın gönüllü olarak kendini köleleştirmesi, bir sömürücüye tabi kılması tarihin ilerlemesi değil, gerilemesidir özünde. Tarihin gerilemesini göremeyenler, burjuvazinin sömürülen toplumsallık içindeki hegemonyasını sağlamlaştırmışlardır. İşçinin rotasının devrim değil, hayat şartlarının düzeltilmesine kilitlenmesini sağlayanlar, onun suni dengeyi kuran hareket denklemine sıkıştığı sürecin parçası olmuşlardır.

Fransız burjuva devriminde burjuvazi ile aristokratik çevrelerin çatışması, kendini kültürel-ideolojik alanda, laiklik başlığında göstermiştir. Laiklik, yeni gelişen ve iktidarını kurmak isteyen sömürücü sınıfın eski iktidar sahibi sınıfa karşı toplumsal alanda meşruiyet ve destek yaratma aracı olmuştur. Yıkılmakta olanın diniyle uğraşıp yeni iktidar olanın aracıyla uğraşmayanlar, burjuva hegemonyasının sol ve sömürülen toplum içindeki gönüllü taşıyıcıları olmuşlardır. Burjuvazinin aydınlanma-ilerleme-laiklik evreninin bir parçası ve sahiplenicisi olmak, solun burjuvazinin yarattığı kültürel-ideolojik söylemleri benimsemesini, bunun sonucunda da varlığını modernitenin içindeki yıkıcı değil, düzenleyici bir hatta kurmasını sağlamıştır. Bu varlığın ters yüz edilip yıkıcı-devrimci bir diyalektiğe dönüştürülmesinin arayışıysa, Narodniklerden Bolşeviklere ve Spartakistlere o hattın ardılı Maoistlere ve Guevaristlere, tüm politik devrimcilerin teorik-pratik konusu ve mücadelesi olmuştur.

Bu bağlamlar üzerinden, solun içinde iki tarihsel hat ortaya çıkmıştır. Bir taraf, Marksizmin kurucularının İngiltere sömürgeciliğinin Hindistan'da oynadığı zorunlu tarihsel ilerici rol analizi üzerinden varlığını kuranlarla oluşmuş, diğer tarafsa, Marksizmin kurucularının sömürgecilik üzerinden elde edilen artı değerin bir kısmının İngiliz proletaryasına dağıtımıyla işçilerin nasıl sisteme entegre edilip, devrimciliğinin yok edildiğinin analizine katılım üzerinden oluşmuştur. Bir taraf, sömürülenlerin burjuva evrende hayat koşullarının düzeltilmesi üzerinden hareketini kurarken, diğer tarafsa, suni dengenin kırılması, reddi, yani çelişkilerin keskinleşmesi üzerinden kendini kurmuştur. Bir taraf, burjuvazinin laiklik-din çatışmasının parçası ve bunun burjuvaziyle birlikte gönüllü “savaşçısı” olmayı tercih etmişken, diğer tarafsa, oklarını yıkılmış olana değil, iktidar olana, yani burjuvaziye yöneltmeyi ve yapay bir kültürel savaşın değil, tüm sömürülenleri kapsayan devrimci bir mücadelenin savaşçısı olmayı tercih etmiştir.

Sonuç olarak bu iki tarihsel hattın yansımalarının biri, Marksizmin ekonomik determinizme indirgendiği, burjuvazinin ilerleme evreninin peşinden sürüklenen çizgiyi oluşturmuştur. Bu çizginin ülke solu üzerindeki yansımaları, TC işgalciliğinin Kürt isyanları ve Dersim direnişine karşı katliamlarını “ilericilik” söylemiyle meşrulaştırıp, sömürgeciliğin yanında duran, mücadele perspektifi suni dengeyi kırmaya ve çelişkileri keskinleştirmeye yönelik bir çizgiyi değil, düzen içi çözümleri ve ittifakları hedef alan bir çizgiyi oluşturmuştur.

Diğer tarihsel hatsa, Marksizmi yıkıcı devrimci diyalektikle bütünleştirip, teorik cephaneliğini ve örgütlenme şematizmini burjuva uygarlığın alanının tamamen reddi ve yok edimi üzerinden kurmuştur. Düzen içi arayışların, egemen kliklerinden herhangi birinin peşine savrulmanın, kitle kuyrukçuluğunun ve pasifizmin reddi, politik devrimcilik, öncülüğü inşa edebilme ve kapitalizme karşı silâhlı mücadeleyi bugünden hayata geçirerek sistemin yıkımını ve gündelik hayatın dönüşümünü mevcut andan başlatmak, Marksist devrimciliğin ve onun ülke özgülünde yansıması olan 71 devrimciliğinin bugüne uzanan mücadele hattı olmuştur.

Halk savaşının inşasında Mahir'in PASS stratejisi, modernite solculuğunun aşılmasında da İbrahim bugün hâlâ rotamızı belirlemeye devam ediyor. İbrahim'in Kemalizm-aydınlanma evrenine karşı fırlattığı ok, Mahir'in teorik atılganlığı ve yaratıcılığı ve her iki çizginin devlet ve burjuvazinin ilerleme çizgisinin dışında kurduğu devrimci pratik hat, bugünün devrimcileri için bütünleştirilecek ve geliştirilecek bir çıkış noktası olmayı sürdürmektedir. Ne Kemalizmin “ilerici” safsatalarıyla kabulü ve bunun üzerinden düzen içi ortaklaşmalar ne de silâhın ertelemeci anlayışla reddi...

 

Bekir Sami Paydak – İŞTİRAKÎ

41332

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Sayfalar