Pazar Haziran 16, 2024

Kılıçdaroğlu’nun “adalet” yürüyüşü, gerçekler ve tarihsel olarak sivil itaatsizlik-1

Enis Berberoğlu’nun MİT tırlarının bilgilerini basına sızdırmasından dolayı yargılandığı mahkemece 25 yıl hapis cezasına çarpılması ve tutuklanmasının ardından CHP, yargılamanın “adaletsiz olduğu ve Enis Berberoğlu’nun serbest bırakılması” için Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Adalet” için yürümesine karar verdi.

CHP’nin ülkede “adalet yok, yargı tek taraflı kararlar veriyor” söylemine diyecek bir şeyimiz yok. Bunun da ötesinde ülke, açık bir hapishaneye çevrilmiş durumda. AKP’nin faşizmin rengini her geçen gün koyulaştırdığı ve hiçbir hak hukuk tanımayarak yaptıkları sadece Enis Beberoğlu’na verilen “haksız ceza” ile de sınırlı değildir.  AKP, iş başına geldiği 2002 yılından bu yana, sürekli ve sistematik olarak baskıcı bir politika uygulayarak toplumu teslim almak çalıştı. Son örnek olması bakımından AKP, 15 Temmuz 2016 tarihinde yapılan Darbe Girişimini “bu bize Allah’ın bir lütfü” diyerek ülkede terör estirdi. “FETÖ ile mücadele ediyorum” adı altında herkese saldırdı. Binlerce insan tutuklandı, yüz binlercesi işinden oldu.

Tüm bu olup bitenlerin karşısında CHP, ya sustu ya da AKP’nin koltuk değneği oldu. Tüm kritik meselelerde AKP’ye açık destek verdi. 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında Yenikapı’da kol kola girdiği AKP’ye açık çek veren CHP-Kılıçdaroğlu, AKP, istediği her şeyi yapıp tamamladıktan sonra yarım ağızla, “Darbe biliniyordu, bu kontrollü bir darbedir” demeye başladı.

CHP, Kürt meselesinde “teröre karşıyız” söyleminin arkasına sığınarak AKP’nin Kürtlere uyguladığı zulme, katliamlara hep sessiz kaldı, askeri operasyonlarda AKP’ye destek vermekten geri durmadı. Sur, Cizre gibi yerleşim yerlerinde insanların evlerin bodrum katlarında topluca katledilmesini seyretmekten başka bir şey yapmadı.

CHP, Gezi İsyanı’nı geri çekmek için elinden geleni yaparak gerçekte AKP’nin yanında oldu; AKP’nin sahte oylarla kazandığı 16 Nisan 2017 anayasa referandumu sonrasında kitlelerin sokağa çıkmasını “provokasyon olur” gerekçesiyle geri çekti; HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için AKP’nin istediği şekilde evet diyerek destek oldu; 15 Temmuz 2016 tarihinde Darbe Girişimi sonrasında herkesin “FETÖ torbasına” konarak yargılandığı, işinden olduğu ve hala sürmekte olan dönemde haksızlığa uğrayanlar için adalet aramadı. Tüm bunları yapmaktan imtina eden, ülkede “adalet” olmadığı “dün”e kadar aklına gelmeyen CHP ve Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Enis Berberoğlu şahsında “Adalet Yürüyüşüne” başlamasını, toplumda biriken öfkeyi kendi potasına çekme eylemi olarak görmek haksızlık mı olur!

CHP-’nin depreşen “adalet” aşkı ve neden sadece Berberoğlu?

Peki, kimdir bu Enis Berberoğlu? Binlerce insan suçsuz yere cezaevlerini doldurmuşken, gazeteciler sırf haber  (görevlerini) yaptıkları ya da Erdoğan’ı eleştirdikleri için hapishanelered konmuşken, yüzlerce hasta devrimci tutsak ölüm sınırındayken, her gün insanlar dağlarda katledilirken, Kürtler hakları için sokaklarda polis tarafından coplanırken, işçiler aldıkları grev kararları “milli güvenlik” gerekçesiyle yasaklanırken adalet diyemeyen CHP’nin bu “adalet” aşkı neden depreşti? Bu anlaşılırsa, bir koşu atı gibi bu yürüyüşe koşulan Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne yapmak istediği de gayet iyi anlaşılmış olacaktır.

Enis Berberoğlu burjuva medyada tanınan, kariyeri olan bir gazeteci olarak her zaman “devletinin” yanında olmuştur. Onun en akıllarda kalan haberlerinden biri örneğin 2 Eylül 2012 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde yer alan “Şemdinli’de tek başına” başlıklı yazısıdır. Şöyle diyordu yazısında Berberoğlu, “Bagajdaki masayla sandalyeleri yerleştirdik. Sakız gibi beyaz örtüyü serdik. Yapma çiçekleri serpiştirdik. Yeni fincan takımını açtık. Ve sabah kahvemizi keyifle içtik. Her yudumun tadını çıkardık. Eğer sizler de bu yazıyı... Kahve ve çayınızla birlikte okuyorsanız... Anlatılanların hepsini unutun dilerseniz. Yazı zaten uçar gider. Aklınızda kalan sadece bu manzara olsun. Eğer Hürriyet Gazetesi’nin genel yayın müdürü... Bir sabah Şemdinli manzarasına karşı... Rahat rahat kahve içebiliyorsa... Bakmayın siz elalemin feryatlarına... Bu iş daha bitmedi demektir” diyerek her yerin Türk devletinin olduğunu, istedikleri yere istedikleri zaman gidebilecekleri mesajı vererek gündem olmuştu. İşte CHP’nin sahip çıkarak kendisi için başlattığı “Adalet Yürüyüşünün” asıl teması bu olmakla birlikte, CHP, her seçimde biraz daha geriye giden durumunu kurtarmak, toparlanıp yeniden ve daha “güçlü” bir şekilde, gelecek 2019 seçimlerine şimdiden hazırlanmak istiyor.

Sivil toplumculuk ve sınıf mücadelesi

Sivil itaatsizlik eyleminin tarihteki ilk eylemcisi Sokrates olarak bilinmektedir. Sokrates “tanrıları inkar” ettiği için yargılanmış ve ölümle cezalandırılmıştır. Sokrates, yargılanmadan önce kaçma şansı varken kaçmamış ve yargılanırken de kendisini suçlamalara karşı savunmamıştır. Bu şekil bir karşı koyuşla tarihte önemli bir tartışmanın odağına oturan Sokrates’in otoriteye karşı gelen bu tavrı sonraki düşünürler için bir esin kaynağı olmuştur.

Sivil itaatsizlik, Amerikalı yazar ve düşünür Henry Davit Thoreau’nun 1846’de literatüre kazandırdığı bu direniş, günümüzde de bir mücadele biçimi olarak yerini fazlasıyla büyütmektedir.

Gramsci’yi bir yana koyduğumuzda, günümüz açısından sivil itaatsizlik eylemlerine felsefi ve politik bir bakış açısıyla bakan Neuman, Dworskin, Rawls, Habersman gibi düşünürlerin eserleri temel alan teorik bir çerçeve çizilmeye çalışılmıştır. Sivil toplumcu hareketin çıkış noktasında Gramsci’nin yeri önemli olmakla birlikte adı geçen düşünürlerin de Sivil Toplumculuk hareketlerine ilham kaynakları oldukları da ayrı bir gerçektir. Bu düşünürlerden “Raws’a göre sivil itaatsizlik, genel olarak adil olmayan toplumlar için geçerlidir ve şu ya da adil demokratik bir devletin, anayasayı meşru olarak kabul eden yurttaşları için ortaya çıktığından demokrasinin ahlaki temeline ilişkin her teorinin denektaşıdır. Rawls sözleşme kuramından yola çıkarak sivil itaatsizliğin demokratik bir toplumdaki yerini tartışmıştır. Bu bakış açısından, sivil itaatsizliği bir protesto şekli olarak değerlendirir. Rawls’a göre sivil itaatsizlik şiddete dayanmayan, hükümetin politikalarında değişimi hedefleyen, aleni olarak yapılan, vicdani ama yasal olmayan bir siyasi eylemdi ve niteliğiyle bireylerin devlet otoritesi tarafından uğramış oldukları haksızlıklara karşı bir direnme şeklidir.”

“Dworkin ise, sivil itaatsizliği bir hak olarak görür. Bu hak sadece siyasi katılımla ilgili değil tüm bireylerin eşit bir şekilde devlet otoritesine karşı öne sürebileceği tüm negatif statü haklarıyla bağlantılıdır” der.

“Habermas sözleşme kuramından ayrılarak sivil itaatsizliğin pozitif hukuka uygun olarak ortaya çıkmış, evrensel nitelikli herkesin için açık ve seçik olan adalete, iyi yaşamaya dair siyasi ve ahlaki ilkeleri korumak savını içinde barındırdığını” dile getirir ve devamla sivil itaatsizlik, ‘‘yalnızca kişiye özgü inançların ve çıkarların temel alınamayacağı ahlaki bir protestodur. Kural olarak önceden bildirilmiş ve polisçe akışının hesaplanabilir olduğu kamuya açık bir eylemdir; hukuk düzeninin bütününe olan itaati etkilemeksizin, tekil  normların kasıtlı olarak çiğnenmesini içerir” der. (Özgür Küçüktaşdemir, ceza hukukçusu)

Sivil toplumculuğun kitle hareketlerine dönüştüğü ülkeler en fazla ileri kapitalist ülkeler olmuştur. Bu mücadele biçimi ve bu biçimi savunan hareketler, sınıf mücadelesinin geri düzeyde sürdüğü, komünist partilerin olmadığı ya da güçlerinin zayıf olduğu bu tür ülkelerde, devletten daha fazla pay isteyerek “uzlaşmacı” bir rotada kapitalizmi kutsayan bir şekle bürünerek varlığını sürdürmektedir. Sivil toplumculuk, son 20-30 yıllık sürede yarı-sömürge ülkelerde de bir mücadele biçimi olarak taraf bulmuş ve kitleleri sınıf mücadelesinden geriye iten bir kaldıraç görevi görmüştür.

Sivil toplum kavramı Marks ve Engles tarafından da bir eleştiri konusu yapılmıştır. Marks, “doğal hukuk” kavramı üzerinden Rousseau ve Hegel tarafından kullanılan “sivil toplum” kavramını devletin kutsanması olarak eleştirmiştir. Hegel’in sivil toplum ile devlet arasında bir kopukluk olduğunu, bunun sivil toplumun kabul edilmesiyle devlet ile toplum atasındaki çelişkilerin aşılabileceğini ileri sürmesini Marks ve Engesl eleştirmişlerdir.

Marks, eleştiri konusu yaptığı sivil toplum kavramının incelenmesinin ekonomi politiğin incelenmesi olduğunu ileri sürerek, sınıfsal bir bakış sunmuştur. Daha açık bir ifadeyle emek-sermaye çelişmesi olarak ortaya konmadığı müddetçe, sivil toplum kavramının anlaşılamayacağını belirtmiş ve şöyle demiştir: “Mülksüzlük ile mülkiyet antitezi, emek ve sermaye antitezi olarak kavranmadıkça, etkin bağlantısı, içsel ilişkisi ile anlaşılmamış, belirlenmemiş bir antitez olarak kalır.” (Marx, El Yazmaları, s. 182) 

Marks, emek sermeye çelişkisinin sivil toplumun da ötesinde geçilerek çözülebileceğini açıklar.  Marks ve Engels, sivil toplum kavramına yükledikleri anlamı daha sonra yazdıkları “Alman İdeolojisi” adlı eserlerinde daha da açık hale getirerek şöyle derler; “Sivil toplum, üretici güçlerin belli bir gelişmişlik aşamasında, bireyler arasındaki maddi ilişkilerin tümünü içerir. Verilmiş bir aşamadaki tüm ticari ve sinai yaşamını içerir’’ ve devamla “Sivil toplum sözcüğü 18. yüzyılda, mülkiyet ilişkileri eski çağın ve ortaçağ komünal toplumundan ayrıldıktan sonra ortaya çıkmıştır. Bizatihi sivil toplum, ancak, burjuvaziyle birlikte oluşur; ancak doğrudan doğruya üretim ve ticaretin sonucu olan toplumsal örgütlenme... her zaman bu adla anılmıştır.” (age, s. 128)

Devam edecek 

39827

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Beyaz dağ’dan arta kalan çığlık dizelerinin şairi EMİR ALİ YAGANI kaybettik… Hasan Hayri Aslan

Son yıllarda Dersim’in çok değerli kültür insanlarını kaybettik. Sılo Qız, Emre Saltık, Hasan Saltık, Mehmet Çetin, Remzi Aydın…  birer yıldız gibi kayıp gittiler. Remzi Aydın için “Gri İklimden Maviye yolculuk” yazı çalışmamı yaparken 9 Şubat günü EmirAli’nin ölüm haberi ile sarsıldık. Epey zamandır yolları taşımak zor geliyor bana; ziyaret edemedim, kısa mesajlaşmalarla yetindik. 13 Kasım 2018’de söyleşi için o gelmişti bulunduğum kente. O sıra aldığım kitaplardan “Beyaz Dağda Bir Gün”ü şöyle imzalamış: “İhtiyar, ne böyle yaşanmışlıklar, ne de bu kitap olaydı!

TKP-ML MK:Yol Göstericimiz, İlham ve Güç Kaynağımızdır Partimiz!

24 Nisan 1972, İbrahim Kaypakkaya önderliğindeki bir avuç komünist tarafından, karanlığa tutulan meşalenin kurumsallaşma adımı olarak tarihe geçti. Dönemin, savaş ve direniş geleneği, Mahir ve Denizlerle birlikte örülüyordu. Anti-emperyalist kavgada yakalanan ivme, devrimci militan bir mücadele yaratmıştı. İbrahim yoldaş, savaş cephesine proletaryayı temsilen katıldı.

Zafer ve yenilgilerle dolu bir tarih! (1)

Dünyada 1965-1970 yılları arasında emperyalist-kapitalist sistemin kaynaklık ettiği ana çelişkiler giderek şiddetleniyordu. Bu başlıca çelişkiler; emperyalizm ile ezilen halklar ve uluslar arasındaki çelişki, emperyalist-kapitalist ülkelerde proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişki ve yine çeşitli emperyalist ülkeler arasındaki çelişkilerdi.

Lorenzo Orsetti… (Nubar OZANYAN)

Yolculuk boyunca başını arabanın arka koltuğuna yaslayarak uyurdu. Yaptığımız yolculuklarda Lorenzo’yu uyanık görmek neredeyse mümkün değildi. Araç içinde uyuyarak saatlerce yolculuk yapabilirdi. Ama “yeni bir özgürlük hamlesi olacak” cümlesini duyduğunda ne gözünde uyku belirtisi ne de yorgunluktan eser kalmazdı. Barış halinden savaş haline, uyku halinden silahlı tekmil haline nasıl hızlıca geçildiğinin örneğiydi Lorenzo.

Burjuvazi Parayı, İşçiler Ekmeği Düşünüyor

Burjuva sınıfı, daha fazla kar elde etmek için daha fazla alanı kontrol altına almak ve bunun için de daha fazla silahlanmak istiyor. Ağızlarında “barış” yok ve hiç bir zamanda “barış”  kelimesini tam anlamıyla kullanmadılar. “Barış” dedikleri anda da yine kafalarında savaş vardı.

Azami kar için birbirlerine karşı savaş açarken, savaşa sürdükleri askerler yine işçilerdi. Savaşta ölenler, bombalarla param parça edilenler, evleri yıkılanlar, göç yollarına  düşenler, burjuvaların egemenlik savaşında hiç bir çıkarı olmayan, ama, onlar vasıtasıyla sürdürülen bir savaş....

Sağlam proleter karakter örneği …Ali Asker YER

Pazar günü Stuttgart Arena Kültürhaus’da evgili yoldaşımız Ali Asker YER’in anma toplantısındaydık. Salon ve çevresi sevenleri ve yoldaşlarıyla doluydu. Bu sevgi seli hiç kimseyi şaşırtmadı, çünkü o gerçekten çok sevilen gerçek bir proleter devrimciydi. Onun yaşamından kareler içeren sinevizyon gösterimi sırasında salonu derin bir sessizlik ve hüzün kapladı, çok sayıda insanın gözleri ıslak ıslaktı. Hiç birimiz onun bu zamansız gidişine katlanamamıştık.

50. Yılın Deneyimi Newroz Ateşinin Görkemiyle1 MAYIS ALANLARINA!

Başta Kürt halkı olmak üzere Mezopotamya halklarının isyan ve direniş günü olan bir Newroz’u daha geride bıraktık. 8 Mart’ta kadınların dalgalandırdığı isyan bayrağı, 21 Mart Newrozlarında başta Kürt halkı olmak üzere Türkiyeli işçi ve emekçilerin kitlesel ve coşkulu eylem ve mitinglerine sahne oldu. 2020 Newroz’u salgın bahane edilerek yasaklanmış, 2021 Newroz’u salgının etkisi altında kalmıştı.

2022 Newroz’u ise gerek Kürt ulusunun artan özgürlük talebi ve gerekse de yaşanan ekonomik krizin derinleşen etkisiyle görkemli bir katılıma neden oldu.

Bizim keko, Mazlum (Nubar OZANYAN)

5 Nolu Zindan’da günler geçmek bilmiyor, işkencenin dozajı akıl almaz sınırlara dayanıyordu. Ağır işkence altında dayanamayıp itirafçılaşan ve ihbarcılaşanların sayısı artıyordu. Süreç, yıkıma ve ihanete doğru gidiyordu. Her yan umutsuzluk ve karamsarlık doluydu. Öldüresiye işkenceleri göze alarak bir merhaba, bir ses ve bir gülüş yollamak, o günün koşullarında direnişin ilk adımı oluyordu.

Mahkemelerin işkenceci, işkencecilerin ise yargıç olduğu bir dönemi yaşarken Mazlum Doğan arkadaş bir şeyler yapmanın yol göstericisi oldu.

Oyuna gelen savaşmak zorunda kaldı.[ismail cem özkan]

Rusya Ukrayna’yı işgal etti ve büyük bir zafiyet ile karşılaştı. Evdeki hesap savaş alanına uymadı ve haftalardır işgal ettiği toprak parçası dağın fare doğurması kadar, Rusya bir arpa boy yol alamadı...

Peki, bunda en büyük rol / sorun nedir?

Savaş bir örgütlenme modelidir. İyi örgüt olursanız savaşı yürütürsünüz...

Peki, örgütlenme ya da örgüt nedir?

Hep anlatılan saç ayakları vardır, genelde üç rakamlı ile başlar cümleye…

Para, istihbarat, lojistik…

Peki, Rusya üç saç ayak konusunda konuda ne kadar başarılı?

Zelenskıy Halk Kahramanı mı? (Monika Gärtner-Engel )

Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenskıy, Ukrayna savaşında Rusya Devlet Başkanı Valdemir Putin'in tam tersi gibi görünüyor.  Putin alaycı bir soğuklukla ortaya çıkıyor. KGB'nin eski bir gizli servis subayı olarak, acımasız kararlarını her zaman tek başına sunan, güç takıntılı bir emperyalist tekel politikacısıdır. Şu anda 12.000'den fazla barış göstericisini tutukladı ve Halep'te (Suriye), Grozni'de (Çeçenistan) veya şimdi Ukrayna şehirlerinin bombalanmasında insanlık dışı savaşı temsil ediyor.

Bu 8 Mart bir başka olacak! – Ayfer Polat

Türkiye’de giderek derinleşen ekonomik krizle birlikte artan yoksullaşmaya paralel ciddi bir hak arama mücadelesi işçi emekçi eylemleri, grevler dalga dalga yayılmakta, elektrik faturalarını ödeyemeyen kitleler, “Geçinemiyoruz” diyerek meydanlara dökülüyor.  2022 daha şimdiden işçi ve emekçilerin hak arama mücadeleleri ve bu mücadeleden doğacak kazanımların damgasını vuracağı bir yıl olacağını söylemek mümkün.

Sayfalar