Cumartesi Haziran 15, 2024

Devlete mi yönelmeli yoksa Erdoğan’a mı?

 AKP bugün devletin yönetsel organları olan yürütme, yasama ve yargıya hâkim durumda, ancak devletin önemli mevzilerinde hâlâ CHP, MHP ve diğer hâkim sınıf kanatlarında etkinliği var. Devlet denince, çıkarlar birleşince egemenlerde akan sular durur, devreye ordu, polis yargı girer.   Devleti 'koruma 'adına katliamda, zulümde, işkencede,  sokak ortalarında yargısız infazda sınır tanınmaz.  Kadınlarımızın öldürülmüş bedenlerine insanlığa sığmayan alçak bir şekilde tecavüz edilir, meydanlarda 'korku salma ' adına bedenleri teşhir edilir.  Faşizm bir devleti tüm kurumlarıyla yönetme şeklidir. Bazen ' ehveni-şerdir, bazen ise bugün olduğu gibi hiçbir yasa  - kural ve Parlamento ahırı gibi kurumları tanımaz, yüzündeki maskeyi indirir, açık faşizmi ezilen halklara reva görür. Devlet varsa gerisi detaydır, devlet tüm parti ve kurumlardan önde gelir devleti korumak ve yaşatmak için her tür katliam vahşet, zulüm gereklidir. Devlet burada sınır tanımaz, devlet artık kendisine karşı olanlara, demokrasi ve özgürlük isteyenlere karşı tankıyla, topuyla, savaş uçaklarıyla, köyleri, ormanları yakmayla cevap verir. Sindirmeyi, korkutmayı, ulusları birbirine düşman etmeyi, ezilen halkları dinlere, ırklara, renklere, cinsiyet ayrımına bölerek 'böl –parçala- yönet ‘meyi en uç noktada devreye sokar.

 Bunlar yetmezmiş gibi emperyalist devletlerin gizli servisleri devreye sokulur,  Türk istihbarat servisleriyle ortaklaşa karanlık örgütler halklarımıza karşı kurulur, silahlandırılır, eğitilir ve servis edilirler. Piyasaya sürülen bu karanlık güçlerin birinin ismi TİT, IŞİD, EL NÜSRA olur. Bu karanlık güçler hedef saptırmak, kanlı faşist rejimi okun hedefinden çıkarmak için, din, ırk, mezhep ve cinsiyetçilik üzerinden saldırılar, katliamlar başlatırlar. Hedef ve yön saptırarak kaos ve korku toplumu yaratmayı amaçlarlar. Devletin istihbarat örgütleri ve emperyalist gizli servisler bu karanlık faşist, katil örgütlerin, yolunu, hedefini belirler, organizasyonu yaparlar. Kısacası, faşist diktatörlükle yönetilen 'devleti korumak ve kollamak için '  hangi çirkeflik, katillik… gerekliyse yerine getirilir. Yüz yıllık tarihimize baktığımızda ittihat ve terakkiden günümüze hep aynı yol, yöntem ve sonuçta halkların toplu katliamını görürüz.

 Türkiye halkları ve Kürdistan halkı faşist Türk devletiyle öyle veya böyle mutlaka ama mutlaka hesaplaşmak, hesap sormak zorundadır. Bu hesap sormayı Türk devletinden ayrı tutarsak, bir partiye veya o partinin başını çeken iktidara hâkim faşist bir bireye indirgersek, açık ki o zaman sapla -samanı birbirine karıştırmış oluruz. Diyelim ki, Saraydan faşist ırkçı bir Panislamizm -Pantürkizm gitti, değişen gerçekten ne olacak? Demokrasimi gelecek, özgürlükler mi verilecek, halklara tam eşitlik mi sağlanacak, kadınların cinsiyetçi ayrımcılığına son mu verilecek, Aleviler başta olmak üzere azınlık inançlar üzerinde asırlardır devam eden zulüm son mu bulacak? Evet değişen ne olacak?

Açıkçası, diğer yazılarımda belirttiğim gibi ülkemizde faşizm gelip geçici bir olgu değildir.  İktidarların değişmesiyle devletin idari-yönetsel şekli bizim gibi ülkelerde değişmez. Türkiye ve Kürdistan devrimcilerinin yanıldığı, kavrayamadığı ve bu sebeple devletle iktidarı eş anlamda görerek , 'kötüler içerisinden iyiyi seçmeyi demokrasi mücadelesi' görmektedirler. Anlayış bu olunca devrimi geleceğe erteleme bazılarında objektif olarak ortaya çıkıyor, bazılarındaysa bununla yetinme yasalar ve yasalcılık esas alınarak reformist, uzlaşmacı bir çizgi ortaya çıkıyor.

  Tamda burada devletin dayattığı yasaları tanıma ya da tanımama, 'uysal yaramaz ama düzen sınırlarını aşmayan çocuklar ' olarak kalıp kalmama gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Devrimci güçler arasında iki ana akım ortaya çıkıyor. Eğer ki iki ucu boklu değneği kabul etmiyor, ille de bağımsızlık, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde ısrar diyorsak zulme isyan diyen, direnerek kazanımlar elde eden, kirli gerici haksız savaşa karşı, haklı, aktif -etkin bir direniş sergileyen Kürdistan ve Türkiye ihtilalci hareketlerin yanında yerimizi almalıyız. Gerisi detay ve lafı güzaf etmek, yaşanan altüst oluşları doğru okuyamamaktır.

    HDP’ye gelince, HDP bugün demokrasi güçleri içerisinde yasal alanda yer alan en etkin güçtür. Bu anlamda HDP’ye sahip çıkılmalı, yapılan her tür saldırıya karşı korunmalı, yanında olunmalıdır. Bu ve buna benzer mevziler korunmalı hatta olanaklar elverdiğince genişletilmelidir. Ancak faşizme karşı mücadelede, HDP ve diğer demokratik parti, sivil toplum örgütleri ve de sendikalar bu savaşın öznesi olamazlar. Kirli, haksız bir savaşa karşı, haklı direnişin, savaşların yanında, demokrasi, bağımsızlık ve özgürlüklerden yana tavır takınanların cephesindedirler.

  Hatta devrimden menfaati ve çıkarı olan bütün bileşenlerle her alanda bir araya gelinir. Bu en doğru olanıdır.  Asıl olanı unutup, tali planı asıl hale getirmek demek asıl o zaman yenilgiye yelken açmak olur.

Gelinen aşamada faşizme, faşist zulme karşı aktif savunma hayatın her alanında, mevziisinde esastır, esas alınmalıdır. Görüldüğü üzere faşizm tüm çılgın akıl almaz zalim saldırılarına karşın, gerillanın aktif savunmasına karşın ağır darbeler almakta, derin bunalımlar, çıkmazlar yaşamaktadır. Hâkim sınıflar arasındaki çelişkiler daha da derinleşmektedir, her şey devrim güçlerinin lehinedir.   Gerilla savaşının savunmadan çıkıp, taktik saldırı, aktif savunmaya girmesi, mevziler kazanması en tabi olanıdır. Toptan devrim, toptan ayaklanmayla bir kerede faşizmin yıkılacağını uman anlayışlar bu gerçeğimizi kavrayamamakta, ya  'geziyle kıyaslama yapmakta, ya da bekleyelim, önce kitleleri örgütleyelim, devrim vakti geldiğinde devrimci ayaklanmayı başlatalım ' hayalci, aslında ne yapacağına hâlâ karar verememenin bugün dışavurumudur. Bu gibi yanlış anlayışlarla bugünden mücadele yürütülmezse eğer, geleceğimize doğru yön veremeyiz, yönlendiremeyiz.

       20.08.2015

45046

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Olgularla gençlik ve gelecek(sizlik)[1]

 

“Gençliğe, yaşlılıktan çok hürmet etmeliyiz.”[2]

Søren Kiergegaard’ın, “Hayatı ileriye dönük yaşar, geriye dönük anlarız,” uyarısının altını çizerek ekleyelim: “Gençlik ve Gelecek(sizlik)” meselesi, sürdürülemez kapitalizm koşullarında çürümenin diyalektiğinden bağışık ele alınamaz.

“Çürümenin Diyalektiği”ne gelince onu da Hilmi Yavuz’un, ‘Yara Şiirleri’ndeki dizelerinden şöyle aktarabiliriz:

“her şey akıyor

her şey akıyor, panta rei ve irin

akıyor kalbimize, senin ve benim;

yazdıkları taş levha üstüne, kirle

Mücadele boyu bir yasam : Schafik Jorge Handal [*]

“Hayır, hiç yenilmedik, çekildik yalnız Ve şimdi olduğumuz yerde Ve ayaktayız Diyorlar ki elbette doğru Kim katılmak istemez onlara.”[1]

Kentin merkezindeki küçücük meydanda kurulan derme çatma kürsüden, çevresinden kendisine laf atanlara, soru soranlara söz yetiştirirken, esprileriyle çevresindekileri kahkahalara boğarken, ona “gerilla komutanı” demeye bin şahit isterdi. Ama öyleydi işte…

Şefik Handal… Ya da El Salvador’daki adıyla Schafik Jorge Handal… 

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda - 2

 

Elimdeki egemenliği son kırıntısına kadar korumak, sürdürmek isteğini arzusunu daha da hırsla taşımaktayım.

Şimdi bazı hemcinslerim beni eleştirecekler, yargılayacaklar, belki de bu ne saçmalama, yolunu şaşırmış ya da olamaz diyecekler. Varsın desinler. Çünkü gerçekler görülmedikçe, kavranmadıkça bu sorunlarımız daha da artarak devam edecektir. İktidara karşı savaş halindeyken kendi iç dünyamızdaki benzer iktidar zaafını farkında olarak ya da olmayarak süregelen tutsaklık devam edecektir.

Yine ve yeniden geldik; BURADAYIZ![1]

“Durgunsa ya da suskunsa insan,

mutlak bir nedeni vardır.

Suskunluğa aldanma,

herşeyin bir zamanı var!”[2]

 

Zorbalığın zulmüyle insan(lar)ın yıldırılmaya, sömürülmeye çalışıldığı her yerde teslim alınamayanlar, diz çökmeyenler, başkaldıranlar hep vardı, var oldu, var olacaktır…

Ayakta alkışlanmayı hak eden Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) gerçeği bunu kanıtladı…

SÖYLEŞİ: Okuryazarlik üzerine[1]

“Bir yazarı okumak, yalnızca

neler söylediğini öğrenmek değildir;

onunla birlikte yollara düşmek,

onun eşliğinde yolculuğa çıkmaktır.”[2]

 

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-2



Yel Degirmenlerine Karsi Savasa Katil; Akima kapilma:Atomu Parcalayacagiz-2

DHF Cevresindeki arkadaslarin 'Cok Partili Sosyalizm' tartismalarina bir katki olarak yayinladigimiz makaleminizin ikinci kismini yayinliyoruz 

Bir kez daha, “Terör” mü?[1]

“Dünyayı fethetmek zorunda değiliz. Bize onu baştan yaratmak yeter.”[2]

Onlar düşlerinin büyüklüğü kadar özgürdür ![1]

“Ji bo bi çav li hev

nihêrtina bi mirovekî re,

divê ku ew meriv be.”[2]

 

Çoğunu tanıyorum; kucaklaştık; aynı ekmeği paylaşıp birlikte umutlandık…

İnebolu (Kastamonu) M Tipi Kapalı Hapishanesi’nden Murat Kur, Hıdır Yıldız ve Deniz Kırbağ’ı…

Sincan (Ankara) F Tipi Kadın Hapishanesi’nden Evrim Konak’ı…

Elbistan (Maraş) E Tipi Hapishanesi’nden Tuğçe Özgül’ü…

Malatya E Tipi Hapishanesi’nden Ali Mükan’ı…

Kürkçüler (Adana) F Tipi Kapalı Hapishanesi’nden Emrah Kalkan, İsa Uğur Erdoğan ve Özer İnal’ı…

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-1


DHF ve MKP cevresinden arkadaslar "cok partili sosyalizmi' tartisiyorlarmis...

Yeni Hınzır Paşalara Geçit Yok!

Bir kez daha asimilasyon ve Hınzır paşalar konusunda hem Alevi toplumuna, hem de Alevi örgüt yöneticilerine seslenmeyi, Aleviliğe yönelik asimilasyon operasyonunun bizzat devlet eliyle güçlü bir şekilde devam ettirilmesinden ötürü bir gereklilik olarak hissediyorum.   

Soru(n)dan Çözüme Kadın(lar)

“Selam olsun bizden önce geçene / Selam olsun dosta, hasa, çile çekene / Selam olsun dayanana, düşene / Yüreğim yürektir, bakma gözüm yaşına.”[1]

“Kadınlığın tarihi, dünyanın gördüğü en büyük zorbalığın tarihidir,”[2] der Oscar Wilde. Haklı.

Sayfalar