Çarşamba Nisan 30, 2025

Devlet Kürtleri Öldürürken 'KCK 'yı Uysallaşmaya Çağırmak’ ne anlama geliyor?

  Geçmişten günümüze  demokrasi güçleri arasında  iki yol , iki bakış açısı , iki çizgi ,, iki ayrı ideolojik dünya görüşü  arasında mücadele kıyasıya devam etmektedir. Stratejik  ve taktik mücadele biçimleri üzerinde  belirlemeler yapılır, politik hat  hatlar belirlenir. Ona uygun  döneme uygun çağrılar yapılır. Buraya kadar her şey normal. Çünkü her grup ve birey  kendi dünya görüşünü açıklamakta özgürdür.  Farklılıklar anlamında bunda bir sakınca yoktur, olmaması da gerekiyor. Demokrasi ve sosyalizm güçlerini diğer gerici -faşist güçlerden ayıran en temel özelliklerden  birisidir.

   Tabi ki, emperyalizme, faşizme karşı yürütülen demokrasi ve bağımsızlık mücadelesinin içinde bulunduğu durum, düşmanın durumu  bölgemizin durumu her yönlü iyi değerlendirilmelidir. İçerisinde bulunduğumuz objektif ve sübjektif durum iyi okunmalıdır. Eğer ki, iyi okunma olmazsa  her iki yönlü yanılgıda yenilgiye ve yıkıma götürebilir  demokrasi güçlerini.

  Tamda bu noktada, hele ki savaş   şartlarında (bugün bölgemizde ve ülkemizde fiili savaş  koşulları uygulanmaktadır.)  Yapılan çağrılar daha da ciddiyet  göstermektedir. İyi bir entelektüel olabilirsiniz, iyi bir yazar -yorumcu, tahlilci de olabilirsiniz. Ama bir savaşın strateji  ve taktiklerini belirlemek akıl hocalığı yapmakla olmaz, olmuyor da. Yapacağınız çağrı  KCK 'yi hele ki düzene adapte etmek, reformist bir platformda edilgen hale getirmek olur ki  niyet ne olursa olsun bu  Kürdistan  devriminin yolunu saptırmaktır. Ve   Kürdistan  devrimini geleceği belirsiz olan  bir tarihe ertelemek, sınıf uzlaşmacılığını  esas almak olur ki , işte 'demirden  kapılar 'çelikten suyunu almadığından çürümüş  olur  geleceğimizin yönünü , yolunu saptırır. O zamanda  entelektüel söylem  soyut kalır, gerçekle bir bağlantı kuramaz.
  Burada durumdan vazife çıkarmanın bir  anlamı  yoktur.   Sübjektif niyetle gerçek çakıştığında  her kim olursak olalım, sükût olmayı bilmeli, akıl hocalığına soyunarak  ukalalık yapılmamalı. Savaş koşullarında  yaşanan şartlar  bilinmeli ki olağanüstü bir durumdur. Dışarıdan yol göstericilikle olmuyor anlık politik tavır ve pratik eylemlilik gerektiriyor. Kalkıp  grev kırıcılığa soyunmanın   Kürtleri düzene adapte ederek  ehlileştirmeye çalışmak   Kürdistan devrimine niyet ne olursa olsun çelme atmaktır. Bu teslimiyetçi teorilerin yenilir içilir bir tarafı kalmadı. Tarihin çöplüğünde  bir taraf durmakta yer yer demokrasi ve devrim güçlerine karşı kullanılmaktadır.

   Günümüzde  Ortadoğu, Kürdistan  ve  Türkiye’de  yönetenler  eskisi gibi yönetemez durumda, yönetilenler artık kendilerini yönetenleri istememekte, köklü bir hoşnutsuzluk    göstermektedirler. Eskiye oranla sübjektif  güçlerin durumu daha iyi ve örgütlü  hatta toplumun önemli bir kesiminin desteğini almaktadır. Antiemperyalist, anti sömürgeci ve antifaşist  güçlerin örgütlülüğü ve birlikte ittifakları ciddi  ilerlemeler  gösteriyor. Bu gayet açık  ve nettir. Bu gerçeği görmemek  Kürdistan ve Türkiye devrimine  sekte vurmaktır. Devrimci silahlı güçlerin önüne set çekmektir. Bir anlamda Türk faşist devletinin  istediği rotada hareket ederek düzen sınırları içerisinde  ehlileştirilmektir. Bunun adı devrim güçlerini tasfiye etmektir.

Savaş siyasetin  başka araçlarla devam ettirilmesidir. Demokrasinin bütün şartlarının yok edildiği, var olan demokratik hak ve özgürlüklerin  kırıntılarının dahi yok  edilerek , 'kırk katır mı yoksa kırk satır mı' diyerek faşist devlet mantığının hâkim olduğu, dayatıldığı bir noktadayız.  Açık ki, siyaset yapmanın bütün yolları kapatılmıştır. Siyaset sanatı burada yeni duruma ve döneme müdahale ederek taktik değişikliğe gider. Siyaset yapmanın bütün yolları tıkanıyorsa  düşmanın  istediği  platform da yer alınamaz. Baş  düşmanlarımızın anlayacağı dilde   mücadele şekillerine başvurmamız gerekmektedir.  Buda siyasetin  şiddet yoluyla devamı anlamına gelmektedir. Kriz  döneminde  siyasi, iktisadi, toplumsal  ve yönetsel   çarkın  artık yürütülemeyeceği  ortaya çıkan bir  gerçekliktir. Burada  devrimcilerin  görevi devrim yapmayla  karşı karşıya  geldikleri gerçeğini  ortaya çıkmaktadır.

   Tamda bu   önemli  siyasal, politik manevrada tasfiyeciliğe, teslimiyetçiliğe, devletin dayattığı yasalcılığa ,'ateşkesi gerilla yapsın, geri çekilsin, zorunlu kalmadıkça eylemler yapmasın ' mantığına açık tavır alınmalı, bu uzlaşmacı, reformist  -teslimiyetçi anlayışlar mahkûm edilmelidir.

Faşizm sana her türlü zulmü, katliamı, baskı ve  köleliği  müstahak görecek  ve sen buna razı olacaksın, bunun adı da 'yasal alanda kazanılan mevzileri  koruma ' olacak. ' Demirden kapılar' kendini akıllı, kendi dışındaki devrim güçlerini  geri zekâlı sanmaktadır. Bu nedenle olacak ki, KCK içerisinde sorun yaratmaya çalışmakta, KCK’yı bölme, parçalama, kendi aklıyla 'yönetmeye' çalışmaktadır.  Bilinmeli ki, o çokbilmişlik dönemi kapandı. Artık savaş içerisinde enginleşen  hiçbir  devrimci güç  buna müsaade etmez ve pirimde vermez.

KCK Bugünkü duruşuyla devrim ve demokrasi  mücadelesinde önemli sıçramalar yaratacak konumdadır. Marksistlerin, Maoistlern bu mücadele içerisinde tam bağımsızlık  ve demokrasi mücadelesini  yükseltmek için   sınıf mücadelesinin denizine tüm benlikleriyle atılmaları, üstlerine düşen görevleri layıkıyla yerine getirmelidir.

 

47933

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Devlet Kürtleri Öldürürken 'KCK 'yı Uysallaşmaya Çağırmak’ ne anlama geliyor?

PARTİZAN: 7Haziran'dan 1 Kasım’a değisen kosullar ve seçim tavrimiz

7 Haziran seçimleri bir nevi geçersiz sayılarak, 1 Kasım’a işaretlenen yeni bir seçim süreci başlamış durumda. 7 Haziran seçimi, sistemin politik krizine çare olmak bir yana yeni krizleri de yanına alarak “yeniden bir seçime” doğru evrilmiştir. 7 Haziran sonrası Türk hakim sınıflarının hükümetteki kliği AKP, seçimden istediği sonuçla çıkamamanın ve zayıf düşmesinin yarattığı sonucu bertaraf etmek için, kendi iç çelişki ve yarılmalarını da büyüterek, tam da 12 Eylül anayasasından aldığı yetkilerle seçimi yeniden örgütledi.

Görünürde olan ve gerçek:Osman Tiftikçi

Türkiye’de olan biten her şey bir kişiyle, bu kişinin hırslarıyla açıklanır oldu. Öyle bir hava yaratıldı ki, sanki AKP devrilse, T. Erdoğan da köşesine çekilse, Türkiye güllük gülistanlık bir ülke olacak. Örneğin Kürt meselesi çözülecek, Türkiye Ortadoğu pisliğine bulaşmayacak, Kürtler, azınlıklar, kadınlar, işçiler, gençler için basın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü olacak. Sol, devrimci demokratik güçler istedikleri yerde, istedikleri gibi gösteri, yürüyüş, miting yapabilecekler. Sünni İslam’ın devletin resmi dini olmasına, diğer inançların ezilmesine, horlanmasına son verilecek.

Kürdlere neden direniyor diye sormak, HDP’ye bu bahane ile saldırmak alçaklıktır!

 Dünyanın hiçbir yerinde ezilenlerle -ezenler kardeş olmadılar, olamazlar, olmayacaklar. Ezenler egemenleri temsil etmektedir. Devlet egemenler için var olmuştur, onların egemenliğini korumak, servetlerini güvence altına almak için var edilmiş kutsallaştırılmaya çalışılmıştır. Diğer ulusları kendi egemenlikleri altına almak, sömürgeleştirmek için oluşturdukları silahlı ordularını, polisini, istihbarat güçlerini egemenlikleri altına aldıkları halklara baskı aracı olarak kullandılar, kullanmaya devam etmektedirler. O sebeple, Kürdistan milletinin direnişi meşru ve doğrudur.

   

“Katliamdan kaçan mültecilerin insanlık dramına sessiz kalmayalım”

Savaştan ve katliamlardan Batı Avrupa’ya göç etmek zorunda kalan mültecilerin insanlık dramına sessiz kalmayalım

Afrika'daki ve Ortadoğu'daki işgal ve iç savaşlarda yüz binlerce insan hayatını kaybederken, bir o kadar insan ise, geleceğinden emin olmayan bir çaresizlik içinde bekliyor.

Kapıtalizmin ölümü

Dünyamızda yaşananlar, kapitalizmin kaosu ve onun yarattığı ağır toplumsal dramdır. Karaya vuran minik göçmen bedenleri, sınır telörgülerine takılan çocuk yürekleri, denizde boğulan insanlık ve dalgalar arasına karışıp duyulmazdan gelen çığlıklar, kapitalist sistemin kaçınılmaz bir sonucu olduğu görülmediği sürece; daha yüzyıllarca bunları tekrar tekrar, ama daha fazla acılar katılarak yaşanacaktır.

ATEŞ ALTINDAKİ KÜRDİSTAN :Umut Munzur

Devletin AKP eliyle başlatmış olduğu “süreç” 7 Haziran seçimleri sonrasında Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle buzdolabına kaldırılmıştır. Süreç bitmiş değil fakat dondurulmuştur. Gelişmelere bağlı olarak yeniden fırına verilmeyi beklemektedir. Bu haliyle beklemede olan “süreç” yeni bir “süreci” doğurmuştur. “Yeni süreç” topyekün saldırı ve yıldırma politikalarıyla hayata geçirilmek istenmekte, Kürt Özgürlük Hareketi’nin kazanımlarına ket vurmayı mümkünse bu kazanımları yok etmeyi hedeflemektedir.

Bu çocuğa iyi bakın, hepimiz suçluyuz!

Sermaye gruplarının çıkar ve kârları uğruna çıkardıkları savaşlara sessiz kalmakla yaşanan ölümlerden hepimiz sorumluyuz. Sabah haberleri izlediğimde karşıma dünya güzeli, tertemiz, bütün kötülüklerden uzak masum üç-dört yaşlarında bir çocuğun sahile vurmuş ölü bedeninin yüzüstü yatık haliyle karşılaştım. Önce bir şaşkınlık sonra bir acı tüm bedenimi kapladı. Gözyaşlarımı tutamadım. Yüreğimi yakan bu görüntü tüm insanlığa, kendine insanım diyen ama geçmişini unutan, yaşadığı acılara sünger çeken, ortaya çıkan insanlık dışı bu zulme sessiz kalanlara avazım çıktığı kadar küfür etmek geldi.

Faşizm, Seçimler ve Devrimci Duruş

Çok önemli ve kritik bir süreçten geçmekteyiz. Devrimci, ilerici, demokrat, sosyalist, yurtsever  bileşenlerde ciddi bir kaygının yaşandığı açık ve net… Bu tartışmanın ana eksenini 1 Kasım seçimlerine  ilişkin HDP'nin almış olduğu emrivaki   TAVIR  oluşturmaktadır.
    

Duyulmak istenmeyen büyük çığlık: Mültecilik!

Savaş denince insanın aklına gelen ilk şey ölümdür, vahşettir, işkencedir, tecavüzdür, açlıktır, yoksulluk ve açlıktır. Ölümlerden kaçma adına, umutsuzluk içerisinde ölüme umut diye koşmaktır, Savaşlar yalnızca insanları öldürmekle kalmazlar.  Kendi dışında evrende yaşayan tüm canlıları da yok eder, yakar - yıkar.  Atılan bombalar, toplar, füzeler, kimyasal silahlarla evrende yaşayan bütün canlıların doğal yaşam alanları, hakları yok edilir, ortadan kalkar.

    Peki savaşı kimler çıkarmakta, kimler savaşlarda zarar görmekte ve savaşlar kimlere yaramaktadır?

Kartal Bürosu Düştü

Her teslim olmuş ruha baktığınızda onda muhakkak sistemi yücelten sözler... davranışlar... bulursunuz.

Örgütlülerin örgütlüğü örgütsüzlerin çenesini yorarmış derler. Varsın gene de olsun.

Büronu aç ki yüzünü görem. Büronu aç ki yüzünü görem. Sana bir mendil verem. Sana bir mendil verem.

Hava sıcak, toplum gergin,  siyaset çatışmada...

Biraz saygı. Biraz.

Nelere razı edilir hale getirilmedik ki.

Öcalan müdahil olmalı

Sayın Öcalan Türkiye’yi: Sorunu kendi aramızda çözmezsek hegemonik devletler çözer, diye çok kereler uyarmıştı.

Sayfalar