Cumartesi Haziran 15, 2024

Kanlı Maraş’ta kılıç artıkları - Mehmet Söğüt

1978’de kızıl kana boyanmıştı Maraş. Sebebini bilmedikleri bir kinle karşılaşmıştılar. Ellerinde kara ciltli Kuranlar vardı katillerin. Kimileri de cüppeliydi. Sarkık bıyıklardan kan damlıyordu. Tek bir ağızdan tekbir getiriyorlardı: Allah u Ekber.

Asker, polis seyirciydi. Yakıp yıkacaklardı. Talan edeceklerdi her yeri. Ki ettiler de. Sonrasında da pasaport dağıtıp, herkesi Avrupa’ya süreceklerdi. Yaşananlar vahşetten de öteydi. Küçücük çocuklar duvarlara çakılmışlardı. Hamile kadınların karınları deşilmişti. Yetmiş yaşındaki, iki gözü de kör olan Cennet Çimen’in gözleri oyulduktan sonra öldürülmüştü. Katliama karşı direnenler, gizliden bazılarını kaçırıp Pazarcık’ın köylerine dağıtmışlardı. Anasını babasını kaybeden çocuklar, sabahlara kadar çığlık çığlığaydılar. Korkmaktan gözleri pörtlemiş, ölü çocuk yurduna dönmüştü Maraş.

Korku sinmişti. Ve o korkuyu bir daha atlatamadılar.

Katliam bittikten sonra herkes kendi ölüsünü aramaya çıkar. Kimisi yakılmış kemikten ibaretti, Cizre’de de olduğu gibi; upuzun bir hawar kaplamıştı yer yanı. Suçları Kürt ve Alevi olmaktı. Devlet, Dersim’de olduğu gibi bilinçli bir kıyım başlatmıştı. Kafaya takmışlardı bir kere, Maraş başta olmak üzere, tüm sınır şehirlerini Kürt Alevilerinde arındıracaklardı.

Daha 1925’lerde devletin raportörü Hasan Reşit Tankut bölge için şöyle yazacaktı: ‘’Fırat’ın batı yakasında yaşayan Kızılbaş Kürtler, okuma yazmayı çok seviyorlar. Bunlar bir an önce Türkleştirilmeli.’’

İyi meziyetlerimiz bile bize karşı kullanılacaktı. Türkleşmemişti Maraş. Tam tersine Kürt hareketleri hızla yayılmaktaydı. Bu da onları korkutuyordu. Bitmeleri gerekiyordu. Ve gerekilen yapılmıştı. Maraş kana bulanmıştı. Ermeni kardeşleriyle aynı akıbete uğramışlardı.

Katliamdan sonra köylere cesetler defin için götürülür. Pazarcık’ın bir köyünde de iki kayıp verilmiştir. Cenazeleri kaldırmak için imam çağırmak istemezler. Gider Malatya’dan Dede çağırırlar. Defin işlemi bittikten sonra birkaç genç Dede’ye, ‘’Dede, sizin yüzünüzden öldürüldük,’’ derler.

‘’Niye ki?’’ der Dede.

‘’Eğer siz olmasaydınız, biz Alevi kalmazdık.’’

‘’Çocuklar eğer biz olmasaydık, siz o canilerin içinde olurdunuz. Bu da az şey değil,’’ der.

Evet, Maraş’ın Kürt Alevisi asla caniliği kabul etmedi. İnancında cana kıymak yoktu. Bilmedikleri, bu dünyada cana kıyamayanlar hep yem olmuşlardır. Zalimleri can sınıfına sokmamak gerekiyordu. Bunu uzun bir deneyimden sonra bazıları idrak etti ve yönlerini dağlara çevirdiler.

Küçücük bir ilçenin bine yakın şehidi vardı. Ama hala üstlerinde korkunun bulutları dolaşmaktaydı. Kimisinin de iliklerine kadar işlemişti korku. Kürtlüklerinde utanır hale gelmişlerdi. Direnişten kareleri izledikçe şaşırdım. Az da olsa, bir kesimin neden düşman görüldüklerini hala anlayamadıklarını gördüm.

Elbistan ve Pazarcık’ı çok büyük tehlikelerin beklediğini, bölgenin aydınlarıyla çok konuştuk. Yaymak istemiyorduk. Çünkü geride bir avuç insan kalmıştı. Ve hepsinin yürekleri avuçlarındaydı.

Korkulan oldu. TC Pazarcık Ovası’na, bölgenin Kürt nüfusundan çok fazla olan Arap kafilesini yerleştirmek istiyor. Bu yöntemle de İŞİD’çileri yerleştirecekler. Sonrasında kafir ilan edilip, insanlarımızı kesmeye sıra gelecek.

Ya da Pazarcık Ovası’nı terk edecek insanlarımız…

Pazarcık halkı direnmeye çalışıyor. Ama yalnızlar. Ama ürkekler.

Diğer Kürtlerin, Alevilerin, demokratların ve devrimcilerin desteğini bekliyorlar.

Pazarcık Ovası’nda bir avuç kılıç artığı direnmektedir. Ki orası ikinci Çukurova’dır. En verimli topraklarımızdır.

Geç olmadan toprağımızı ve insanlarımızı sahiplenelim.

Mehmet Söğüt 

44152

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Sayfalar