Pazar Haziran 16, 2024

Dersim’den İstanbul’a uzanan bir mücadele

Yaşamını yitiren Cumartesi İnsanları’ndan Güzel Şahin’in Dersim’den İstanbul’a uzanan mücadelesini kızı Meral Nergis Şahin, “Ötekileştirilen kim varsa tereddüt etmeden yanına giderdi” sözleriyle anlattı.

“Kaybedilen her çocuk benim evladımdır” diyerek Cumartesi Anneleri’nin 22 yıldır Galatasaray Meydanı’nda verdiği mücadeleye destek veren ve geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren Cumartesi İnsanları’ndan Güzel Şahin’in mücadelesinin altında kendi hayat öyküsü yatıyor.

Dersim’in Pülümür ilçesinde 1943 yılında dünyaya gelen Şahin (Güzel Ana), 12 yaşına geldiğinde evlendirilir. Çocuk yaşta evlendirilmenin zorluğu ile karşı karşıya kalan Şahin, bütün zorluklara rağmen hayat mücadelesine aralıksız devam eder. 1960 yılında yaşadıkları ekonomik sıkıntılar nedeniyle İstanbul’un Maltepe ilçesinde bulunan Gülsuyu mahallesine eşi ile birlikte göç eden Şahin, burada kendi elleri ile bir gecekondu inşa eder.

Şahin, bu mahallede tanıştığı devrimcilere bütün ekonomik sıkıntılara rağmen inşa ettiği gecekondunun kapısını açar. Gecekonduda dünyaya getirdiği 5 çocuğunu da devrimcilerden öğrendiği yaşam biçimi ile yetiştiren Şahin, o günden sonra haksız ve hukuksuz uygulamalara karşı mücadelesini bırakmaz.

“Hayatımı anneme borçluyum”

Yıl 1992’ye geldiğinde Şahin’in ikinci çocuğu olan Fedai Şahin, İstanbul’da gözaltına alınır. Bunun üzerine İstanbul Emniyeti ve Valiliği başta olmak üzere birçok yere başvuran Şahin, oğlundan herhangi bir cevap alamaz. Gittiği her yerde üstüne kapılar kapanan Şahin, yaklaşık iki hafta çalmadığı kapı kalmaması üzerine oğlunun Kocaeli Emniyeti’nde olduğunu öğrenir. Bir süre gözaltında kaldıktan sonra tutuklanan oğlu Şahin, daha sonra cezaevinden çıktıktan sonra “Hayatımı anneme borçluyum” diyerek, yurt dışına gitmek zorunda bırakılır.

“Kaybedilen her çocuk benim evladım”

27 Mayıs 1995’te kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması için Galatasaray Meydanı’nda Cumartesi Annelerinin eylem başlatacağını duyan Şahin, tereddüt etmeden gelip eyleme katılır. Evladını ve yakınını kaybetmemesine rağmen başlatılan bu eylemde o günden sonra yerini alan Şahin, eyleme katılmasını şu sözlerle anlatır: “Kaybedilen her çocuk benim evladımdır.”

Her hafta Galatasaray’daydı

O günden bu yana bütün zorluklara rağmen her Cumartesi günü, Galatasaray Meydanı’na gelmek için Gülsuyu’ndaki evinden ayrılan Şahin, 22 yıldır sürdürülen bu mücadeleye aralıksız destek verir. Kaybedilen her çocuğu, evladı olarak gören Şahin, 20 Eylül’de tedavi gördüğü hastanede dünyaya gözlerini yumar.

“Herkesin Güzel Anası”

Şahin’i anlatan kızı Meral Nergis Şahin, annesinin herkes tarafından sevildiğini belirterek, “Kim olursa olsun herkese yardım ederdi. Ötekileştirilen kim var ise, kendinden gördüğü kim var ise tereddüt etmeden yanına gider, onunla ilgilenir bir haksızlık gördü mü dayanamazdı. Biz ona Gorki’nin Ana’sını okuduk ve bir süre ona Gorki Ana dedik, ama o sadece bizim değil, herkesin Güzel Ana’sı olarak bilindi, tanındı” dedi. Annelerinin yıllardır vermiş olduğu mücadelenin yeni olmadığına dikkat çeken Şahin, hemen hemen tüm yaşamı boyunca nerede bir hak arama mücadelesi var ise orda olmaya özen gösterdiğini anlattı. 

“Yerim Cumartesi Annelerinin yanı”

Son yıllarda annesinin sağlık sorunları nedenlerinin çoğalmasına rağmen alanları terk etmediğini söyleyen Şahin, annesinin alanlardan kopmaması için sağlığına özen göstermeye de çalıştığını belirtti. Güzel Ana’nın sağlık sorunları artması ile birlikte doktorların evden çıkmasını yasakladığını dile getiren Şahin, “Evde durduğu zaman da üretimden geri kalmıyordu. Kendisini meşgul edecek bir şeyler hep yapardı. Bir gün reçel yapmak için ağaca tırmandı yere düştü. Başka bir gün çatıyı onanırken düştü. Ve ‘Beni bıraksaydın bana bir şey olmazdı. Benim yerim Cumartesi Annelerinin yanıdır’ diyince bir şey diyemedim ve yine ait olduğu yere gitti” diye konuştu.

“Darp eden polise ödül verildi”

Annesinin katıldığı hak arama mücadelelerinde çoğu zaman gözaltına alındığını, darp edildiğini sözlerine ekleyen Şahin, annesi ile ilgili anıları şu sözlerle anlattı: “Bir gün Üsküdar polis merkezine gittim. Gelen herkes ya çocuğunu ya kardeşini soruyordu. Polis, ‘Sen kimi arıyorsun?’ diye sorduğunda ‘Annemi arıyorum’ şeklinde yanıt verince ‘Şuna bak herkes kızını, kardeşini sorar bu anasını soruyor. Anası böyle ise kızı kim bilir nasıldır’ demesinin ardından küfürler etti.

Çoğu zaman polisin yaptığı saldırılarda annem yaralanırdı. Bir başka seferinde ailece 1 Mayıs’a gittik. Şahin ailesi olarak ben dahil 4 kişi gözaltına alındık. Annem bizim yanımıza geldiğinde polis anneme, ‘Evde örgütlemediğin kimse kaldı mı? Onları da gidip alalım’ demesi üzerine annem, ‘Kedi köpek vardı onlar da birazdan buraya gelir, merak etme bizim evde herkes örgütlü, herkes devrimci’ diyerek çekinmeden ve tereddüt etmeden yanıtladı.

Bunların yanında en ilginci ise, 1 Mayıs 1998’de annem polisin şiddetine maruz kalıyor bayılınca tutup bir köşeye atıyorlar. Atıldığı yerden ise başka bir polis gelip onu çekiyor ve bir gazeteci de bu anı fotoğrafladı. Daha sonra bu polise yaşlı kadına yardım ettiği için ikramiye verildi. Annem öfkelendi. Ardından basın açıklaması düzenleyerek, ‘O polis beni kurtaran değil darp edendi’ dedi.”

Yatağının başucunda Hrant Dink

Annesinin kendisini, “Önce dünyalıyım, sonra insanım, sonra Dersimliyim” şeklinde tanımladığını ifade eden Şahin, öldürülen gazeteci Hrant Dink’i çok sevdiğini söyledi. Ermeni halkına ayrı bir sevgisi olduğunu dile getiren Şahin, annesinin yatağının başucunda Hrant Dink’in fotoğrafının hiçbir zaman eksik olmadığını sözlerine ekledi. 

“Her devrimci onun evladıydı”

Güzel Şahin ile birçok kez gözaltına alınan ve birlikte mücadele ettiğini dile getiren gelini Çiğdem Şahin de, 1996’da cezaevlerinde hak arama mücadelesi ile 52 gün süren ölüm orucuna destek olmak için annesinin katıldığını anlattı. Ölüm orucunun kitleselleşmesi ve dışarıda da destek olmak için tartışmaların olduğunu belirten Şahin, “Annem, ‘Onlar benim evlatlarım, onlar aç iken ben tok olamam’ diyerek tereddüt etmeden o da açlık grevine girdi. Herkese direnişi ve mücadeleyi anlatırdı.

Ve zaferle sonuçlanınca en çok onun sevindiğini gördüm. Kendi oğlu ölüm orucunda değildi. Onun için her devrimci onun evladıydı” dedi. 

42061

Hozat, Altun ve Öcalan:Garbis Altınoğlu

Demir Küçükaydın ve Ayhan Bilgen'e Bir Yanıt

(Genişletilmiş versiyon)

Ocak ayında Parti ve Devrim şehitleri üzerine

İnsanlık tarihine alın teriyle emekle, yürekle, bilinç ve çizilen ideolojik güzergâhla yazılırlar. Ve bir daha yüreklerde silinmezcesine kalıcılaşırlar. Orda söz biter eylem başlar, iş başlar, insanlığa adanan, insanın özgürleşme kavgası başlatılır. Bunu kelimelerle ifade etmenin mümkünatı yoktur,

Rober Koptaş yazdı: Öcalan’ın mektubundan beklenen

Rober Koptaş, Agos’taki köşesinde KCK’nin ‘lobi’ açıklamasını yazdı: Kürt illerinde gördüğüm, Hrant Dink’in hatırasına hürmeten Ermenileri el üstünde tutan, iç savaşın etkisiyle de Ermenilerin yaşadığı acılara karşı empati duygusu geliştirmiş bir tavır oldu. Bu ileri duruşa karşın, Kürt siyasi hareketinin temsilcilerinin Ermeni meselesinde daha ikircikli bir tutum aldığı söylenebilir.

Hrant belleğimizde yasıyor...Nazaret Vartanyan

 

Hrant Dink 19 ocak 2007 tarihinde katledildi. Yaşamını mensup olduğu Ermenilerin tarihsel akıbetini kamuoyuna açmaya adamıştı Hrant… Ama Hrant’a tahammül edilemedi… Bundan dolayı Hrant katledildi..

Sevan bu sefer yalnız değil

 

Sevan Nişanyan’ın zekâsına, bilgisine ve hayat görüşüne hayran, onu merak eden biri olarak benim de yolum Şirince’den geçti. Geçen yıl Şirince’ye yaptığım birkaç aylık yolculuğun yaşamımda önemli bir yere sahip olacağını biliyordum, öyle de oldu… Ancak iz bırakan yalnızca Sevan Nişanyan’ın kendisi değildi. Sevan ile Müjde Tönbekici, kamuoyunun onlar hakkında düşündüğünün aksine ve hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim ki şahane bir aile kurmuşlar.
 

“Iyi” Papa mı?

“Yüreğin soğuksa,güneş de ısıtamaz.”[1]

Papa Benediktus’tan (ya da önceki Papa II. Jean Paul’den) sonra Vatikan’da ikamet eden Papa Francesco, “iyi” Papa mı?

Kanımca değil. Papalık kurumunun “iyi”si olmaz/ olamaz. Çünkü orası Vatikan’dır…

Tam da bu noktada Mohandas Karamchand Gandhi’nin, “Çoğunluğun onayı yanlışı doğru yapmaz,” saptamasının altını çizerek, Immanuel Wallerstein’ın, “Katolik olmayanlar kimin Papa olacağını umursamalı mı? Elbette,”[2] saptamasını paylaşmadığımızı belirtelim.

Bu Ne Şiddet,Bu ne Celal?(Yada Gulyabani Kim?)

“İnsan çıtır ekmeği ısırdığında,Kırıklar dolar kucağına,İşte orası umudun tarlasıdır.Ve orada başaklar ağırlaştığında,Sayısız ah dökülür toprağa.”[1]

Şiir şöyle: 

“gencecik cocuklardık/ milyonlar kadardık/ haykırışlarımızla türkülerimizle/ güle oynaya/ Gezi’deydik/ meydanlardaydık.

Gulyabani!/ annelerimizin masalındaydı/ zifiri karanlıktı/ çıktı geldi/ esti gürledi/ BEŞimizi yuttu/ ONİKİmizin gözünü yedi/ yetmedi organlarımızı yedi/ yetmedi/ YÜZlercemizin kolunu bacağını kafasını kırdı/ sakat bıraktı/ kimimizi komaya/ SEKiZBiNden fazlamızı yaralı kodu.

Türkiye'de paradigma değişimi ve "Derin Kürdistan aklı"

Kapitalist dönemin en önemli başarısı kitleleri gönüllü aptallaştırabilmesi, hatta köleleştirebilmesidir.Kendi çıkarlarının nerede olduğunun rasyonel bir analizini yapamadan,kitleler egemen yapının çıkarlarının kendi çıkarları olduğu yanılsamasının etkisinde ömürlerini geçirirler.Seçimlerini bu doğrultuda yaparlar,yeni nesilleri bu doğrultuda yetiştirirler.Hukukun üstünlüğüne inanırlar ve hukuk adı verilen sistem makyajının onların haklarını korumak için varolduğunu zannederler.Halbuki ezenler/ezilenler veya egemenler arası yerel/global çelişkiler suüstüne çıktığında il

Yolsuzluk

2010 yılında Anayasa refarandumu onaylanması için Maltepe meydanında halka hitaben yaptığı konuşmada Başbakan R.T.Erdoğan şöyle diyordu '' merhum Menderes'lerin biz bu yola çıkarken kefenimizi de yanımıza aldık'' dedikleri gibi,''biz kefenimizi zaten yanımızda taşıyoruz'' sözlerini şaşkınlıkla dinledim.Bir başbakan vatandaşlarına ''nasıl böyle bir şey der'' diye düşündüm.Ne yapmış olabilir ki ''kefene'' gerek duyulsun.Bu sözün ne anlam taşıdığını bugün daha rahat anlayabiliyorum.

Beni ve hamile eşimi çırılçıplak soydular!

Dışişleri eski bakanı Coşkun Kırca'nın, Kürt milletvekili K'ye cevap vermek için çıktığı meclis kürsüsünde, "Türkiye'de her Türk vatandaşı Türk'tür. Hepsi Türk'tür. Kendi vicdanınızda bunu hissediyorsanız öyledir; ama kendiniz sapmışsanız o zaman size ancak susmak ve susanlara karşı Türk devletinin gösterdiği sabırdan istifade etmek düşer, daha fazlası değil…"dediği günlerdi.

Hukuk Mu Dediniz?

Güney Afrika Cumhuriyeti'nde, emperyalist bir tekelin çıkarları uğruna maden işçilerinin katledilmesi (16.08.2012)

Burjuvazi ve onu hizmetindeki kalem erbabı; “hukuk”, “adalet”, “hukukun üstünlüğü”, “yargı bağımsızlığı”, “bağımsız Türk mahkemeleri”, “demokrasi” “insan hakları” gibi kavramları çok sever. Her fırsatta bunları dile getirirler. Burjuvaziyi tanımayanlar; “bunlar ne kadar da adalet ve hukuk düşkünüymüş” diye hayret içinde kalır ve alıkışlarlar, kendi zayıf “hukuk düşkünlüklerinnden" ve  zayıf “adaletli” oluşlarından utanır olurlar.

 

Sayfalar