Çarşamba Mayıs 15, 2024

“Zübük devrimci” dedikoducular üzerine

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, bir devrimci durüst olmalı, yalan söylememeli. Düşündüklerini,eleştirilerini,yargılarını açık ve net söylemelidir. Kişilerin arkasında konuşmamalı, eleştirisi veya söyleyeceği birşeyler varsa  muhatabı olan kişilerin yüzüne söylemelidir. Geyik muhabbetlerini yaparken gizli , imalı ,deyim yerindeyse; “sinsice, hin’ce ” iğneleyici laflarla kişiler eleştirilmektedir. Ömrüm boyunca ne bir devrimciye şiddet uyguladım nede uygulayanlara müsade ettim. Her zaman ve her koşulda  karşılarında oldum, teşir ettim. Bazı dönemler bizim gelenekle  yol arkadaşlığı yapanların , hala takıtılı , kinci,kırk yıl önceye müzdarip sanal takıntı yapmalarını zavallı hallerinden anlıyorum.

Ama biz sizi iyi tanıyoruz,kırk yıldır bu geleneğe saldırıyor, Stalin düşmanlığı, Mao düşmanlığı , sosyalizm düşmanlığı yapıyorsunuz. Tamam “deli bizim delimiz de” deli deliliğini bilmezse , saldırganlaşır,şizofreni dünyasında hayali şato kurup , yalanı gerçekmiş gibi , meydanı boş bulmuş tellal vari bögürürse ona mutlaka  bir dakika dur diyen olacaktır.

Gerçeklerle alakası olmayan , bazan da devrimcilerin hatalarından yararlanarak dedikodu yapanlar ,devrimci mücadelede bir bedel ödememiştir. Bir nevi laf gezdirerek,gereksiz dedikodular üzerinden lafazanlık yapmaktadırlar. Kendilerini tatmin etmektedirler.Bunların  devrimciliği çerçiçiliğe benzemektedir. Moda devrimci  varlık sebepleridir. Veya , devrimciliğin şöyle bir kıyısından-köşesinden geçivermiştirler.Hayatları yalan -dolanla üzerine kurulmuştur ki; bu dedikoduları yapanların ezici çoğunluğu öyledir. Bunların çoğunluğu “ayaklı radyo “dur.Türkiyeden alır sanal dedikoduyu ,Avrupa’nın dört bir yana yayarlar. Avrupadan alır Türkiye nin dört bir yanına akıl almaz şekilde hızla yayar ve kendi yalanlarını gerçekmiş gibi başlarlar  savunmaya…Tek sermayeleri budur.

Bu tür insanlar gerçekten tehlikeli kişilerdir. “Kurt sisli havayı sever”miş,bu dedikodu ekibide aynen öyledir. Kulakları  öylesine delik ve duyarlıdır” ki,anında tilki gibi sinyali alırlar, umulmadık şekilde birbirine ulaştırma hünerine sahiptirler. Koku almada üstlerine yoktur. ortak özellikleri yalan, dedikodu , kara çalmadır, bu ortak özellik onları biraraya getiren temel etkendir.Hastalık derecesinde dedikoduyuseverler;”kimin ne yaptığını ,nerde ikamet ettiğini , ne işle uğraştığını ,hangi görüşleri savunduğunu, hangi kariyere, konuma dahil olduğunu” bilirler!… Öyleki , devrimci örgütlerin bilmediklerini “onlar bilirler”.Herbiri adeta “harcanmış telafisi mümkün olmayan  bir deha!…

Sürekli yakınırlar,” haksızlığa uğradıklarını,haklarının yendiğini ,ciddi bir birikime,donanıma sahip olduklarını,binlerce kitap okuduklarını,akademik kariyer ve entellektüel birikimlerinin devrim için kullanmalarına engel olunduğunu, ve daha  ne tür büyük hüner sahipleri olduklarını”söylenip dururlar.Profosyonel meslekleri , yalan söylemek, sanal kurgular üretmek, bilgi ve birikimlerini kötüye kullanmaktadır. En büyük erdemleriyse sahtakarlık olup bu sahtakarlık üzerine yalanlar üreterek Halkı devrimcilere karşı soğutmak, güvensizlik yaymak , devrimcileri desteklemekten vazgeçirmektir. Düşmanın devrimcilere karşı yapamadığı karalama görevini  bilinçli veya bilinçsizce bu zübük kişiler , guruplar bugün üstlenmiş durumdadır.   Bu yanlış anlayışlar aynı zamanda karşı devrime , faşizm’e hizmet etmektedirler. Birçok kere eleştirilerine karşın , aynı yanlış yolu sürdürmekte ısrarcı davranmaya devam ediyorlar. Bu tür ayrık otları hiçmi hiç tükenmeyecektir,temizlendikce yeniden boy verecekler karşımıza çıkacaklar,bunun bilinçinde olmak gerekiyor.

Bunlar kah” militan olurlar,kah dağlarda gerilla” olurlar,kah “parti kadrosu” olurlar,kah ta herhangi bir “partinin  MK üyesi,SB, üyesi “olurlar. Bazan da ,”gerilla komutanı olurlar”,yel değirmenlerine karşı büyükmü büyük savaşlar verdiklerini heryerde bağıra bağıra ifşa ederler… Böyük mü böyük gerilla muharrebelerine  girmişçesine böğüre böğüre  övünmekte, yalanlarına yalan katarak kendi inanmadıklarına , halkı inandırmaya çalışırlar. Bu tür kişilerin geçmişte hangi devrimci örgütte  yer aldıkları pek önemli değildir, bunlar dünyanın neresinde olursa olsunlar  bir şekilde birbirini buluyorlar. Aynı  hamurdan mayaları yoğrulduğundan karekterleri de aynı. Yeri gelir keskin devrimci olurlar,yeri gelir milliyetci olurlar,yeri gelir bölgecilik yaparlar. Bir bakarsın en bağnaz , katı kürt savunucusu , PKKci oluvermiş , diğer gün bakmışsın kürt düşmanı, PKK düşmanı oluvermiş. Bu zikzakları çizen kendileri değilmiş gibi , saman çöpü gibi suyüzüne çıkmayı da iyi bilmektedirler.Bir bakarsın başlamışlar din tacirliği,mezhep tellallığı yapmaya. Eğer ki dikiş tutturdu ve kendine bir çevre edindikleri zaman , başlarlar eski geldikleri mekanlara, yerlere  kara çalmaya. Bir zaman sonra buralarda da dikiş tutmayınca kendilerine yeni yer ve mekanlar aramaya başlarlar.

Oysaki,bu sahtakarların geçmişleride bugün gibi yalanla , sahtakarlıkla,gerçekle alakası olmayan davranış ve söylemlerle doludur. Atar tutarlar mangalda kül bırakmazlar,ama zoru görünce canları tatlıdır, köşeyi döner, ilk onlar sıvışırlar. Sırra kıdem basarlar. Karanlık,sisli havayı severler,fırsatcıdırlar.Sisli havalarda avcılığa soyunurlar Kurt olurlar,sorunları abartarak büyütür,çözülmez hale sokmayı hedeflerler. Bir nevi pravakatörlük yapmaktadırlar. Devrimciler ve halk arasında güvensizlik yaratmaya binbir hile ve entirikayla çaba harçarlar . Hertürlü naneyi yedikleri gibi su üstüne çıkmayı iyi becerirler. Masumiyet pozlarında hiçbirşeyde  haberleri yokmuş gibi pusuya yatarlar. Ne hikmetse gittikleri hiçbir yerde kalıcı olmaz,dikiş tutturamazlar. Bir tür şizofrenik hastalık bünyelerini kaplamıştır. Birgünü diğer güne uymaz.

Tek tek bireyleri yermede,kara çalmada , ardında dedikodu yapmada  kimse ellerine su dökemez. Yanyana gelindiğinde ise sanki “kırk yıllıkdostum”pozlarında  ikiyüzlülük yaparlar. Biz bunları iyi tanıyoruz.

Bunlar ençok’ta sanal alemde-medyada gezinmekte,yazmaktalar. Bazan ;” Orhan Bakır’ la,Cemil Oka'yla, Süleyman Cihan’la, İsmail Hanoğlu’yla faliyet yürüttüklerini, aynı organlarda yer aldıklarını edepsizce, utanmazca yüzümüze baka baka söyleme densizliğine düşmektedirler. Ve , “bilmem hangi eylemleri birlikte yaptıkları”yalanını sahtakarca yumurtlayı veriyorlar. Daha da ileri giderek yüzümüze baka baka , benim kim olduğumu bilmediği halde , benimle veya bizimle örgütsel çalışmalarda bulunduğunu, falanca kişiyi çok iyi tanıdığını yalanını yüzsüzce söyleyebilmekteler. Falanca kişinin ‘ben  olduğumu söylediğimizdeyse işi pişkinliğe vurarak geçiştirmeyi yeğlemekteler. Herbiri ayrı bir muzdarip hastalığa sahipler.
Hatta , karanlık emellerini gerçekleştirmek için  , faşizm tarafından katledilen yoldaşlarımızın,öldürülüşü üzerinde şaibeler yaratmaya çalışılmaktadırlar.. Bu tür ahlaksız,kişiler “çamur at izi kalsın”misali hayali sanaryolar kurmakta , halkımızı,devrimcileri kötülemektedirler. Devrimcilere ve komünistlere duydukları kini bu şekilde kusmayı deniyorlar. Bu tür kişiler içimizde birer ayrık otudur , kesinlikle , devrimcilik kisvesi altında  büyük zararlar halka vermekte,güvensizlik yaymaktadırlar. Bu tür kişiler her dönem tehlikeli ve zarar verici bir özellik taşırlar . Bunların bilinmesi,teşir , tecrit edilmesi  vede deşifre edilmesi devrimci bir zorunluluktur. Bu gibi unsurların ulu orta,yalan yanlış söylemlerine itibar edilmemeli,tolere 

Kısaca özetleyecek olursam ;

– Bunlar herşeyden önce kendilerine güvenmemekte, söylediklerine, yaptıklarına dahi inanmamaktadır. Kendi uydurdukları yalanlara kendileri inanmakta…

-Sürekli oynak ve değişkendirler,bir bakarsın Kemalist oluvermiş diğer gün sosyalist oluvermiş,bir diğer gün kürt ve Kürdistan  savunusunda kimse eline su dökemez,ertesi gün Kürt ve Kürdistan düşmanlığında onu tutan birini bulamazsınız. Herşeyde oynak ve çibiliyet bozukmu bozuktur.

-Aynı zamanda bu kişiler kendilerini de sevmektedir. Herzaman kendileriyle kavga halindedirler.

– Yalan,sanal kurgu,fantazi, karalama  profosyonel meslek olarak bunlar tesçillenmiş kişilerdir. Herşeyin kendileri başladığını, kendileri gidince herşeyin bittiğini …

– Bu unsurlar devrimin rant yiyicileridir, tükenen sermayelerini burjuva rantcılık üzerinden yürütmektedirler.

-En iyi dönemin kendi dönemi olduğunu,tektek harcandıklarını koro halinde söylenip dururlar.

-Birçoğunun yaşamı ve ahlakı duruşu rezilcedir. Haraç-mezat içki sofralarından eksik olmazlar. Devrimi ,devrimciliği içki masalarında o “entellektüel” marifetli tartışmalarıyla “yargılar”,derecelendirirler. Doğruyu yanlışı yanlızca bunlar bilirler!

Kültürel  erozyona uğrayan  bu tipler,renksiz bir kişiliğe sahiptir. Herşeyi bilen , her dalda yetkindir. Edebiyat , felsefe,ekonomi,Sosyoloji vb.bütün konularda en donanımlı ve konuya hakimdir. Kimseler ellerine su dökemez.

-Bu tür insanlar , devrim lafazanlığı yapmalarına karşın devrime zerre kadar inanmamakta, sahtekarlık yapmaktadırlar.

-Halkı sevmemekte , halkı aldatmakta , halkın malına zarar vermektedirler.

-Devrimci örgütlere güvensizlik yaymayı,kara çalmayı meslek edilmişlerdir.
– Bu unsurlarla heryönlü mücadele etmek , ideolojik olarak teşir etmek , devrimci bir görevidir.    

43716

Son Haberler

“Zübük devrimci” dedikoducular üzerine

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sayfalar