Pazar Mayıs 12, 2024

Yeni Bir Yıla Girerken, Kapitalist Sistem

Kapitalizm, insanı, sermayenin değişim ve kullanım aracı haline getirdiğinden bu yana; insan kendi toplumsal sisteminin öznesi olmaktan çıkıp, sisteme egemen olan sınıfın nesnesi haline getirilmiştir. Sermayenin kendi çıkarları için geliştirdiği bu ilişki biçimi ve niteliği, insan ve doğa için yıkımdan başka bir yöntem öngörmemiştir. Kapitalizm bütün vahşiliğini, sermayenin bu ilişkiler niteliğinin içinde üretmektedir. Sermaye ne denli büyüp, çalışanlar (işçiler) ise ne denli sermayenin egemenliği altına girmişse, toplumsal yıkım ve çürümüşlük bir o kadar artmaktadır. İşçilerin karşı koyuşu oranında, toplumda demokratik hak ve özgürlükler yaratılabilmektedir. Bu toplumun insani yanıdır. Bu insani yan, insanın değişim ve kullanım aracı olmaktan çıkıp, kendi toplumsal yapısının hem öznesi hem nesnesi olduğunda, yani sosyalist toplumu kurduğunda gerçekleştirebilecektir.

Kapitalizm, toplumsal bir sistem olarak ortadan kaldırılamadı. Hala hükmünü sürdürüyor. Bu kapitalizmin iyi bir sistem olduğunu ortaya koymuyor. Sistem tüm çürümüşlüğüyle kendini ayakta tutmaya çalışıyor.

İşçilerin ve tüm ezilenlerin isyanı kadar doğanın da isyanı artmış durumdadır. Kapitalist sistemin tahribatını ve yıkımını daha fazla taşıyamaz duruma gelmişlerdir. Doğa ve bozulan ekolojik denge, seller, fırtınalar, büyük kasırgalar ve kuraklıklarla kendi isyanını dile getirken, işçi sınıfı ve demekçiler ise sokaklarda ve iş alanlarında protesto ve direnişlerle ve yer yer büyük çatışmalarla, bu sisteme karşı isyanlarını dile getiriyorlar.

Gazeteler, en zengin 62 kişinin gelirinin dünya nüfusunun yarısından fazla olduğunu yazıyor. Bir kaç yıl önce bu sayı 85 idi. Giderek zenginlik daha az ellerde toplanıyor. Oxfam’ın verilerine göre 70 milyon zenginin geliri, geri kalan 7 milyar insanın gelirine eşitlenmiş durumda. Zenginlik, daha az ellerde toplandıkça, baskılar daha fazla artıyor. Savaş alanları genişliyor, yıkım ve tahribatlar geriye dönüşümsüz bir şekilde derinleşiyor. Bütün kapitalist ülkeler aşırı bir silahlanmaya gidiyor ve emperyalist ülkeler ve emperyalist tekeller arasındaki pazar alanlarını yeniden bölüşüm dalaşı ve savaşı keskinleşiyor, kızışıyor. Emperyalist ülkeler arasındaki egemenlik savaşı kapıyı hızla çalıyor.

Suriye’de savaş “bitti-bitiyor” derken, bir yenisi başlıyor. “Küdüs çelişmesi” bilinçli olarak derinleştiriliyor. ABD emperyalizmi bölgede yeni ve olası daha büyük bir savaşın ateşini körüklüyor. Egemenliğinin giderek zayıflaması, pazar alanlarının daralması ve buraları Rusya, Çin vb. gibi emperyalist ülkelerin doldurmasını kabullenemiyor ve saldırganlığını artırıyor. Bu da emperyalist savaş tehlikesini artıran etmenlerin başında geliyor. “Kuzey Kore” umacası yaratılarak nükler silah halkların tepesinde demoklesin kılıcı gibi sallandırılıyor.

Emperyalistler arası bloklaşmalar ve kutuplaşmalar artıyor. Yeni bloklaşma ve kutuplaşmalar ortaya çıkıyor. ABD, sadece Rusya ve Çin ile çatışmıyor. İran, Türkiye1, Hindistan, Endenozya vb. gibi yeni emperyalist güçler ile de egemenlik alanı daraltılıyor. AB emperyalistleri, ABD’den bağımsız hareketetmenin yollarını arıyor. Kapitalizmin eşitsiz gelişme yasası, bütün hızıyla ilerliyor ve yeni emperyalist güçler, en büyüklerin tahtını sarsmaya devam ediyor. Kapitalist dünyanın egemeni burjuvazi, kendini güvende hissetmiyor. Birbirlerine karşı ölesiye mücadele ederken, işçi sınıfı ve emekçilerin sınıf mücadelesini bastırmada ise birleşiyor, ortak hareket edebiliyorlar.

Bütün kapitalist ülkelerde iç gericileşme hızla gelişiyor. Burjuva demokrasisi ile “ünlenen” Avrupa ülkelerinde iç gericileşmenin ötesinde, bir çok ülkede faşist partiler hükümete gelmiş durumdadır. Burjuvazi, kapitalist sistemin krizini açmak için kitleleri kutuplaştırıcı (dinsel-ulusal) politikaları yürülüğe sokmuş durumda. Özellikle göçmenler üzerinden ırkçılığı ve milliyetçiliği, ayrımcılığı geliştirici bir politika izliyerek, demokratik hak ve özgürlüklerin gaspının politik zeminini hazırlamış oluyorlar. Avusturya, Macaristan, Polonya ve daha bir çok AB ülkesi iç gericileşmenin başını çekerken, Almanya ise hızla bu yönde ilerliyor. Irkçı-faşist partiler giderek kitleselleşiyor. Egemen burjuvazi, anti-komünist söylemi ve baskıları artırırken, ırkçı-faşist partilerin gelişmesine destek oluyor.

Dünyanın en büyük emperyalist ülkelerinde, ABD, Çin, Rusya ve AB’nin önde gelen ülkelerinde ise, çalışanların hakları yok sayılıyor. İşçi sınıfı üzerindeki baskılar artıyor. Çin ve Rusya bu konuda daha saldırgan bir politika izlerken, ABD ise hak gasplarını “her şey büyük ABD için” adı altında yürütüyor.

Kapitalist sistem toplumsal çürümeyi alabildiğine derinleştiriyor. Kapitalist sistemin egemenliği süreci içinde toplumlar hiç bir şekilde “barış” içimnde olmadığı gibi, bundan sonra da olmayacak ve savaş ve sömürünün ağırlaşmasının derinleşmesine koşut olarak kitleler üzerindeki baskılar daha fazla artarak devam edecektir.

Kapitalizm toplumsal kaos ortamını derinleştiriken, sınıf çelişmelerini keskinleşmesini de beraberinde getiriyor. Burjuvazi, ideolojik, politik ve pratik olarak işçi sınıfının sınıf mücadelesini kriminalize etmeye çalışsada, kapitalizmin karşıtı toplumsal bir sistem olarak sosyalizm, güncelliğini dünden daha acil olarak korumaktadır.

İşçi sınıfı ve emekçilerin önünde tek bir seçenek var: Ya kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kuracaklar ya da kapitalist sistemin insanlığı ve doğanın yıkımını acı, yoksulluk ve zulüm altında yok oluşuna tanıklık edeceklerdir. Sınıfın ve insanlığın kurtuluşunun erken ya da geç oluşunu, işçi sınıfının burjuvaziyle olan çelişmesinin diyalektiği etrafındaki mücadelesinin gücü ve ivmesi belirleyecektir.

İşçi snıfı geleceksiz ve çürümüş bir kapitalist sistemi daha fazla üzerinde taşımayacaktır. Burjuvazinin tüm manipülasyonuna rağmen, işçi sınıfının devrimci sınıf bilinci ve sınıf örgütlenmesi gelişmesi kaçınılmazdır. Çünkü, işçi sınıfı ve emekçilerin önünde başka bir seçenek yoktur.

Burjuvaziye karşı, komünist ve devrimci saflarda birleşme, örgütlenme ve tüm haksızlıklara karşı mücadele etmek, geleceksizliği, umutsuzluğu ve belirsizlikleri ortadan kaldıracak yegane devrimci bir yöntemdir.

***

2018 yılı dileğim ve herkesin yeni yılını kutlamam, Hasan Hüseyin Korkmazgil’den bir şiir ile olacaktır.

“toplanın

birleşin

bir olun

acıların şahı gibi gelin üstüme

gelin ve bitsin bu iş,

kayalardan mı gelirsin, bolivyalardan

rio’nun favelalarından mı

ispanyadan mı

vietnamdan mı

zonguldak kömürlerinden mi gelirsin

çukurovalardan mı...

45120

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Sayfalar