Cumartesi Mayıs 4, 2024

“Wernicke Korsakofflular"!! Kim onlar :Ganime Gülmez

“Wernicke Korsakofflular ve Eski Mahpuslar 4. Yaz Kampı’nda Bir Araya Geliyor” başlıklı haberi okuyunca, içimde yine küçücük kır çiçekleri filizlendi.

Bir küçük çocuğun yaz sıcağında dondurma almak isterken, iradesine hükmedemeyip ; “ben de istiyorum” diye çırpınması gibi, ayaklarımı yerlere vurup, “ben de istiyorum” diyerek dalga geçtim kendimle. Kıskançlığımdan, haberi açıp açıp bakmama rağmen okumayı başaramadım. Buluşacak olanları dehşet  kıskandım!

Bu Ağustos akşamında, hele de dün sabahlayıp, hapishaneye mektup yazmanın güzel ağırlığını atmayı başardıktan sonra; yağmur altında yürüyüp-güzel bir ıslanıp kendime gelip, dönüp tarihe cumburlop atlama cesaretimi topladım. Su damlaları, esen rüzgar…beni doğayla buluşturdu; içimde filizlenen kır çiçekleri henüz solmadı! Onlar solup, yenileri filizlenene kadar beklemeyip, hemen oturup yazmak istedim….

Tıpkı geçen yıl ki 2013 Yaz Kampı’nı; Avrupa Sürgünleri sayfasında tesadüfen “Film-Videolar” bölümünde bulup izlediğim gibi yaptım. Kutsiye Bozoklar’ın kitabını açıp; yürüyememenin ne demek olduğunu bilmediğim, ya da “engel” ne demek bilmediğim zamanlarda okuyup-es geçtiğim satırları buldum yine. Onun tekerlekli sandalyede yaşamak zorunda oluşunun ne demek olduğunu anlamadığımıza bir kez daha hayıflandım; “ Bu zor Ağustos gecesinde, yazı yazmak istemiyor canım. Tüm kelepçelerime inat DİZ VURUP ZEYBEK OYNAMAK İSTEMEKTEYİM…Bu gece olduğum safta ve de “bizim” tarafta olmanın sevinciyle doluyum ben. Bu gece YÜREĞİM ZEYBEK OYNAMAKTA SEVDİKLERİMLE. Ve aydınlık bir demet yolluyorum, insanlık onurunu ayakta tutanlara yüreğimin tüm güllerinden”. Ya da; “KULLANABİLDİĞİM sol elimi sedyeden uzatıp yağmura dokundum. Yaşama sevinci doluyordu düşen damlalarla sanki avucuma. Yağmura gülümsedim…”. Ya da; “Geceye bakıyorum. Ay ışığı düşüyor ellerime. Gümüşten bir yol düşlüyorum. YÜRÜYÜP gitsem üstünden, nerelere götürür ki beni?”.

Sonra, Yaz Kampı! Seza, Memik, Ümit Efe, Eyüphan, Fehmi, Analar…son gördüğüm hallerine göre yaşa yaş katmış olsalarda; Çav Bella’yı söylerkenki yüz ifadelerinin aynılığı! Nice yol, zindan, ayrılık, tarihsel yolculukların ardından; nice gidenlerin ardından kalanlar olarak söylenen türkülerin güzelliğine güzellik katılıyor yüreğimde.

Muzo; “vız gelir celladınız, sehpalarınız”, derken hangi tarihleri döküyor bir tanık olarak önümüze..

En yaşlı Analar’a kadar, hepsinin bu türkülerle tek dil-tek yürek konuştuğunu izliyorum. Ne artakalıyor ki yaşamdan, bu güzel-gerçek anlardan başka? Yüreğim sevgiden-özlemden dışarıya fırlayacakmış gibi oluyor. Bu duygulara özlemle, yine dondurma isteyen bir çocuğun çaresizliğindeymişçesine hem hüngür hüngür ağlıyorum, hem de “mutluluk bu işte” diye gülümsüyorum.

Duvara tutunup yürüyen, halay çekerken iki taraflı destek alan(14 yıl sonra ilk kez iki ay önce, halay çekenleri dağıtmadan halay çekebilebilen bir gazi olarak), suya girdiğinde tam hareket edemeyen gazileri izlerken; tüm hücrelerimde, bedenimde-bilincimde atıyor onlar. “Bu dostluğumuz hep kalsın, hepberaber ama..” diyen gaziyi dinlerken, “biz sadece o tarihin özneleri değildik, taşıyıcılarıyız..” diyen gazinin, konuşma engelinden dolayı tam devam edememesinin ne demek olduğunu direk bilmekle dinlerken; yine yaz şimdi dedim kendi kendime.

TİHV(Türkiye İnsan Hakları Vakfı), “Wernicke Korsakoff Sendromu” Almanya’ya ait bir keşif olmasına rağmen; bunun Türkiye’de literatüre geçmesi için çok çok ciddi mücadeleler verdi. Almanya’daki teorik yazılı arşivlere vakıf olan doktorlar, bunun Türkiye’deki Açlık Grevleri’yle görünen versiyonlarını döküme etmek için çok emek verdi, bizlerle paylaşmak için de ellerinden geleni yaptı. Onların tarihe yaptıkları bu katkıya, bir kez daha yürekten teşekkür etmeden geçemeyeceğim!

Tarihler aktı-geçti! Körlere; “görme engelli”, tekerlekli sandalyede yaşamını sürdürenlere sakat değil; “yürüme engelli”, …gibi evrensel birsürü kavramın geliştirildiği nice tarihlere de tanıklık edildi!

Kim bu “Wernicke Korsakofflular” dendiğinde karşımıza; “unutkanlık var mı unutkanlık” sorularıyla karşılaşılan bir hasta muamelesi yıllar boyunca beliriverdi. Çevremizde bu isim, böyle bir kavramla bütünleşti. Bu soru nice zamanlar, ciddi hafıza kaybı ve unutkanlığı olanları; sorudan kaçınabilmek için kan ter içinde bırakır hale geldi. Tarihin hangi parçalarına tanık olunduğuna ve sonrasında tıbbi olarak nelerle yüzyüze kalındığına YABANCILAŞILDI. Çünkü bunların özneleri tarafından topluca süzülmesine-adım adım aktarılmasına imkan olmadı, İMKAN SUNULAMADI!

Her yıl bir 19 Aralık Anması’nı bekleyip, o anda; “Unutmadık, Unutturmayacağız!” diyoruz. Avrupa’da bulunan onlarca Ölüm Orucu Gazisi’ni; “Wernicke Korsakofflu”mu, değil mi acaba diye bir süzüyoruz. Onların tüm geçmişlerine-yani tarihe ve tıbbi gerçekliklerine günden güne YABANCILAŞIYORUZ!

Biliyoruz ki, bugüne-bugünden başlayıp kurtaramazsak; yarını kurtarmamız imkansız hale gelir. Bu yabancılaşmaya dur dememiz gerekiyor. Çünkü Ölüm Orucu Gazileri’nin yabancılaşmaları mümkün olmayan bir tarihsel süreç; beyinlerinin sağlam kalan her hücresinde-bedenlerinin her hareket edişinde ömür boyu sürmeye mahkum(bu konuda tıbbi-bilimsel sayfalarca yazı yazabilirim….).

Kısaca, Sürgünler Meclisi çalışma alanlarından bir tanesi, hem de çok önemlilerinden bir tanesi olarak, “Wernicke Korsakofflular” sıcak bir atmosferde biraraya getirilip; en azından, sadece bu tıbbi tanıyla tanımlandığımızda neler düşündüğümüzü, bunun nasıl olması gerektiğini, neler yapabileceğimizi süzebiliriz-süzmek zorundayız. Ardından tıpkı Türkiye’deki gibi, hem de burada daha fazla olanak içende yaşarken; bu gaziler sadece devletin sunduğu-sunmadığı çözümler içinde BOĞULMAYA TERKEDİLMİŞLİKTEN döndürülebilinir. Onların “kendi mayalarına” uygun üretime seferber olabilmelerine, üretmekle tekrar hayata dönebilmelerine; TARİHE HAYAT VEREBİLMELERİNE su taşınabilir…

Bunların tarihsel bir zorunluluk olduğuna inanıyor muyuz? Vaktimizi-emeğimizi biraz da olsa buna yoğunlaştırmamız gerektiğine inanıyor muyuz? Ben her “2013 Yaz Kampı” görüntülerine, küçücük ama pırlanta kadar değerli bu örneğe baktığımda, yürekten inanıyorum buna; hem de bu tarihsel zorunluluğu yerine getirme isteğinin heyecanıyla, yüreğim dışarıya fırlarcasına!

“Sahiplenecek bir geçmişimiz ve hayal edilecek bir geleceğimiz olduğunu bilmek, umutlu bir sevinçtir. Yolumuz umutlu sevinçlerden, güvenle örülmüş sevgilerden, kolektif kavgalardan geçiyor”.-Kutsiye Bozoklar, “Güven” başlıklı yazısından-

23 Ağustos 2014

88109

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Sayfalar