Salı Nisan 30, 2024

"Uyuşturucu Hazır Taslaklar" ve Devrimci Eğitim…

Yaşadığımız coğrafyanın sosyal, siyasal ve ekonomik çelişkileri ezilenlerin dünyasını dev bir bataklığa döndürürken, fabrikalarda işlenen, madenlerden sökülen ve günden güne biriken emekçi sınıfların ve ezilen ulusların mücadelesi, heybesinde önemli ve kritik bir sorunlar yığınını da barındırmaktadır.

Devrim dediğimiz o büyük alt üst oluş için gerekli objektif şartlar her geçen gün daha nitelikli anlamda açığa çıkmaktadır. Parçası olduğumuz coğrafya, ekonomik resesyona doğru gitmekte, işçi sınıfı ve emekçilerin ekonomik hayatı günden güne sefalete sürüklenmektedir. Ortadoğu tarihinin en kanlı alt üst oluşlarından birisine şahit olmakta ve cihatçı faşist çetelerin saldırıları karşısında bölge halklarının ulusal ve dinsel kimlik temelli yürüttükleri mücadeleler bölgede emperyalist hedeflerin çarkına çomak sokmaktadır.

Peki, tüm bu çelişkiler yığını içerisinde, çelişkiyi örgütlemek ve başka bir uzamda bir toplumsal dönüşümü üretmek adına yola çıkanların bu realite karşısındaki durumları ne denli hazırlıklıdır? Zira devrimci öznenin müdahalesi, nesnel duruma dair gelişimin kaderini temelden belirlemektedir. Bu sebepledir ki, devrimci öznelerin bahsettiğimiz somut olgu ile ne düzeyde ve hangi biçimlerde bağ kurduğu, kendisini emekçi sınıfların ihtiyaçlarına göre nasıl dizayn ettiği sorunu, esas itibari ile devrimde ne denli ısrarcı olduğu sorunudur.

Bu temelde TDH'ın karnesinin, neredeyse 50 yıllık mücadele geçmişinin nice değerli birikimine, ödenen onlarca bedele rağmen ete kemiğe bürünmüş bir devrim hareketine dönüşememesine şahitlik ettiğini en baştan belirtmek gerekmektedir.

Yazı özgülünde tartışmak istediğimiz başlık, tam da bu sorunlar yığınına ve bunların pratik görüngüleri olan kavrayışta dogmatizm ve pratik çalışmada düşülen bürokratizm hastalıklarının kaynaklarına dairdir. Bu kaynaklardan birisi olarak devrimci eğitim sorununu tartışmak, bahse konu yetmezliklerin giderilmesi açısından ihtiyaç dahilindedir. Zira güçlerin eğitimi ve teorik-ideolojik-örgütsel anlamda yetkinleştirilmesi sorunu, yürüttüğü politik faaliyet ile gelişecek olan her hareket için daima günceldir.

 Teorik ve Politik Eğitim…

Bu noktada akıllardan çıkartılmaması gereken şey devrimci eğitimin, sadece bir nitelik arttırımı meselesi değil bir yetkinleşme, sürecin ve sınıf mücadelesinin ihtiyaçları dahilinde ve bu olguyla geliştirici bir bağ içerisinde ele alınması sorunu olduğudur. Bu temelde devrimci eğitim, kadroların teorik birikimin artırmanın, politik kabiliyetini geliştirmenin, örgütsel olarak yetkinleşmenin ve kültürel olarak dönüşmenin kaynağı olan her araç ve biçimde üretilebilir.

Bu temelde TDH özgülünde tartıştığımızda teorik ve politik eğitimin, devrimci eğitimin diğer başlıklarına göre daha önemli bir yetmezlik alanına işaret ettiğini baştan belirtmek gerekmektedir. TDH'ın bütünlüklü ve sistematik müdahalelerden ve kadro okulları vb. pratiklerden ziyade genel yöneliminin kadroların teorik gelişimini "pratiğin öğreticiliği"ne havale etmek şeklinde olduğunu açıkça söyleyebiliriz.

Problemli ele alışın ilanı olan bu tutum, temel anlamda devrimci teori ile devrimci pratik arasındaki diyalektik ilişkinin ve teorinin pratik karşısındaki rehber misyonunun reddi anlamına geldiği ise açıktır. Dünya devrim deneyimlerini ve Marksizm’in politik yöntemini öğrenmek; bunun rehberliğinde politik faaliyeti üretmek ve sınamak, bir yönelim olarak devreye girmedikçe yerini kavrayışta dogmatizme ve faaliyette dar-pratiğe ve gelecek tahayyülünden uzaklaşarak günü kurtarmaya hapsetmektedir.

 Örgütsel eğitim ve kültürel dönüşüm

Devrimci eğitim sorunu, esas anlamda bir kadro yaratma ve devrimi gerçekleştirecek örgütlülüğü inşa etme, bunu geliştirme sorunudur. Bu da devrimci eğitim başlığını hem örgütsel eğitim ekseninde hem de devrimci kimlik ve kültür ekseninde geliştirmeyi koşullamaktadır.

Bu temelde belirtmek gerekir ki; devrimci örgüt devrim tahayyülünün inşacısı olarak kendisini işçi sınıfının, ezilen ulus, cins ve kimliklerin öncüsü şeklinde örgütlemek zorundadır. Bu rol, bir önderlik misyonu edinmeyi ve buna uygun devrimci kadro gerçekliğini ve devrimci kimliği üretmeyi koşullar.

TDH özgülünde kadro gerçekliğinin güncel tablosu ise pratiğin yarattığı zorluklara karşı yeterli dirençten yoksun, örgüt içi düşensel yaşamda ve ideolojik-politik çalışmada cansız ve tüm bunların sonucu olarak sınıf hareketinin ihtiyaçlarına göre biçimlenmekten uzak bir yapıya işaret etmektedir.

Bu noktada ise, sorunu doğru koyarak sürekli olarak kadroları bu temelde sevk etmek, uygun araç ve yöntemleri devreye sokmak, eğitim programları ve kadro okulları uygulamak ise tam da örgütsel önderlik görevidir. Ki açıktan belirtmek gerekir ki, TDH gibi neredeyse yarım yüzyıldır mücadele sürdüren bir geleneğin tarihsel süreç boyunca somut bir devrim hareketini yaratamamasının temel sorumluluk noktası tam da bu önderlik etme misyonunu oynayamayanların problemidir.

Bu yetmezlik alanı, devrimci kültür ve kimlik olarak tariflenen vasıfları da silikleştirmekte, devrimci adanmışlık, fedakarlık, halka ve yoldaşlara bağlılık vb. değerler geçmiş tarihin hikayeleri olarak kalmaktadır.

Müfreze olmada seferberlik çağrısı…

Tartışmayı toparlarsak eğer, devrim denen o büyük alt üst oluş süreci, onu bugünden üretenlere ihtiyaç duymakta, sınıf mücadelesinin dinamiklerine uygun örgütlülükleri ve emekçi sınıfları peşinden sürükleyen kadroları koşullamaktadır. Ancak tüm bunlar temelde bir nitelik sorununa işaret etmektedir ve Dimitrov yoldaşın ifadeleri ile "çalışmamızı uyuşturucu hazır taslaklardan, zararlı medresecilikten kurtarmak", güncelin yasalarını dogma ve kör ısrarın üstünde egemen kılmayı, tüm bunlar ise devrimci eğitimin önemini kavramayı bize emretmektedir.

Tekrar etmek pahasına belirtelim; doğru devrimci pratik doğru politikalar ve önderlik ile mümkündür. Ancak bunların gerçek olması nitelikli kadroları ve pratiğin tıkanıklığını açacak Marksist anahtarı gerekli kılmaktadır. Öyleyse TDH açısından bu temelde devrimci eğitim sorunu esaslı bir görev olarak karşımızda durmakta, Kadro okulları, okuma seferberlikleri, pratik karşısında eleştirel tutumun geliştirilmesi ve örgüt içi canlı siyasal ortamın üretilmesi gibi ihtiyaçlar somut kadro politikalarına dönüştürülmeyi beklemektedir.

(Bir Partizan

49677

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

NEWROZ ATEŞİ!

 

Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.

İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.

"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY

 

Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...

Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...

AYDIN(LAR) VE AYDINIMSI(LAR)[*]

 

“Alev, başka şeyleri aydınlattığı

kadar aydınlatmaz kendini.”[1]

Dört yanın “aydınımsı(lar)” diye ifade edilebilecek bir yabancılaşma/ deformasyon tarafından kuşatıldığı kesitte, Demba Moussa Dembélé’nin, ‘Samir Amin: Ezilen Hakların Sömürülen Sınıfların Organik Aydınları’[2] başlıklı yapıtı, “dünya aydın bakışı”nın yanıtı gibidir sanki…

KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK

 

ŞOVEN GERİCİLİK DALGASINA KARŞI KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK VE ANLATMAK[1]

"Çocukluk saflığını kaybetmeyen

insana büyük insan denir."[2]

 

I) İbrahim Kaypakkaya'dan söz etmek; Onu anlamak ve anlatmak kolay bir şey değil; hatta çok zor; öncelikle bunun altını çizerek başlayayım konuşmama...

Önce bir soru: İbrahim Kaypakkaya öldü mü? İçinizde buna "Evet" diyen var mı? Olduğunu zannetmiyorum; ama varsa ne yazık...

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -3

 

Kolombiya’da Gerilla Örgütleri: ELN,  ELP ve M-19

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -2

 

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP* -1

 

“Ya bedel ödeyerek özgürlüğü fethedeceksin,ya da onsuz yaşamaya razı olacaksın” Jose Marti

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

 

HAVUÇ AYDINLAR (MAYALARIN ANISINA)

 

Burjuvazi, kendi sistemini “ilerici” ve insanlığın sahip olabileceği “en iyi toplumsal sistem” olarak tanıtmaya devam ediyor ve bu sistemi savunanları, bu sistemin sürdürülmesinin teorisini yapanları da toplumun karşısına “aydın” olarak çıkarıyor. Elindeki devletin baskı gücünü ve üretim araçlarına sahip olmanın getirdiği tüm avantajları kullanarak;  burjuva ideolojik manipüle araçlarını her saniye, her saat topluma empoze ediyor.

Sayfalar