Pazartesi Mayıs 20, 2024

TKP/ML KADIN KOMİTESİ | “Bizi yenemeyeceksiniz! Ya kazanacağız! Ya kazanacağız!”

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle bir açıklama yapan TKP/ML Kadın Komitesi, “Bizi yenemeyeceksiniz! Biz hep vardık ve de var olacağız! TKP/ML Kadın Komitesi olarak devrim mücadelesinde fiziken yitirdiğimiz ve de erk-eklerin tahakkümü altında her ay onlarcası katledilen tüm kadınlar adına söz veriyoruz: Ya kazanacağız, ya kazanacağız! Ya zafer, ya zafer!” dedi. Elimize e-posta yoluyla ulaşan açıklamayı 8 Mart vesilesiyle olduğu gibi yayınlıyoruz:

BİZİ YENEMEYECEKSİNİZ! YA KAZANACAĞIZ! YA KAZANACAĞIZ!”

Kadının tarihi yalnızca ezilmenin, sömürülmenin, ikinci sınıf olarak görülmenin, şiddete uğramanın tarihinden ibaret değildir. Bu tarih aynı zamanda isyanın, direnişin, mücadelenin, bedel ödemenin ve ödetmenin de tarihidir. Ve biz TKP/ML Kadın Komitesi olarak, mücadelenin, direnişin en ön saflarında olan kadınların izini takip ediyor, geleceğe yeni izler bırakıyor ve devrim yürüyüşünü zafere ulaştırmak için BİZ DE VARIZ diyoruz…

İsyan ve direniş tarihimizin en önemli sayfalarından biridir kuşkusuz ABD’nin New York kentinde, ağır çalışma koşulları, uzun iş günleri ve buna karşın çok düşük, evet, erkek işçilerden de düşük ücretlere karşı kadın dokuma işçilerinin 8 Mart 1857 tarihinde ayağa kalkışı.

Kadın direniş takviminde bir başka sayfa ise 8 Mart 1908‘i gösterir. Bu sayfada, ABD’de Manhattanlı iplik işçisi kadınların 8 saatlik iş günü başta olmak üzere çeşitli taleplerle direnişe geçişi yer alır.

Ve yine aynı gün, yani 8 Mart 1908‘de bir başka ABD kentinde New York’ta dokuma işçisi kadınlar da direnişe geçmiştir. On binlerce işçinin “çalışma koşullarının düzeltilmesi, 10 saatlik iş günü, eşit işe eşit ücret” talebiyle başlattıkları grev, kapitalistlerin en vahşi saldırılarından birine maruz bırakılırken, direnişteki bir fabrikada çıkan yangında 129 kadın işçi yaşamını yitirir.

Kapitalistler o fabrikada yananın sadece işçilerin bedeni olduğunu düşünür, ancak yanan işçi kadınların küllerinden doğacak anka kuşlarını hesaba katmazlar. Nitekim Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin’in önerisiyle, 26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonal’e bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda bu direnişlere atfen 8 Mart, emekçi kadınların günü olarak kabul edilir. Yani dokuma işçilerinin yanan bedenleri emekçi kadınların elinde bir mücadele meşalesine çevrilir.

Enternasyonal proletaryanın mücadelesinin en önemli günlerinden biri olarak 8 Mart’ın meşalesi 108 yıldır kadınların ellerinde güncellenerek harlanıyor, sömürü sistemine ve patriarkal zincirlere karşı sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz bir dünya umudunu geleceğe taşıyor.

Ekonomik kriz, OHAL ve savaş günlerinde 8 Mart…

Bu yıl 8 Mart’ı başta parçası olduğumuz Ortadoğu toprakları olmak üzere emperyalistler ve onların yeminli uşaklarının tüm dünya üzerinde yeniden kurmaya çalıştıkları kanlı oyunun ağırlığı altında karşılıyoruz. Bir yanda 2008’den bu yana tüm pansuman önlemlerle ve işçi sınıfı ile emekçilerin sömürüsünü artırmakla içinden çıkmaya çalıştıkları ekonomik kriz, bir yanda bu krizin de tetiklediği politik açmazlar, diğer yanda kartların her gün yeniden karıldığı, tüm aktörlerin doğrudan sahaya girdiği Suriye’deki savaş tüm dünya halklarını tehdit eden boyutlarda bir sürecin kapılarını aralıyor.

Ülkemizde ise 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen askeri darbe girişimini “Allah’ın lütfu” olarak kullanan R. T. Erdoğan/AKP iktidarının artık olağanlaşmış Olağanüstü Hal rejimi kendilerine koşulsuz biat etmeyen her kesime karşı baskı politikalarını yaygınlaştırıp derinleştiriyor, ülkeyi adeta bir halk hapishanesine dönüştürüyor. Erdoğan/AKP iktidarının ülke içindeki devlet terörü, Suriye’de işgale dönüşüyor, en son Efrîn işgal saldırısında olduğu gibi Ortadoğu halklarının kanıyla ömrünü uzatmaya çalışıyor.

Ama bunların hepsi iktidarlar cephesinde yaşanan gelişmelerdir. Madalyonun diğer yüzünde ise baskının, şiddetin, zulmün olduğu her yerde olduğu gibi direniş ve mücadele var. Ülkede OHAL’in saldırı ve tutuklama terörüne karşı alanları “herHALde direniyoruz” diyerek terk etmeyen kadınlar var. Sokaklar kadınlar ve LGBTİ+’lar için her geçen gün daha güvensiz hale gelirken, evlerine kapanmayan kadın ve LGBTİ+’lar var… Kanun Hükmünde Kararnamelerle işten atılan on binlerce kişinin sesi olan ve ölümüne direnen Nuriyeler var… Türkiye Kürdistanı’nda özyönetim direnişi sürecinde olduğu gibi yaşamını, toprağını savunan, özsavunma hakkını halkını savunmaya yükselten militan kadınlar var… Rojava’da Kobanê, Reqa ve en nihayetinde Efrîn’de DAİŞ, ÖSO vb. çetelerin ve Türk devletinin işgal saldırılarına karşı bedenini kalkan yapan Arinler, Avestalar var… Evinin bahçesine girerek gaz bombası atıp, evin pencere ve camlarını kıran İsrail askerine tokat ve yumrukla saldıran Ahed Tamimiler var… Kürtaj yasağına, kadın katliamlarına, ücret eşitsizliğine karşı kadın grevleriyle yaşamı durduran Latin Amerika ve Avrupalı kadınlar var…

Özgürlüğümüzü, kurtuluşumuzu kaybettiğimiz yerde bulacağız!

Kadın olarak tarihimizin ilk yenilgisini aldığımız özel mülkiyet düzenine geçişte, ardından sınıfların ortaya çıkışında kaybettik adımızı, sesimizi ve özgürlüğümüzü. Ardından gelen tüm sistemler, emeğimiz, bedenimiz, cinsiyet kimliğimiz üzerinden sömürülerine sömürü, zenginliklerine zenginlik katarak büyüdüler. Patriarkal tüm sömürü sistemleri ezilenlerin üzerinde kurduğu tahakkümden beslenirken, kadınlar “ezilenin ezileni” olarak yer aldılar bu denklemde yerlerini.

Kurtuluşun bu denklemden çıkarak değil, denklemi parçalayarak olacağının bilinciyle “Giyotine gitme hakkımız varsa, kürsüye çıkma hakkımız da olmalı” diyen Fransız devriminin öncü kadınlarından Olympe de Gouges, “Ceza talep ediyorum. Bugün tok olanlara, sefa sürenlere, milyonların ekmeğini hangi acılarla kazandığını bilmeyenlere, hissetmeyenlere” diyen Rosa Luxemburg, “Yaşamın olduğu her yerde savaşmak istiyorum” diyen Clara Zetkin, “Hangi görevi yürütürsem yürüteyim, emekçi kadını tümüyle özgürlüğe kavuşturma ve yeni bir cinsel ahlak için temel oluşturma amacının her zaman etkinliğimin, yaşamımın en yüce amacı olacağının kesinlikle bilincindeyim” diyen Aleksandra Kollantai, N. Krupskaya, Çiang Çing, komünizmin topraklarımızdaki ilk kadın şehidi Maria, enternasyonal proletaryanın Türkiye kolunun öncüsü TKP/ML’nin ilk şehidi Meral Yakar, “Cesaretiniz varsa gelin” diyen Sebahat Karataş, Mine Bademci, özgürlüğün yolunun dağlardan geçtiğini bilen ve o yolları arşınlayan Sefagül, Nurşen, Gülizar, Fatma ve Derya, “Nerede bir ezilen, bir haksızlığa uğrayan ve darda kalan varsa onun yanındayım” diyen Güzel Ana, Rojava devriminin harcı olan Arin Mirkan, Avesta Khabur, Ivana Hoffman, Ayşe Deniz, Kader Ortakaya…

Hepsi kadınları ikinci cins olarak konumlandıran sömürü sisteminin dayattığı denklemi parçalamak için yola çıktılar, çünkü özgürlüğümüzün, onu kaybettiğimiz yerde olduğunun bilincindeydiler!

Bugün onların ayak izlerine, deneyimlerine kendimizinkileri de katarak, yaşamın her alanında patriarkanın işgal ettiklerini yeniden elde etmek ve bu esaretten kurtuluşumuz için bu savaşın en ön mevzilerden ayağa kalkıyoruz. Türkiye ve T. Kürdistanı’ndan Rojava’ya bulunduğumuz tüm alanlarda patriarkal sömürücü, sömürgeci güçlere karşı bayrağı hakkıyla ve kadın dayanışmasıyla daha yükseklere taşıyoruz. Tüm iktidarların, kriz-savaş vs. anlarda ilk saldırdığı alanın kadın mücadelesi ve kazanımları-kararları olduğunu içte-dışta tüm çatışma noktalarında yaşayarak deneyimliyor ve emeğimizin gasp edilip bize karşı kullanılmasının önünde kararlılıkla duruyoruz.

Bizi yenemeyeceksiniz! Biz hep vardık ve de var olacağız!

TKP/ML Kadın Komitesi olarak devrim mücadelesinde fiziken yitirdiğimiz ve de erk-eklerin tahakkümü altında her ay onlarcası katledilen tüm kadınlar adına söz veriyoruz:

Ya kazanacağız, ya kazanacağız! Ya zafer, ya zafer!

Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!

Kahrolsun patriarkal sömürü sistemi!

Yaşasın kadın dayanışması!

TKP/ML Kadın Komitesi

Mart 2018

46068

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Sayfalar

Proletarya Partisi

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Sayfalar