Pazartesi Mayıs 27, 2024

Soykırımın yeni adı: "Kürtleri Çökertme-Çöktür."

        Faşizm her coğrafyada aynı karakteristik özelliklere sahiptir. Çünkü aynı ideolojik kaynaktan beslenmekte, yasalar çıkarmakta, yürürlüğe koymakta, katliam ve soykırımlar yapmaktadır. 12 Eylül askeri faşist yasalarıyla yönetilen sözde parlamenter sistem, 12 Eylül faşizminin devam ettiricisidir. Bugün artık ülkemizde faşizm tanımı üzerinde tartışmanın bir gerekliliği yoktur ve kalmadı da. Faşizm bir devlet biçimidir. Faşizme, faşist zulme, baskıya katliamlara karşı çıkan herkes ," düşman, hain, terör yandaşı, terörü destekleyen güruh" olarak  damgalanmaktadır. Yetmez ,"İslam düşmanı, Türk ve  devlet düşmanı" gösteriliyor. "Her şeyi bilen, "bilmediği uzmanlık dalı olmayan "bilgi küpümüz faşizmin başı Erdoğan, zulme karşı çıkan, barış isteyen bilim adamlarını, akademisyenleri" cahillikle" suçlayıp, "hesap sorulacağını" emrediyor. Ardından vakit geçirmeden başlıyor tehditler, yaptırımlar, soruşturmalar, görevden almalar. Topyekûn faşizm bir saldırı konsepti yürütüyor. Yetmiyor, Erdoğan’ın tetikçisi uyuşturucu baronu eli kanlı katil Sedat Paker meydan okurcasına medya karşısına çıkıyor "Akademisyenlerin kanıyla yıkanacağını" açıklayacak kadar kemik yalayıcı bozma olduğunu  ispatlamaya çalışıyor. Bildiri yayınlıyor. Yargıdan, yargıçtan, hâkimden, savcıdan tık yok. Çünkü onlarda kan üzerinden besleniyor ,"akıttıkları kanla yıkanıyorlar".
   
    Faşizmin başı öksürüyor, mahkemeleri, yürütmesi, YÖK’ü, valisi, emniyet müdürü, generali, mafya bozuntularından  muhtarına kadar  başlıyorlar sıçmaya... Başlıyorlar, "hepinizin kanını akıtacağız, akıttığımız kanla duş yapacağız", "sizi hendeklerde kaybedeceğiz", "bu topraklarda sizi yaşatmayacağız", "sizi (Kürtleri)çökertip, çök göç edeceğiz"," Bir tek kişi kalana kadar operasyonlar devam edecek" vs.vs. Bu söylemlerin tek anlamı var, o da; "SOYKIRIM YAPACAĞIZ"...Başka bir anlam  çıkaran varsa da, onu da ben bilmiyorum.
   
Bu çağrıyı devletin ve faşizmin başı Erdoğan yapıyor. Ortalık  kan gölüyken, faşizm daha fazla kan istiyor. Kan içiciler başlıyorlar daha fazla insan kanı, Kürt kanı dökmeye ve ülkelerimiz daha çok  kan gölüne dönüyor. Katledilen insanlarımızın  cansız bedenlerine "Allah adına, Kuran adına”, İslam adına" zulüm ediliyor.  Dağ -taş, köy -kasaba, kaza -şehir sokakları çocukların, bebeklerin, gençlerin, kadınların cansız bedenleriyle dolu. Bunun insanlıkla bir alakası olabilir mi? Bu açık bir soykırım provası, hazırlığıdır. İnsanlık böylesi soykırımları, faşist katliamlar, zulümler ikinci dünya savaşında Hitlerin gestapoları tarafında gördü, yaşadı.
  
     Polonya’da, Almanya’da, Romanya'da, Yugoslavya’da, Bulgaristan’da ve daha birçok ülkede soykırımlar benzer şekilde yapılmıştı. Bugün Kürdistan’da aynı ideolojiden beslenen işgalci faşizm  ve Türk ordusu katliam ve zulüm uyguluyor. Uzun vadede soykırıma hazırlanıyor. Gelişmeler şunu gösteriyor; yarın bugünden daha kötü olacak, bölgemizde devam eden savaşın boyutları daha da  artacak, genişleyecektir. Burada ezenle -ezenler, sermayeyle - emek cephesi, işgalci güçlerle, bağımsızlık isteyen  güçler arasında kanlı bir hesaplaşma yaşanacaktır. Bütün devrimciler, sosyalistler, yurtseverler, ezilenler azınlıklar emperyalizmle, faşizmle kanlı hesaplaşmaya hazır olmalıdır.

     Savaşı biz istemedik, biz çıkarmadık. Savaşı, gerici savaşları onlar çıkarıyor, onlar istiyor ve katliamlar yaparak üstümüzdeki egemenliği perçinlemek istiyorlar. Boyun eğmemizi, kölece yaşamamızı , faşizmin esareti altında çizilmek istenen kaderimize  razı gelmemiz isteniyor.
  
     Faşizm bugün  12 Eylül'de yaşananları yaşatmak istiyor. Aynı konsept tekrarlanıyor. Yakın zamanda  12 Eylül'de yaşadıklarımızı tekrardan  yaşarsak hiç şaşırmayalım. Erdoğan, bugün  Kenan Evren faşizmini temsil ediyor, yürürlükteki yasalarıyla kendini güvence altına almak istiyor. Ancak biline ki, 12 Eylül'de yaşanan şartlar ve koşullar bugün bir ve aynı değil...

     Halklarımızın, devrim, demokrasi güçlerimizin, sosyalist  ve komünist  örgütlenmelerin  direniş mevzileri, kaleleri dağlarda, şehirlerde, beldelerde, okullarda, üniversitelerde, fabrikalarda, sivil toplum örgütlerinde namuslu ve dürüst insanlarca devam ettiriliyorlar. Bu direniş hattı faşizmin tüm yollarını kesiyor, daraltıyor. İşte faşist diktatörlüğü çileden çıkaran, kanla yıkanmak istemesine  bu direniş sebep oluyor. Teslim alamadığı, direnişleri kıramadığı için  Hitleri rehber alıyor.

Kendisini ,"Ortadoğu'nun  imamı" ilan eden, faşizmin Başkomutanı umduğunu bulamayınca, umutları bir bir yıkılınca, o sahte halinde eser kalmadı.  Sakladığı kanlı dişlerini gösteriverdi. Seçimlerde umduğunu bulamayınca toplu katliamlar yapılması kararını verdi. Yaptırdığı her katliam sonrası, medyanın karşısına anında kendisi çıktı, saldırının kimler tarafından yapıldığını, sanki kendisi örgütlemişçesine  "failleri biliyor," açıklıyordu. Yaptığı basın açıklamalarında; devletin  çirkin, pis faşist tezgâhını  yine kendisi deşifre ediyordu.

   Gözlerini kan bürümüşlük yetmiyordu artık. Barış ve eşitlik isteyenlere yan bakana, selam vermeyene, yoldan geçerken oturana, yapılan haksızlıklara karşı çıkanlara, kendisiyle yıllarca birlikte çalışmış ama herhangi bir konuda itirazı olanlara dahi baskı uygulayarak susturma korkutma yoluna gitti. Ne yaptıysa tutmadı, hırçınlaştı, bombalar patlattı, toplu katliamlar planladı, uygulattı. Buda yetmedi, dört biryana yana saldırdı. Efendilerinin yol haritası çerçevesinde Rus uçağını düşürerek savaş naraları önce attı, sıkışınca  kuyruğunu bacakları arasına sokup bir köşede korkakça ciyak ciyak havcıklamaya başladı. Hangi yola başvurursa vursun planları tutmuyor tutmuyordu, hayalleri birbiri ardına yıkılıyordu. Tek bayrak, tek dil, tek ırk ve tek devlet faşizmi  erim erim eriyor demokrasi ve bağımsızlık mücadelesi yükseliyordu. Kala kala iç savaş planı kalmıştı.

  Bunu  önce Kürdistan da ve şehirlerinde devreye soktu. Eğer ki, buralarda başarı elde edebilirse, batıda iş kolaydı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı... Kürt ulusu gelebilecek  işgalci faşist saldırıyı  önceden görmüş, hazırlıklarını ona uygun yapmış, ulusunu, gençliğini işgalci militarizme karşı direniş ve bağımsızlık  ekseni üzerinde örgütlemişti.
  
   Militarist faşizm tankıyla, topuyla, özel kuvvetleriyle havadan -karadan saldırıyor ama sonuç alma bir yana, bir adım ilerleyemiyordu. O dünyanın yenilmez en güçlü Türk ordusu; Diyarbakır’da, Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Silopi’de Kürt direnişçilerce çamura gömülmüş, bataklığa saplanarak geri dönüşü olmayan  bir yola girmişti. Bir iki günde bitireceklerini umdukları" temizlik harekâtı “iki aya yakın zamandır  bitirilemedi. Aksine Kürt ulusunun direnişi karşısında tuz buz olup dağıldı itibarsızlaştı, geleceğin deprem faylarının  gümbürtüsünü duymaya başladı. Kürtlerin  faşizme karşı direnişi güçlenerek gelişirken, demokratik destek her alanda artıyor. Gelişen, güçlenen büyüyen ve bütün Türkiye’yi,-Kürdistan’ı saran, sarmalayan demokrasi, sosyalizm ve barış  hareketleri faşizme karşı hiç bu kadar birlikte direniş halinde değildi. Demokrasi ve özgürlük mücadelesinde  toplu bedel ödemeyi göze alanlar mutlaka ülkelerini faşizmden, faşist diktatörlükten kurtaracaktır.

  Kemalist İslamcı faşizm ondan olacak ki, yüzyıl önce gerçekleştirdiği Ermeni soykırımını, bugün Kürdistan’da Kürtlere yapıyor, başarılı olursa yapacaktır." Çökertti veya Çökertene kadar" devamın anlamı soykırımdır. Diyarbakır'da, Hakkâri’de, Van'da, Sur'da, Cizre'de,  Nusaybin’de, kısacası Kürdistan’da yakıp, yıkma, zorla göç  ettirme, sürme, TOKİ’yi devrede tutarak  buralardan sürülenleri bir daha geri dönmemek üzere iskâna tabi tutma planı  tehcirdir. Sürgündür, Soykırım planının başlangıç noktasıdır.

   Şuna yürekten inanıyorum ki, Türkiye halkları, Kürdistan halkları ve dünya halkları  yapılmak istenen  bir Kürdistan soykırımına müsaade etmeyecektir. Geçmişte yaşanan, Yahudi ve ermeni soykırımları artık yaşanmayacaktır. Ülkemizin demokrasi, özgürlük ve bağımsızlığını isteyenler faşizme, faşist ablukaya  ve işgale karşı mutlak bir başarı elde edecektir.
   
   Hasan Aksu 13-1-2016

 

 

 

 

 

43962

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]

 

 

“Belki de asıl ustalık budur;

her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]

 

Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…

Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

NEWROZ ATEŞİ!

 

Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.

İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.

"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY

 

Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...

Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...

Sayfalar