Cuma Mayıs 3, 2024

Seyit Rıza Onurumuzdur, cesaretimizdir, geleceğimizi aydınlatan geçmişimizdir…

Yazmak bireysel olduğu kadar evrensel bir eylemdir aynı zamanda, bu kaygıyı taşıyanlar ise bir satır yazmadan önce bin kere düşünmelidirler. Üzerinde çalıştığım bir dosyaya kendimi kaptırınca gündelik yapay polemiklerden ister istemez uzaklaşıyorum. Ama öyle bir an geliyor ki köşe başlarını tutmuş pespaye kalemşörler bilinçli dezanformasyonlarını uygulamaya koyuluyorlar, geçmişlerindeki kanı gelecekleriyle yıkamaya çalışan geleneklerin temsilcileri kutsallarımıza dil uzatma cüreti gösteriyor, o zaman onlara hiç değilse ferdi bir cevap verme gereği hissediyorum.

Konu: DERSİM.

Dersim nedir diye soracak olursanız, bir toprak parçası değildir yalnızca. Yalnız bir halkın, inancın meselesi değildir. Kırmanciye Beleke’dir anlayana. Yahudi keşişi Simon da gezmiştir bu dağlarda Ermeni papazları da… Mollalar da oturmuştur dergahlarında cem bağlayan dedelerde. Küçük bir dünya labaratuvarıdır Dersim.

Dersim, her inanca ve kültüre bağrını açabilecek bir anadır yetimlere… Dersim insandır, Dersim soyu çoktan tükenen bir bitkidir belki. Dersim hepsidir işte, hangisini anlatayım?

Seyit Rıza derler çoğu, bizim Sey Rızo’muzdur. Kimdir diye sorarsanız, masallar kadar büyülü bir geçmişimiz olduğunu ve geleceğimizde ne olursa olsun baş eğmeden yaşamamız gerektiğini kulağımıza fısıldayan bir ulu derviştir.

Şaki derler, eşkıya, şeyh derler aldırmayın… Onlar insanlara gerçekte olanın tam tersi payeleri vermekte mahirdirler. Halkını, namusunu ve inancını korumaya çalışan Sey Rızo bu uğurda ölüme giderken, zalimlerden oğlunun kendisinden sonra asılmasını ister. Elaziz Buğday Meydanındaki darağacı sere serpe ortadadır. İdam olacaklar, kendilerinden önce öldürülenlerin infazını izler. Sey Rızo onca acıya katlanmıştır, yaralı oğlunun idamını görmek istemez. Ama bu sadistçe işkenceden zevk alanlar vardır. Oğlunun darağacından indirilmesinin ardından koca adımlarla sehpaya çıkar, ve son sözlerinin ardından sehpasını kendisi tekmeler…

Bugün köşelerinde Nuri Dersimi’nin kaleme aldığı ve İngilizlere yazılan bir mektupla Sey Rızo’ya ajanlık, emperyalist işbirlikçiliği isnat edenlere sesleniyorum. Nuri Dersimi, Dersim’de hiç etkili olmamıştır, ve tanınmamıştır. Dersim halkı 1970’lere kadar kendisinden haberdar dahi değildir. Koçgiri kırımının ardından Sey Rızo’ya sığınmış, katliamı engellemek adına bireysel çabaları olmuş, başarılı olamayınca da Suriye’ye kaçmış birinin Sey Rıza adına yazdığı (ki gerçekten o yazdıysa… Post modern ittihatçılarımızın işi de olabilir bu mektup, çünkü 1987’de gün yüzüne çıkmıştır.)mektupla bir şeyler iddia etmeye çalışmak abesle iştigaldir.

Hele hele Ruslardan Erzincan’ı aşiret milisleriyle kurtaran bir adama İngiliz ajanı demek komikten de ötedir. Seyit Rıza bu savaşının mükafatını Dersim katliamıyla almıştır, tıpkı birinci TBMM Dersim Mebusu Diyap Ağa’nın ailesi gibi…

15 Kasım yaklaşırken, Seyit Rıza’nın ve Dersim’in gündeme gelmesi (getirilmesi) ulusalcı çevrelerde büyüz hezeyanlara ve hazımsızlıklara neden olmaktadır. Onlar, katliamlar unutulsun, katledilenler toprağın altından hiç çıkamasın isterler…

Ama böyle bir zulüme maruz kalan halkların çocukları o travmayı hala atlatamadı ve atlatamayacak.

1990’lı yıllardı, ailecek Kuşadası’na gidiyoruz. 1938’de sürgün yerimiz Nazilli olduğu için, oradaki akrabalarımızı da ziyaret edeceğiz. Sivas’ın girişinde arabamızı durdurdular. Hemen teypteki kaseti değiştirdi babam. İbo çalmaya başladı, türkü neşeli ama biz tedirginiz. Kimliklerimizi verdik.

‘’- Oo Nazilli’lisiniz… Ben de Söke’liyim.

    * Evet, memlekete gidiyoruz.’’ diye cevap verdi babam.

Beş dakika sonra yanımıza geldi. Kimliklerimizi iade ederken yüzünün değiştiğini farkettim çocuk halimle… “Ama sonradan gitmeymişsiniz…”’ dedi adam.

Yani cancağızım 1938’i kimse unutmadı, ölenler de öldürenler de… Ulusalcılar ne kadar inkar ederse etsin gün gelecek insanlık mazlumların önünde diz çöküp, af dileyecektir; bundan hiç kuşkum yok.

Seyit Rıza’ya gelince;

onurumuzdur, cesaretimizdir, geleceğimizi aydınlatan şanlı geçmişimizdir…

İsmail Taylan Kaya

77303

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Sayfalar