Pazar Mayıs 19, 2024

Rojavada olmak...

Devrimin haleflerinde olması gereken temel devrimci kriterlerin en başında TUTARLILIK ilkesi gelirken ikinci temel ilkesi ise bütün kalbimizle halka hizmet etme duygusu gelmektedir. Sağlam bir dünya görüşü, halka hizmet etmeyi temel bir görev olarak kabul eder. İşçilere, yoksul köylülere, çalışarak yaşamını sürdüren tüm emekçilere-kadınlara-Kürt halkına-çeşitli milliyetlerden ezilen halklara-farklı inanç ve cinslere karşı devrimci sorumluluk ve derin bir duyarlılık taşıyarak gerçek anlamda devrimci niteliklere sahip olunur.

Sadece yaşadığımız bölgedeki halkımıza değil ülkemizin bütün emekçi halklarına yani büyük çoğunluğa bütün kalbimizle hizmet etmeyi, onların sorunlarına-taleplerine-ihtiyaçlarına-özgürlük özlemlerine yanıt olacak bilinç ve örgütleme çalışmasını her daim yürütmeyi esas almalıyız. Sadece kendi ülke halklarımızın özgürlük ve kurtuluş mücadelesini yürüterek demokratik halk devrimine hizmet etmek gibi sınırlandırılmış bir bakış açısına sahip olamayız. Aynı zamanda Ortadoğu, Balkan ve Kafkas halklarına ve aynı zamanda dünyanın ezilen tüm halklarına karşı da bitmez tükenmez devrimci bilinç ve hizmet etme anlayışı taşımalıyız.

Emperyalist-kapitalist sistem dünyanın ezilen uluslarını-halklarını-farklı inançları bölüp parçalar, köleleştirip uçurumun dibine yuvarlar. Cehalet ve yoksulluk içinde ebedi bir geriliğe ve karanlığa mahkum eder. Proleter devrimciler ise dünya halklarının her türden gericiliğe karşı yürüttükleri mücadelelerine yardım ederek, her türlü destek ve dayanışmayı sunar. Onların özgürlük ve kurtuluş mücadelesinin önemli bir parçası ve sağlam güvenilir bir bölüğü olur.

Sınıf bilinçli proleterler bir yanda ülke topraklarındaki çeşitli milliyetlerden emekçi halk için hizmet ederken diğer yanda bütün dünya halklarının özgürlük ve kurtuluş mücadelesine hizmet eder. Hiçbir ayrım ve fark gözetmeden en ufak bir yabancılık ve uzaklık yaşamadan görevlerini canla başla yerine getirir. Uzun bir dönem Filistin halkının özgürlük mücadelesine destek olmak onlarla dayanışma içinde olmak için sayısız etkinlikler ve çalışmalar yürütüldü. Filistin topraklarına gidilip özgürlük ve kurtuluşları için büyük fedakarlıklar ve cesaret örnekleri sergilendi. Daha önceki yıllar Vietnam-İspanya-Kore halkları için bir çok destek-dayanışma mücadeleleri yürütüldü, sayısız sahiplenme pratikleri ve örnekleri sergilendi.

Bugün Rojava’nın özgürleşmesi mücadelesinde yer almak, ezilenlerin ve mazlumların yanında saf tutmak onun güçlü ve sağlam bir devrimci bölüğü olmak gibi bir görev ortaya çıkmıştır. Bu görevin layıkıyla yerine getirilmesi için muazzam olanak ve fırsatlar vardır. T. Kürdistanı’nda yaşanan imha ve inkara dayalı azgın ve çok yönlü faşist saldırganlığa karşı büyük direniş ve kahramanlıklar yaşanırken diğer yandan Kürdistan’ın mütevazi bir parçası olan Rojava’da özgürlük mücadelesi veriliyor. Türkiyeli devrimci örgütlerin Rojava topraklarında var olmaları, mücadelenin bir parçası ve bölüğü olmaya çalışmaları anlamlıdır. Ancak yeterli değildir. Daha büyük katılım ve sahiplenme, daha ileri bir sorumlulukla görev alma mücadelesi örgütleyip-büyütmelidir. Sınırlı bir katılım ve destek ve sahiplenmeyle devrimci görev tamamlanmış, sonlanmış kabul edilemez. Rojava’da-Şengal’de her türden gericiliğe karşı yürütülen mücadeleyle bir yandan Kürdistan’ın dört parçasındaki özgürlük mücadelesine doğrudan ve dolaysız hizmet edilirken aynı zamanda Kürt halkı içinde proleter devrimci fikirlerin yayılmasına Türkiyeli sınıf kardeşleriyle ile ortak kardeşlik ve ortak mücadele fikrinin ve duygularının gelişmesine hizmet etmeliyiz. Bu anlayış ve pratiklerin büyütülmesi, halklar arası birliğin ve beraberliğin güçlenmesine kısaca devrimlerin gelişme ve güçlenme fikrine hizmet edecektir. Rojava devriminde fiili olarak aktif bir şekilde yer almanın, onun güçlü ve etkin bir parçası ve sağlam bir bölüğü olmanın, gerek Ortadoğu gerekse ülkemizin devrimci mücadelenin gelişimi ve ilerlemesi açısından anlamı ve önemi tartışılmaz düzeydedir. Elbette her ülkenin sınıf bilinçli proleterlerinin öncelikli ve ivedi görevi kendi ülkesinin devrimini esas almaktır. Ancak bu öncelikli görev, yanıbaşındaki ülke halkının -ki bu halk kendi halkımızdır, yani daha özgün bir durum söz konusudur- taleplerine, savaşımına “duyarsız”, “izleyici” olmayı getirmez.

Ülke sınırları içindeki halka hizmet etmek kadar bugün Rojava halkına hizmet etme göreviyle de karşı karşıyayız. Bu göreve karşı var olan ya da oluşan olumsuz düşüncelerin temelinde Türk şovenizminin izlerini aramak gerekir. Sınıf bilinçli proleterler “TAM HAK EŞİTLİĞİ”, “TAM ÖZGÜRLÜK”, “ULUSLARIN KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI”, “PROLETER ENTERNASYONALİZM”den bahsediyorsa bunun sınıf mücadelesinde, gerçek yaşamda bir karşılığı ve buna tekabül eden somut devrimci görevleri vardır. Hiçbir karşılığı olmayan, içi boş ajitasyonların, altı dolu olmayan kuru ve yavan sloganların beş para değeri ve anlamı yoktur. Eğer Başkan Mao’nun dediği gibi “dünya halklarına bütün kalbimizle hizmet edelim” ilkesini doğru kabul ediyorsak, bunun devrimci yaşamda somut bir görev karşılığı olduğunu bilmeli ve ona göre şekil almalıyız.

Unutmamak gerekir; Bugün Rojava’daki özgürleşme mücadelesi Türkiye demokratik halk devrimine sınırsız olanak, sayısız yarar ve fırsat sunmaktadır. Kim ki Türkiye’de demokratik halk devrimi görevinden bahsedip böyle bir sorumluluk göreviyle hareket ediyorsa mutlaka yüzünü Rojava’ya da çevirmek; bu topraklardaki mazlum Kürt-Arap-Türkmen-Çerkes-Süryani-Ermeni halkının özgürlük mücadelesinin yanında, yanıbaşında sağlam bir bölüğü olarak mevzilenmek zorundadır.

(Rojava’dan bir Partizan)

 

42849

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Sayfalar