Pazar Nisan 28, 2024

RAF artık müzede: Selami İnce

 

Avrupa 68 isyanını başlatan olaylardan biri de Almanya’da bir öğrenci liderinin polis tarafından vurulmasıydı. İşte o öğrenciyi vuran polis sessiz sedasız eceliyle öldü. Ölümün hatırlattıkları ve kısa bir tarihe yolculuk…

Berlin’de 2 Haziran 1967 tarihindeki gösteride, zamanın öğrenci liderlerinden Benno Ohnesorg’u vurarak öldüren eski polis memuru Karl-Heinz Kurras 2 ay önce ölmüş. Aslında 87 yaşındaki bir adamın ölmesinin hiçbir olağanüstü yanı yok. Önemli olan şu: Birkaç yıl önce, bir Batı Alman polisi olan Kurras’ın aynı zamanda Demokratik Almanya adına çalışan bir ajan olduğu iddiaları ortaya atıldı. Bu iddialar Kurras’ın sağlığında da ne kanıtlandı ne de çürütüldü. Kurras’ın Benno’yu vurduğu bile kanıtlanamadı.

Belki de bütün Almanya’nın hatta bütün Avrupa’nın kaderini değiştiren adamın oynadığı rolü, bilerek mi yoksa bilmeden mi oynadığı anlaşılamadan bu defter kapanmış oldu. Daha da ilginci, Kurras, bu suikasttan hiçbir ceza almadı. Çünkü savcılık olayı araştırırken istekli davranmadı, polis olayın üzerine gitmedi ve savunmanın iddiaları kanıtlanamadı.  

İsyanın fitili

Karl-Heinz Kurras’ın Benno Ohnesorg’u vurarak öldürmesinden sonra Avrupa 68 isyanı başladı. Almanya’da “sokak eğlencesi” biçiminde devam eden gençlik muhalefeti, bu ölümden sonra “eğlencenin bittiğini” ilan etti ve yıllarca ülkeyi uğraştıracak Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) kuruldu. Hatta adını bu olaydan alan  “2 Haziran Hareketi” adıyla radikal bir sol örgüt bile ortaya çıktı. Bütün bunlara şeklen de olsa sebebiyet veren ilk ve tek kurşunu sıkan adam, şimdi tantanalı sırlarıyla gömüldü.

Karl-Heinz Kurras’ın yaşamı gibi, ölümü ve hatta gömülmesi de sırlarla dolu. Kurras’ın öldüğünden Alman kamuoyunun haberi olmadı.  Spiegel dergisi 17 Şubat’ta öldüğünü öğrendi ve nüfus müdürlüğüne başvurdu.  Anlaşıldı ki, Kurras, 16 Aralık 2014’te ölmüş ve ailesi anonim bir şekilde gömülmesine izin vermiş. Berlin’de yaşayan Kurras, hayatının son döneminde bakıma muhtaç durumdaymış.

Şimdi asıl konumuza dönelim…

İlk siyasi cinayet

İran Şahı’nın 2 Haziran 1967’de Almanya’yı ziyaret etmesi, Alman öğrencilerinin geniş tepkisini çekti. İran Şahı, ABD’nin müttefiki bir diktatördü ve Alman gençleri hem İran muhalefetiyle dayanışmak hem de ABD politikalarını protesto etmek için günler öncesinden Şah’ın Almanya gezisini engelleme çalışmalarına başladı. Öğrenciler, Şah’ın Almanya ziyaretini engelleyemedi ama Şah Berlin’e geldiğinde bu büyük gösteriyi organize etti.

Gösteriler en kalabalık olduğunda, parkın kenarından bir yerden sıkılan tek kurşun, 26 yaşındaki Benno Ohnesorg adlı öğrenciyi ağır yaraladı. Ama polis anonsları “Bir polisin göstericiler tarafından öldürüldüğü” biçimindeydi. Ortalık karıştı! Öğrenci hastaneye yetiştirilirken öldü.

Benno Ohnesorg’un öldürülmesi öğrenciler arasında büyük bir şaşkınlık ve tepki yarattı. Polis Kurras’ın hiç ceza almaması, 1968’de öğrenci lideri Rudi Dutschke’nin de suikasta uğraması bunun üzerine eklenince, öğrenci hareketi daha da kitleselleşti, daha da radikalleşmeye başladı. Bu tarihten itibaren bütün kentlerde büyük gösteriler düzenlendi.

Ancak radikalleşen muhalefet genel kitleden ayrışmaya da başladı. Örneğin RAF’ın (Kızıl Ordu Fraksiyonu) çekirdek kadrosu olacak insanlar yavaş yavaş sokaklardan, bu gösterilerden çekildi. Daha sonra RAF’ın kurucu liderlerinden olan, o dönemin öğrenci liderlerinden gazeteci Ulrike Meinhof, şunları yazıyordu: “Eğlence sona erdi. Sokak eğlencesi zamanı geçti artık…” Ardından da Almanya’nın 35 yılını meşgul edecek RAF ve o denli etkili olmasa da yine de etkisi hissedilen 2 Haziran Hareketi kuruldu.

Her iki tarafın polisi mi?

Şimdi yıllar sonrasına gelelim: 2009 yılında, Karl-Heinz Kurras’ın Demokratik Almanya Cumhuriyeti adına çalışan bir ajan olduğu iddiası ortaya atıldı. İddiaya göre, gizli servis Stasi adına da çalışan bu polis, Batı Almanya’yı karıştırmak için bu eylemi yapmak üzere özellikle görevlendirilmişti. Yani bu gösteride polis Kurras, memuru olduğu Batı Almanya için değil, ajanı olduğu Doğu Almanya için çalıştı. Elbette bu tez Kurras tarafından asla kabul edilmedi ve belge diye sunulan her şey de bu tezi kesin doğrulayamadı. 2009’da mahkeme bu konuda dava bile açtı ancak mahkeme delil yetersizliğinden 2011’de tekrar kapandı.

Şimdi 68’i başlatan ya da Avrupa radikal sol örgütlerinin doğmasına neden olan bu ilk kurşunu sıkan adam da öldüğüne göre, tarihin bir önemli dipnotu daha, sahneden ayrılmış oluyor. Polis Kurras’ın kim olduğu ve hangi rolü oynadığı “bilinse iyi olurdu” demek mümkün. Ancak, çok sık tekrarlanan sözü tekrarlamak gerekirse, “tarihin dilek kipiyle arası çok iyi değildir,” sonuçlara bakalım. Hiçbir komplo teorisine yakınlık duymayanların tarafındayım…  

Çok ziyaretçisi olan biri

Polis Kurras’ın eceliyle ölmesi, sadece bir tarih hatırlatması açısından öneme sahip. Almanya’da 68 hareketi zaten çoktan tarih olmuştu. Şimdi de ironik bir biçimde söylemek gerekirse, Almanya’da RAF müzeye kaldırılmış durumda. Evet, Berlin’deki Alman Tarihi Müzesi’nde 21 Kasım’da başlayan ve 8 Mart’ta bitecek olan bir sergi var: RAF sergisi! 

Sergi, Benno Ohnesorg’un vurulma anından itibaren öğrenci hareketinin genişlemesini, radikalleşmesini anlatarak başlıyor ve 1998’de RAF’ın kendini feshetmesiyle bitiyor. Elbette devletin gözüyle olaylara bakılıyor ve “teröristlerin nasıl haklı talepleri olan öğrenci mücadelesini radikalleştirdikleri” falan anlatılıyor. Kitaplarda ve filmlerde yer alan birçok olay ve bilginin bu sergide orijinallerini görmek mümkün. Yüzlerce dergi, broşür, afiş, fotoğraf, bildirinin yanında silahlar, motosiklet ve araba parçaları sergileniyor. Alman Sonbaharı’nın izleri her tarafta… 

Berlin’in ortasındaki bu sergiden çıkıyorum. Tüm bu tarihin tam ortasındaki isim Ulrike Meinhof buradan yaklaşık 10 km ötede yatıyor. Berlin Mariendorf’a gidiş kolay. Oradan ötesi biraz zorlaşıyor. Çünkü burada birkaç mezarlık bulunuyor. Karıştırmamak lazım. Ulrike Meinhof, 15 Mayıs 1976’dan beri Dreifaltigkeitsfriedhof III’te yatıyor.  Kendisiyle barışık izlenimi veren genç bir adam olan mezarlık bekçisi girişte soruyor: “Aradığınız ünlü biriyse, söyleyin belki yardımcı olurum.” Gerçekten de oluyor. “Zaten çok ziyaretçisi var. Anladım ona geldiğinizi…”

Meinhof’un mezar taşında adı dışında hiçbir şey yazmıyor. Keşke şöyle bir cümle yazsaydı: “Tarih, sınıf çatışmalarının tarihidir.” İnsanlar ölüyor, çatışma da tarih de sürüyor.


60053

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Sayfalar