Cuma Mayıs 3, 2024

" Prag'da Diarbekirli bir Dreyfus."(XANIM MILAN)

Prag’da Diarbekirli bir Dreyfus. Bitmeyen psikolojik savaş, açılan, kapanmalarına müsade edilmeyen psikolojik gedikler.

Prag’da kamu kurumlarında görev alan bazı « derin » kişilerce « hedef » olarak kabul edilen bu şahsiyetin, başkaldıran adamın mücadelesi « Prag’daki Kürdün hikayesi » olarak Diarbekir ve Kürdistan tarihinde yerini alacaktır.

Paris’de yargılanan Alfred Dreyfus (Prisoner of Honor, The Life of Emile Zola), Kiev’de yargılanan Yakov Bok « L’Homme de Kiev-The Fixer » davaları nasıl tarihe mal oldularsa Prag’da 1994’den bu yana yargılanmaktan kurtulamayan, zamanını kendisini korumakla, savunmakla tüketmek zorunda bırakılan Kürd yurtseveri, bilgesi Dr. Yekta Uzunoğlu da mücadelesiyle tarihi romana, filme konu olacaktır.

Herşeye rağmen Prag’ı terk etmeyen Kürdün doğrularının, sonu ufuklara doğru açılmış olan kavgasının temelinde onu besleyen Farqin kalesinin abideleştirdiği kadim kültürlerin, miraslarının kalıntılarıyla yoğrulmuş, onlardan beslenmiş ve oraya özgü sosyalizasyonuyla Diarbakır surlarını çağrıştıran tahrip edilemeyen genetik kodlamasıyla dik başlılığı yer almaktadır.

Bundan dolaydırki kendisini besleyen kaynağın diasporadaki sembolü olan bu insanımız kendisine hastır. 13 yaşında terk ettiği memleketinde şekillenen kişiliğiyle birey olarak doğruları, düşünceleri, harekat tarzı, kavgası kendisine özgüdür. Bu özgünlük yıllardır yaşadığı Prag’ın karlarına karışıp erimez, mistik birahanelerinde kaybolmaz, sularıyla buharlaşmaz, taklit, kopyalama-yapıştırma kişiliklere dönüşmez.

O bambu değil, bambulaşamıyor. Güçlü rüzgarların önünde eğilmiyor, yere değmiyor, yeniden doğrulmuyor. Ceviz ağacı misali meslek çoğaltıkça, yazdıkça, insanlarına değişik sıfatlar altında hizmet sundukça yukarlara doğru uzadığına, derinliklere doğru indiğine, değerli ürünler verdiğine, sarsılamayacak, koparılamayacak şekilde kökleştiğine, yeni fidanların oluşması için zemin hazırladığına, onlara yaşam alanı sunduğuna, kürd direniş tarihine mal olacağına, kalıcılaştığına inanıyor.

Onun halkının artı ve eksilerini taşıyan gelenek-göreneklerinin onda oluşturduğu eğilmeyen kişiliği daha fazla zorlanırsa kırılabilir mi ? Kendisinin bireysel inançları, doğruları üzerinde etki yapılabilinir mi ? Sanmıyorum.

Prag’da kendisine yönelik olarak kendisini besleyen damarları kurutma amaçlı bir şahsa özel savaş yöntemi uygulanmaktadır. Damarlara yüksek miktarda amonyakmı, kezapmı bırakılacağına karar verenler rüzgarlarının şiddetini de yükselterek ortadan kırmayı, gedik açılan yaralı ruhu ve bedeni birbirinden koparmayı deniyorlar.

Yıllardır açılan mahkemelerle bu bireyin direncinin kırılacağı, psikolojik gücünün zayıflatılacağı, etkisiz hale getirileceği, amacı doğrultusunda direnç, çaba gösteremeyen biri olarak teslim alınacağı, rahatlıkla cezalandırılacağı, kanatları kırık kuş gibi avuca düşeceği, açılan ağa takılacağı düşünülüyor, hesap ediliyor.

Onlar kendilerinin amaçladıkları yolda güçlenip, güçlü ataklar yapıp, diz çöktürtecekleri, kendileri de psikolojik durumları en üst noktaya varmış olarak kuvvet gösterisi yapabilecekleri, diz çökertikleri bu kişi karşısında zaferlerini ilan edeceklerini, kadeh tokuşturacaklarını düşünenler amaçlarına kilitlenmiş durumdalar.

Amaçlarına ulaşmak için hiçbir hukuk toplumunda yeri olmayan bütün araçları kullanmayı mübah görüyorlar. Onlar, amaca ulaşmak için her türlü araca başvurmanın uygun olduğuna inanıyorlar. Makyavelizm, psikolojik savaş iç içe yürütülüyor. Prag’da amaca araç yapılan yol ve yöntemler zamana yaydırılarak planlı olarak uygulanıyorlar.

Diarbakırlı doktora karşı yürütülen psikolojik savaşda hukuki, ekonomik yönler ön safa yerleştirilmiş durumdalar. Kişilik kazandığı toplumun ve yıllardır yaşadığı Prag kentinin sakinlerinin değerlerini gözönüne alarak toplumsal saygınlığını sarsma, bütün enerjisini, zamanını gasp etme, böylelikle düşünmesini, yazmasını, kendisine zaman ayırmasını engelleme planlı proğramlı olarak yürütülmekte. Amaca varmak içinde kamu kurumlarının personelleri görevlendirilmekteler, kullanılmaktalar.

Sosyo kültürel yapı gözönüne alınarak Farqin(Silvan)da sosyalizasyon kazanan bu insana yönelik olarak bütün araçlar devreye konuyor. Kişiliğini zedeleyerek hedefe varılmak amaçlanıyor. Bu doğrultuda bu savaşın zaferle sonuçlanması için oluşturulan çerçevede gelişmelere göre artılar eksiler yerleştiriliyor. Bireyler vagonlara misafir ediliyorlar, rollerini oynayanlarsa ilk durakta trenden indiriliyorlar.

Galibiyet zaferinin kadehlerini tokuşturmak için doktorun geçmişte duygusal bağla bağlı olduğu bireyler bile bu trende oyuncu olarak kullanılabiliniyorlar. Döneme, gelişmeye göre roller biçiliyor, kullanılıyorlar ve gerektiği zamanda, kendilerine ihtiyaç kalmadığında değersizleşip, önemsizleşip kenara itiliyorlar. Kendisinin Diarbekirli oluşundan dolayı toplumsal yapısını oluşturan bileşenler kendisine karşı vurucu mermilere dönüştürülüyorlar.

İçinde şekillendiği, kişilik kazandığı kültür, sınıfsal yapı, statü ve bu statüyle ilişkili roller, görevler…

Kendisi 13 yaşına kadar Kürdistan Farqin(Silvan)de yaşamış, orada kişilik kazanmıştır. Oradaki toplumsal yapının bileşenleri beynindeki kafesin telleri, değerler dünyasının noktaları olarak çok güçlüdürler. Kendisinin toplumsallaşma döneminde kendisinin kişiliğinin şekillenmesinde zayıfa yaşama olanağı vermeyen iri dolu benzeri etkide bulunurlar. Prag’da yaşıyor olmakla bu kalıcı izler silinmez.

Muhamedi inancını benimsemeye zorlanmış, mecbur edilmiş akrabalar, hukukçu bir aile, başkaldırıda olan bir anne, kendisinin o toplumda, topluluk içindeki durumu yani mesleki yeri, temsil ettiği ideoloji, pratiği, farklı rolleri, kimlikleri, kazandığı saygınlık bunların tümü bir agacı besleyen damarlar gibi kendisini dimdik o toprağa bağlı olarak tutar ve oranın değerleriyle beslerler. Yani karakterinin ve Kürd kimliğinin oluşmasında en etkili etmenler, bileşenlerdirler.

Genetik mozaiğin üstüne çevre, toplum faktörleri, bu kişiliğin oluşmasını sağlayan, oluşmasında etkili olan güç ve koşullardırlar. Onlar, kök vermeye başlayan bu filizi besleyip dik durması için ortam hazırlarlar. O, o ortamda baş eğmemeyi, düşüncesini doğrudan dile getirmeyi, « başkaldıran adam » olmayı öğrenir yada öyle olma kararı verir. Tercihini yapar, safını belirler. Doğruları oluşmaya, yaşamına, ilişkilerine damga vurmaya başlarlar.

Ailesel geçmişi, aile mensuplarının onun kişiliğinin şekillendiği, öğrenciliğinin devam ettiği dönemde yaşadıkları, gelecekte yaşabilecekleri kendisinin çevre, ilişkiler bütününü oluşturmasında motor gücü oluştururlar. O bir öğrenci, bir doktor, bir işadamı, bir yazar, bir ekonomi uzmanı olarak Prag’da yaşamıştır, yaşamaya devam eder. O fiziksel olarak Prag’da, düşünsel olarakda Farqin(Silivan-Silvan) dadır, çünkü doğruları orada filizlenmişlerdir. Değişmek istemez. Doğrularıyla bütünleşir, kendisiyle barışıktır.

Geçmişte Çekoslovakya’da, bu ülkede psikolojik savaşın teknikleri emperyalist-kapitalist sistemin koruyucularına, yayıcılarına karşı kullanılırdı. Amaç ülke sınırları içindeki insanları « insanı sömüren, insanı metalaştıran vahşi kapitalizmden, insanlık dışı siyasal sistem olan emperyalizmden » korumaktı. Bu ülkede siyasal sistem 27 yıl önce değişmeye başlamıştır.

Bu gün 10 milyon nüfusu olan Çek Cumhuriyeti’nde yüzbinlerce insan geçmişin insani değerlerini aradıklarını, o dönemin insani ilişkilerini özlediklerini, sağlık, eğitim sisteminin kıymetini şimdi anladıklarını açıklamaktan çekinmiyorlar.

Onların bu gün korkusuzca yaşadıkları sorunlardan, sıkıntılardan dolayı kaybettikten sonra önemi anladıklarını, karşı durdukları için de pişman olduklarını vurgulayarak dile getiriyorlar. Bunlardan biri de Dr. Yekta Uzunoğlu’dur. Pişmanlık duyanlar, o dönemi yaşayanlar olarak yıllar sonra o dönemde kültür, güzel sanatlar alanlarına verilen değeri, kıymeti özlem, iç çekerek anlatıyorlar, bugünle karşılaştırıyorlar.

Sistemin değişmeye başlamasıyla mallar eski sahiplerine iade edilmeye başlanmıştır. İş yapmasını bilenler, beceri sahibi olanlar, kapital birikimi hedefine kilitlenenler de palazlanmaya, sermaye sahibi olmaya başlamışlardır. Geçiş dönemleri ülkelere, toplumlara göre gelişmeler gösterirler. Çekoslovakya’da da Çeklere özgü sıkıntılar yaşanır. Değişim selinde yüzebilenler, felç edilenler, boğulanlar….

Prag’da tıp öğrenimi gören Kürd doktor da « Kürd iş adamı » olmaya doğru asansörle yükselmeye başlamışken istediği kata varamadan bindigi asansör durdurulur. Kendisi iteklenerek indirilir, darbelenir. Ekonomik anlamda zenginleşme yolu kapatılır. Dahası kelepçelenerek cezaevine doğru gönderilir.

1994’de başlatılan bu süreçte « kamu kurumlarında görevli olanlar » geçmişin deneyimlerini, tecrübelerini bir Kürd doktora karşı kullanmakta, kendisinin ruh haline etki ederek sonuç almak için farklı yol ve yöntemler uygulamakta sakınca görmezler. Bazı özel ilişkiler bazı özel kişiler kullanılarak, « tehlikeli sermaye, tehlikeli düşman » rozeti yapıştırılan bu yeni girişimci yapmadığı işler, gerçekleştirmediği eylemlerden dolayı suçlanır ve bu suçlamalarda zihinlerde hatalı bir imaj oluşturulması, toplumsal saygınlığının sarsılması amacıyla basına yerleştirilir. Çek bulvar basını sipariş üzerine kendisini çarmıha gerer.

Hayali suçların, gerçek haksızlıkların mankeni yapılan bu insan « vurun kahpeye » kefenine yerleştirilir. Suçlu alın bandıyla mahkemelere çıkarılır. Toplumda unutulmayacak negatif bir imajla hatırlanması sağlanmaya çalışılır. Siyasi, ekonomik savaş içerikli propagandanın etkili olabilmesi için inanılır, ilginç, sık sık yazılan olması tercih edilir.

Propaganda görevini üstlenenler iki ülke (T.C., Çek) medyasında haber yapılmasını özellikle önemserler. Bir Kürd işadamını « kriminal-suçlu » olarak düşünce gücü, yeteneği, bilinci olamayan kişilerin gözlerine doğru iteklerler. Özel tanıkların, şahidlerin sözleri, satın alınan kalemlerin yazıları, çektikleri yada kendilerine servis edilen resimler amaca varmada kullanılan araçlardırlar.

1994’de başlayan süreç 2017 baharında bir şekliyle devam etmekte. Evde bulunan dinleyici aletler « böcekler », 28 Nisan 2017’de kelepçelenen bilekler, hücrede geçirilen bir gece, serbest bırakılma, kürd basınında konunun ele alınması, yer verilmesi, gerilim devam ediyor, daha doğrusu ettiriliyor. Kendisinin yargılandığı mahkemeden bağımsız bir denetleme kurumuna gönderilen emirle 15 günde bir bu kurumun görevlisine görünmesi, Prag’da olduğunu kanıtlaması isteniyor. O, 12 Mayıs günü evine dönerken cipinin 4 tekerleğinin de patlatılmış olduğunu fark ediyor.

Amaç ne ?

Sürekli gerilim yaratmak, huzursuz edip kontrolu kaybetmesini sağlamak, kendisini saldırgan konuma düşürebilmek. Kamu kurumlarında görevli güç odakları ellerindeki gücü kullanarak gerilimi artırma ve bu gerilimden çıkar sağlama, hedeflerinde başarıya ulaşma peşindedirler. Onlar, kendileri için « potansiyel tehlike » gördükleri bilgisayarından başka aracı « silah »ı olmayan bu kürdü kendi çalışma yöntemleri içinde bitirmeyi, etkisiz bir canlı haline getirmeyi hedefledikleri için cipin tekerleklerini patlatmaya kadar inebiliyorlar. Onların psikolojik savaş kurallarına şiddet dahildir. Şiddetten çok rahat şekilde yararlanıyor, fayda görüyor olmalılarki uyguluyorlar.

Kontrollü gerilim stratejisi kapsamında uygulanan şiddet nereye kadar kullanılacak yada tırmandırılacak ?

Eğemenliği ellerinde tutanların bir Kürd üzerinde uyguladıkları bu yöntem kendileri açısından sonuç veriyor olmalı ???!!!! Olmasa uygulanmazdı !

Arabanın tekerleklerini kestirenler, evinin giriş kapısının önüne kamyonla çakıl yığdıranlar kısa sürede maddi zarar verdirme sonucunu yaşatanlar arabanın freninin lastiklerini kestirmeyi de düşünüyorlarmı ? Niye olmasınki ?

Hangi yararlar elde edilecektir ?

Doktorun deşifre eden yazıları rahatsızlık veriyorlar. Onun ilgilendiği, yazdığı konular unutturulmak isteniyor.

Fransızların deyimleriyle konuları « mezara gömme » sağlanacaktır. Böyle bir girişimde sonuç kesin ve kontrollü gerilim çerçevesine yerleştirilen bu bireyde tümden etkisiz hale getirilecektir. « Sınırları aşan » Kürd doktorun durdurulması, bilgisayarının devredışı kalması sağlanacaktır. Doktor « sınırları zorlayan » yabancı olduğu için etkisiz hale getirilecektir. Doktorun yazılarıyla rahatsız ettiği çevreler « derin ortaklar » dikkatlerden uzakta kendi alanlarında eylem birliği içinde faliyetlerini yürütmeye devam edeceklerdir.

Kürd doktora karşı Prag şehrinde uygulanan bu kontrollü gerilim stratejisinde geçmişte çok genç, tecrübesiz, apolitik saf yeğeni amaca varmada araç olarak kullanılmış, kullanıldıktan sonra da o genç dahil iki kişi daha doktorla birlikte hapse tıkılarak ömürlerinden bir kesit çalınmıştır. O kişilerden biri cezaevinde ruhsal olarak hastalınmış bir birey olarak tahliye olduktan kısa bir süre sonra ölür. Diğer ikisi de ruhsal olarak hastalanmışlardırlar. Halen iyileşememiş durumdalar.

Bugünse devam eden bu yargılamada yine doktorun yakın çevresinde yer alan bir birey, geçmişte doktorla duygusal bağı olan biri yönlendirilmekte, yıpratıcı, tüketici olarak çalıştırılmakta, kullanılmaktadır. Bugünkü kontrollü gerilim stratejisinde suçlanan, yargılanan, eline kelepçe takılan doktor mağdurken, saldırıya uğramış olanken suçlanan, yargılanan durumuna düşürülmüş, devam eden mahkemede hapse tıkılması için sahte tanıklıklar, deliller bulunmaya çalışılıyor.

O da bu gelişmeye karşın kendine özgü mücadele tarzını, kendi savaş taktiğini belirlemiş durumdadır. İddiaları, iftiraları, suçlamaları çürütmek, doğruların bilinmesini sağlamak için konulara göre en güvenilir, tarafsız bilirkişileri tespit ediyor, onlardan konulara göre raporları istiyor. Bu raporlar için sürekli ödemeler yaparak mahkemeye sunulmasını sağlıyor. Şimdiyse daha önce var olan bir eksikliği gidermeye çalışıyor. Kürd basınını durumundan haberdar edip kamuoyu oluşturmayı tercih ediyor.

Geçmişte ve bugün elindeki en etkili silahı pratik zekası ve kalemidir. Gelişmeleri kavrıyor, olabilecekleri, yapılabilecekleri görüyor. Bilgisayarının tuşları, interneti kendisinin en büyük yardımcıları, onun yazmasını, gelişmeleri duyurmasını sağlıyorlar. O, net bir duruş sergiliyor, onurlu bir Kürd olarak suçlamalara cevap veriyor, tavizsiz davranıyor. Teslimiyet, boyun eğme, kaçış ondan çok uzak davranışlardırlar.

O 1994’den itibaren sürdürülen, sonuçlandırılan davaları kazanmış, kendisini bitirmek isteyenlerin yargılanmalarını, ceza almalarını sağlamıştır. Bu gün var olan oluşturulan psikolojik savaşta maddi, manevi kayıplarına, psikolojik, fiziksel yıpranmalarına rağmen zaferle çıkan kişi olacaktır. Kendi halkının dostu olan, kendi halkı için gerekli olanı, iyi olanı halkına layık gören, halkının mutluluğu, özgürlüğü için çaba gösteren bu kişi kendi bilgisi, birikimi, becerisi dahilinde halkını savunuyor. Halkının avukatlığını, diplomatlığını, doktorluğunu gönüllü olarak, bireysel bedeller ödeyerek üstlenmiş durumda.

Onu gerçeği, temeli ısmarlama siyasi/ekonomik olan ve uygulamadaysa ceza mahkemesinde görülen « adi suç » davalarına dönüştürülen davalarla gözden düşüremeyecekler, toplumsal saygınlığını sarsamayacaklar. Ekonomik, siyasi, psikolojik iflas kafesine hapsedemeyecekler. Kendisinin siyasal, diplomatik başarılarını gözardı ettiremeyip, emeğini görünmez kılamayıp, yurtsever şahsiyetine gölge düşüremeyecekler.

Kendisinin geçmişte duygusal bağla bağlı olduğu kişiyi kullanmakla birey olarak onu toplum içinde « gülünç » hale getirme istemlerinde başarıya ulaşamayacaklar. Diarbekir kalesi gibi dik duran sert kişiliğine, tembellikten uzak beynine hükmedemeyecekler. Kürd halkının onu tanımadan, bilmeden yargılamasını, önyargılarla ele almasını, hor görmesini sağlayamayacaklar. Bu amaçlarına ulaşamayacaklar.

Bu insanımızın en son yargılandığı dava düşündürücü, dikkat çekicidir. Konu olarak ele alınmayı, yazılmayı hak ediyor. Bu dava adaletin tam anlamıyla uygulandığı ceza mahkemelerinde, kamu görevlilerinin hukuk çerçevesinde görev yaptıkları bir ülkede onu öldürmek amacıyla evine katil adayı gönderenlerin yargılandıkları, cezalandırıldıkları bir şekilde sonuçlanır.

Devlet sahibi olma mecburiyeti olan Kürd halkı bu yargılamayla ilgili olarak sessiz kalmamalıdır. Kürd ulusunun bu ferdi, kişiliğiyle, ulusal onuruyla oynanmak, cezalandırılmak istenen devlet şemsiyesiyle korunmayan bu insanımız Prag ceza mahkemesinde yalnız bırakmamalıdır. Destabilize edilmek istenen bu insanımıza da zorda olan, siyasal saldırıya maruz kalan Avrupa ülkelerindeki cezaevlerine yerleştirilen her yurtseverimiz gibi moral gücü gereklidir.

Ruhi temelinin, maneviyatının çökmemesi için dayanışmaya doğru adım atmak, sesi, kalemi olmak gerekiyor. Fikirsel, politik, hukuki destek yağmuruyla kendisine doğru ilerlemek, halk sevgisiyle pırıldayan gözlerine bakmak, yazma sanatını gerçekleştiren ellerini tutmak mecburiyetindeyiz. Yorgun bir kalbin temsilcisi olan dil destekle kendisini yargılayanları yargılayacak kelimeleri mahkeme kürsülerine doğru itekleyebilir. Bütün şiddet türlerinden etkilenen, fazla zorlanınca iflas eden karacigerse kendi durumunu yansıtan gözlerle mahkeme salonu önünde dostlarının sıcaklıkklarını hisetmek isteyecektir. Ruhi yalnızlığı his etmeyen akcigerse sorunsuz olarak oksijeni taşıyıp beyni besleyecektir.

Toplumsal, bireysel yalnızlığın zemin hazırlayacağı hatalar onu susturmak isteyenlerin kullanacakları malzemeler olacaklardırlar ve kullanılacaklardırlar. Malzeme arayanlar, bulanlar nerede, nasıl kullanacaklarını da proğramlarlar. Prag’da adi suç davasına dönüştürülen ısmarlama siyasi davada kendisini, kendisiyle bağlantılı olarak halkını savunmada yalnız kalacak bir Kürdün zayıf yönlerini belirleyen «etkisiz hale getirme» kararını verenler o yönleri hedefe koyarak bütün güçleriyle ve bitmek bilmeyen arzuyla zehirli atışlar yaparak onun bağışıklık sistemini felc etmek, bütün gücünü tüketmek, savunmasız kalmasını sağlamak yeniden hücreye tıkamak için gereken bütün yol ve yöntemleri kullanacaklardır.

Prag’da yürürlüğe konulan psikolojik savaşda ceza mahkemesinin dosyaları arasına girmeleri sağlanan malzemelerin ne zaman, ne şekilde, nasıl ve hangi ölçüde kullanılacağı planlanmış olmalı. Planlandığı için gece karanlığında kapı çalınıp eller kelepçeleniyor. Bu psikolojik savaşın hedefi, bu kişinin zayıf yönünün tespit edilip oradan vurarak his, düşünce dünyasında derin gedikler açıp, büyütüp kendisini savunamaz duruma düşürmektir.

Bu kişiyle dayanışmaya girmek, sesi, çığlığı olmak gerekiyor. Siyasal, diplomatik sabırla, ruhi dirençle ısrarla dosyaya yerleştirilen «belge, bilgi»lerin gerçek olmadıklarını belgeleyip, onu yargılamak isteyenlerin yargılanmalarını sağlayıp, bu insanımızın düşünce, duygu dünyasında açılmış olan, daha fazla genişletilmek istenilen delikleri kapatacak yazılar yazılmalılar, davranışlar, eylemler gerçekleştirilmeliler. Kendisinin Çek arkadaşları yazmaya, konuyla ilgili olarak kendi okur kitlelerini bilgilendirmeye başladılar.

Mahkemede kullanılan, kullanılacak olan doğru olmayan«belge, bilgi»lere dayalı iddiaları çürütmek için gerçeklerin ısrarla tespit edilmeleri, yerinde ve zamanında kullanılmaları gerekiyor. Adi suç davalarına, ceza mahkemelerine figüran yapılan savunma sistemi zarar gören, direnci zayıflayan birey ne kendisini ne de kendi şahsında halkını koruyabilir. Ne kendisi ne de halkı için verimli, üretici olabilir. Böyle bir gelişme hangi siyasal sistemin temsilcilerinin yararınadır ?

O uzun vadede Kürd toplumunda mevcut olan « ulusal onurlarımız » listesinde yer almayı hak eden adaylardan biridir. Emile Zola Dreyfus’un haklılığını anlatmak için Fransa Cumhurbaşkanı’na açık mektubu yazmıştı. Mektubu «L'Aurore» gazetesinde «Suçluyorum.» başlığıyla yayımlanmıştı. Anlatımları Fransa'da büyük yankı uyandırmıştı. O Dreyfus’u korumanın, yanında yer almanın bedelini de ödemişti. Bedeli ödemeye hazır olan, ödeyen bir savaşçı olarak da tarihe mal oldu. Bu gün Kürd halkından kaç tane Zola rol almaya, rolünü oynamaya hazır?

XANIM MILAN

 

38631

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Sen susuyorsun çünkü...

Seni Cizre, Silopi, Nusaybin, Diyarbakır Sur, Şırnak ve Dargeçit halkıyla empati kurmaya çağırmayacağım. Çünkü sen ölmüşsün. Bu düzen sana makam ve rahat bir hayat vererek ruhunu esir almış, öldürmüş seni. Ölmüş bir ruh gömüldüğü mezarda dışarıdaki seslere sağırdır.

Sevgili okur, bu sözlerim sana değil, siyasetçileredir.

15. yılında başka bir 19 Aralıkta

“Amaçları, insanı, insandan başka birşey    haline getirmekti”. Primo Levi

Aralık sallanıyor.

Bütün ayları özel kılan katliamlarla dolu Türkiye tarihinde, çığlıklar-haykırışlar, direnişlerle dolu Aralık her gelişinde, daha dünmüş gibi sallanıyor….

Bir bireyin tarihini bile objektif olarak yazması zorken, Aralık’ı yazmak hep zorluyor bizi.

Partisizlik Özgürlüktür

Vışş... o süperman kostümü ne la..... sıfır sıfır yedi gözlükler....

Sen benım kım olduğumu bılıyor musun ?

Haa..bılıyom.  Bızım koylu husosun.

Avradın da dayak yiyip şehire kaçan huso .

Bireycilik, grupçuluk....

Kapitalizmin ortaya çıkardığı bir hastalık bu.

Kapitalizmin itişi, kalkışının acımazsızca ceyran edişi  içerisinde statümüzü, grubumuzu....  buluruz, buldururuz.

Sanki kendimizin, ailemizin, yaşadığımız grubun....   sorunlarını, hislerini .....  başka bireyler, gruplar  yaşamıyorcasına, bilemeyeceklercesine  davranır, yaşarız.

İsrailleşen Türk devleti ve Kürtler

Ulusal sorununu çözmeyen bir devletin burjuva “demokratlığı” söz konusu olamaz. Türk devletinin tarihinde, burjuva anlamda “demokrat”lığı oldukça sınırlı olmuştur. Sınırlı yıllar içinde   burjuva “demokrasisi”ni uygulaması, dış koşulların ve iç koşulların (işçi sınıfı ve emekçilerin) dayatması sonucu olmuş, ama, işçi ve emekçiler ve başta Kürtler olmak üzere diğer azınlık uluslar üzerindeki faşizm sopasını da hiç bir zaman elinden bırakmamıştır.

Mazlum Yoldaşın Ardından

Yetmişli yılların ortalarında Malatya’dan İzmir’e gelmişti Mazlum yoldaş. Simsiyah saçları, kararlı bakan ışıltılı gözlerindeki sevgi yüzüne de yansıyordu. Kısa sürede herkesin sevgisini kazanmış, mahallenin “Marangoz İbo”su olmuştu bile.

Taklit yeteneği çok iyiydi. Gırgır ve şamatayı sever öykündüğü yoldaşlarını bire bir taklit ederken dernektekileri gülmekten kırar geçirirdi.

Çalışkandı; tam bir görev adamıydı. “Teoriden anlamam, ben pratik adamıyım!” derdi. Kızdı mı hemen parlardı, ama çabuk da sönerdi.

Şimdi yürüme zamanıdır!

Şimdi savaşma zamanı, savaşı büyütüp her tarafa yayma zamanıdır. Özgürlük ateşini yakınlaştırma ve devrimcileşme zamanıdır. Şimdi büyük bir ısrar ve kararlılıkla zorlukların üstüne doğru yürüme, engelleri cesaretle aşma zamanıdır. Partimizin ideolojik-stratejik hattı, işçi sınıfının, halkımızın, bölge halklarının değişim ve devrim ihtiyacına yanıt olma zamanıdır. Dayanılması zor, yokluk ve yoksulluklarla dolu ezilenlerin çığlıklarına kulak verme zamanıdır. Ertelenmesi asla mümkün olmayan zorunlulukların ve kaçınılmazlıkların gerçekleştirilmesi zamanıdır.

“Hendek” e düşmek mi, hendek atlamak mı?-Dursun Ali Küçük

*Kendimi hendeğe düşmüş gibi hissediyorum….
Kürdistan şehirleri ve ilçelerinde yaşanan vahşet gözlermin önünde kayıp gidiyor.
İçim kan ağlıyor..
Sanırım savaş ortasındaki her insanda bunu yaşıyor.
Ya bu hendekten atlarsın ya bu deveyi güdersin.
Ya da deveye hendek atlamak gibi bir işe kalkışırsın.
Ama nasıl direnirsen diren siyaset ve halkını düşmanın eliyle de olsa hendeğe gömemezsin.
Vebali ağırdır.

*Sömürgeciğe ve işgalciye karşı direnmek farzsdır ve kayıtsız şartsız tartışma götürmez.

"İpler kimin elinde "

Bugün bir arkadaşımla sohbet ederken  Ortadoğu, Türkiye ve Kürdistan ve en önemliside Suriye'de neler oluyor üzerine konuşmaya başladık;  Ben siyasal tahlillerde bulunmaya çalışrken,, üçüncü dünya savaşının kapıda olduğunu,çanların  kimin için çalıyoru anlatırken , arkadaşım dediki:"Yoldaş bu söylediklerini Marks, Lenin, Stalin , Mao yoldaşlar o  zamanlar söylemişler... Sen bugüne has özgül tahlil yapsan vede biz bunun neresindeyiz,anlatsan daha gerçekçi olur". Ben önce bir duraksadım şaşırdım , "söyleyen dilim söylemez" oldu.

“Seçme ve Seçilme En Temel İnsan Hakkıdır, Haydi Mülteciler Seçime”; dediler ve!

Yarın 10 Aralık.

1948’den bu yana etkinlikler düzenlenen “Dünya İnsan Hakları Günü”.

“Mültecilerin seçme hakları var artık. Seçme ve seçilme en temel insan hakkıdır” diyerek harıl harıl çalışan kurumlardan bir kısmı; yarın da Suriye’ye yerleştirilen savunma silahlarına karşı protestolar gerçekleştirecekler!(Bu kurumların adını burada belirtmek, yaptıkları iyi şeylere göz kapamakla eş olacağı için; böyle geçelim).

“Fırtınalar içinde, bıçak sırtında”

Komünist önder Mehmet Demirdağ anısına...

Devrime (ve Cizre'ye) dair

“In puncto punctii”[1]

Murat Uyurkulak’ın, “Vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi,”[2] notunu düştüğü; Cornelius Castoriadis’ün, “Önce bir tahayyüldür,” dediği devrim, radikal sosyalistlerin indinde güncelliğini yitirmeyen -“olmazsa olmaz”- “Tek yol”dur; dünyayı değiştiren devrimci praksistir; engellenemezdir; gereklidir.

Sadece bu kadar da değil: Egemenlerin kâbusu, ezilenlerin şölenidir; Prometheus’un takipçilerini var eden tarihsel eylemidir; bilimden sanata, beşeri münasebetlerden sosyal hayata, ekonomiden politikaya “ilerleme”nin yegâne sebebidir.

Sayfalar