Pazar Mayıs 5, 2024

Peki ya Erkekler? Ganime Gülmez

“Görüntü yetseydi, bilime gerek olmazdı. Geçmişe göre, herşey daha fazla gözümüzün önünde dönüyor…Burada kavrayabildiğimiz oranda, geçmişten-günümüze Ortadoğu düzenini kavramamız gerekiyor öncelikle…. Milliyetçilik ve dinin çürütücü-bozucu, insanın ortak özelliklerini ayırıcı-bozucu-yabancılaştırıcı tarihsel rolü açıktır…” ve daha bir dizi ufkumuzu aydınlatabilecek bilgiler verdi Haluk Gerger, önceki gün Frankfurt’ta gerçekleşen toplantıda.

Hangi tarihsel dönemde, SAVAŞ kelimesi geçtiğinde; içinde kadınlar olmamıştır? Hangi tarihsel dönemde SAVAŞLAR sürdürüldüğünde; kadınlar ve çocuklar sürüler halinde yollara düşmemiş; açlığa, işkenceye, insanlık onurunu yerle bir eden davranışlara maruz kalmamıştır? Hangi SAVAŞ döneminde; kız çocuklarına dek tecavüz gündeme gelmemiştir?

Hangi tarihsel dönemde; SAVAŞIN oyuncuları ERKEK değildir? Hangi tarihsel dönemde; KADINI dışlamanın bedeli ERKEK tarafından ödenmemiştir?

Gerek Ortadoğu’da, gerekse yaşadığımız coğrafyada-Avrupa’da; milliyetçiliğin ve dinin insani ortak özelliklerimizi bozucu, bize bizi hızla yabancılaştırdığı, karanlık günlerden geçiyoruz.

Bütün bunların içerisinde YİNE; heryerde, “kadın-çocuk” kavramları dilimizde, resimleri “savaş kurbanları” sembolü olarak karşımızda. Hangi SAVAŞ dönemlerinde kadınlar teslim olmuş, savaşmamıştı? Bilakis KADININ böylesi savaş dönemlerinde, her zaman koruması gereken “onuru ve namusu” vardı! Bu tarihler boyu süren iş bölümünde, kadına giydirilmiş-kimliğiyle bütünleşmiş bir elbiseydi. Bu elbise, romanlardan, filmlere; “kadının onuru” kavramı olarak korunageldi, ısıtılıp ısıtılıp önümüze sunuldu. ERKEK için de bu böyleydi; savaştan kaçan erkek, dininden ya da cemaatinden atılmış olacaktı. Bu da bize; “erkeklik” olarak ısıtılıp ısıtılıp sunuldu.

VE EN ÖNEMLİSİ; oyuncuları ERKEK olan savaşlar, bilinen tarihlerden bu yana, ekonomik çıkarlar için yapıldılar ve milyonlarca cana mal oldular.
Kadınlardan, savaş içerisinde mahsur kalan kadınlardan bahsederken onları; Ortadoğu bataklığında, milliyetçilik ve dinin çökertici-yabancılaştırıcı, feodalizmin en barbar çağlarının tekrar hortlatıldığı özelliklerden bağımsız ele almayalım. “KADIN” kavramını, en yabancılaştırılmış haliyle kullanmayalım. Bu kavramın, hem de kadınlar tarafından çok çeşitli çözümlendiğini; ne kadar değerli, önümüzü açıcı bakış açılarının yakalandığı tarihsel dönemleri hatırlayalım-unutmayalım.

Kendimize YABANCILAŞTIRILMIŞLIĞIMIZIN çözümlendiği, bir dizi bilimsel çözümlemeye tekrar kulak verelim. İnsani ortak özelliklerimizi bozucu-çürütücü bu hızlı dönemde; hızın rüzgarıyla, hem de “MODERN” bir dünyanın içerisinde, bize sundukları “kadın sahiplenme” kavramlarını zihinlerimize yeniden işlemeyelim.

Politik “olmayan” kadınlar; televizyonlardaki-haberlerdeki kan revan içindeki görüntülerden, en çokta kadınların-kız çocuklarının tecavüzlerinden bahsediyorlar. Politik çevrelerdeki kadınlar da; kadının mahsur kaldığı bu durumlardan ve savaşımından bahsediyorlar-bahsediyoruz!

Kadın çalışmaları olarak da; bu çerçeve üzerimizde hüküm sürüyor hala!

“Kadın savaşıyor, kadın direniyor, en çok kadın bedel ödüyor…Direnen kadınlara, kadınlardan destek geldi. Kadınlar bu direnişleri, kadın devrimi olarak görüyorlar, sahipleniyorlar..Kadınlar……” bütün bu kavramlar, kavramların kullanılışları; Kadın Sorunu’nu bir kez daha, kadını kalıplara sokma sorunu haline getiriyormuş gibime geliyor. Bir değeri SAHİPLENMEK ile, bir cinsi SAHİPLENMEK arasındaki fark hep SİLİKLEŞİYOR; ve bu silikleşmeye biz kadınların dikkat çekmesi gerekiyor!

Böylesi azgın bir dönemde, “erkek egemenliği”ne dikkat çekmeyi-çözümlemeyi merkeze koymayan; “KADIN” kavramını, onun savaşlardaki yerini, savaş dışındaki kadınların onlarla nasıl dayanışacağını sunan söylemleri çok İÇ SIZLATICI ve TEHLİKELİ buluyorum. Bu konulara dair kadınlar tarafından yazılmış onlarca-yüzlerce makaleyi; kalıplara karşı girişilen cesur bir dizi adımı hatırlıyorum ister istemez. Bizi sadece bir “CİNS” grubu olarak değil, “TOPLUMSAL ROL” anlamında da-farkında olmadan girişilen-kalıplara sokma çabaları (zaten kalıpları kıramamanın tarihsel yenilgisindeyken); bunu yıkmayı daha kaç kuşak sonraya havale edeceğimiz, ENDİŞELENDİRİYOR!

ÇÖZÜM NE?
Böylesi azgın dönemlerdir, karanlıkta kalan konuların gün yüzüne-bilince çıkarılabildiği dönemler. Bu azgın dönemler bilince çıkarılabildiği oranda; “SEYİRCİ KALMAK” tabiri yerle bir olur. Böylesi tarihsel dönemler; bize tekrar ortaçağ zihniyetlerinin enjekte edilmeye çalışıldığı dönemler CANIMIZI GERÇEKTEN ACITIRSA sıçrayışlar olur.

Böyle uzun soluklu yolculukların sonuçlarına “çözüm bu” demek imkansız. Ama BİLMİ elden bırakmamak tek çözücü yol. “Ailenin, Devletin ve Özel Mülkiyetin Kökeni”ni o çok sevdiğimiz, ama anmaktan sıkça vazgeçtiğimiz Engels’i biz KADINLARIN sürekli irdelemesi ve içselleştirmesi; hafızalardan silinmesine izin vermemesi gerekiyor. ERKEKLEŞEN YÜZLERİMİZİ; bizim çeltik atarak, istikrarlı bir yolculukla değiştirmemiz gerekiyor.
Bu yolculuğun her iki cinsin ortak ve bilinçli çabaları olmadan gidilemeyeceği aşikar. Bu yüzden; “PEKİ YA ERKEKLER” sorusunu bizim elden bırakmamamız gerekiyor.


79394

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Sayfalar