Pazartesi Mayıs 20, 2024

Partizan 7 Haziran seçim sonuçlarını değerlendirdi

 

7 Haziran 2015 Genel Milletvekili Seçimleri hem başta AKP olmak üzere tüm sistem partileri hem de ezilenler açısından önemli verileri açığa çıkaran bir süreç oldu. Bu seçimlerde HDP’yi destekleyerek, “Oylar HDP’ye” şiarıyla sürecin bir parçası olarak Partizan da seçimlerin ardından 20-21 Haziran tarihlerinde İstanbul’da bir toplantı düzenleyerek hem genel politik atmosferi hem de bu süreçte kendi çalışmalarını değerlendirdi.

İstanbul, Mersin, Antakya, Bursa, Bursa-Gemlik, Dersim, İzmir, Antalya, Tokat, Samsun, Aydın-Didim, Antep ve Ankara’dan katılımların gerçekleştiği toplantıda şu 3 temel başlık üzerine tartışmalar gerçekleştirildi: Seçim sonuçlarının değerlendirilmesi, Partizan’ın tavrının alanlarda nasıl karşılık bulduğu ve çalışmalarımızın değerlendirilmesi ve bu süreçte edindiğimiz deneyimlerin ışığında önümüzdeki sürece dair öneriler…

7 Haziran, Gezi’den sonra AKP’ye vurulmuş en güçlü darbedir!

Yapılan tartışmalarda seçim sonuçlarının Gezi İsyanı’ndan sonra AKP’ye vurulan en büyük darbe olduğuna dikkat çeken katılımcılar, o süreçten bu yana gerçekleşen bir yerel seçim ve cumhurbaşkanlığı olmak üzere her iki seçimde de; halk kitleleri nezdinde demokrasi aracı olarak hala bir “umut” olarak varlığını sürdüren sandıkta bu kan kaybının çok açık bir şekilde görülmeyişi, Gezi İsyanı’nın etkilerine dönük bir kuşkuya yol açtığına değindiler. HDP’nin tam da bu noktayı ve Gezi İsyanı’nın toplumsal karşılığını iyi okuduğunu belirten katılımcılar; HDP’nin 7 Haziran’da AKP’ye % 10’a yakın bir oy oranı ve 55 milletvekili kaybettirerek bu kan kaybını açık bir hale getirdiğine; meclise Gezi İsyanı’nın ruhundan izleri taşıdığına dikkat çektiler.

Bu sürecin en öne çıkan yanı ve en önemli kazanımı başta Kürt halkı olmak üzere Ermenilerin, Alevilerin, kadınların, gençlerin, dışlanan, ayrımcılığa ve baskıya uğrayan kesimlerin kendi gücüne olan inancının ve güveninin artmasıdır” diyen katılımcılar, “Bunu en bariz seçim çalışmaları boyunca HDP’ye oy veren yaklaşık % 10’luk bir kesimin sokakta ve örgütlü bir şekilde süreci geçirmesinden görebiliriz. Aynı zamanda kitlelerin politika üretmesi, ortak akıl yürütmesi de bu dönemin öne çıkan kazanımlarından biridir” vurgusunu yaptılar.

Bu seçim süreci, parlamentarist sistemin toplumsal muhalefete etkisi bakımından çeşitli risklerini içerisinde barındırsa da, demokrasi ve örgütlenme bilincinin geliştiği ve ezilenlerin kendine olan güveninin arttığı bir dönem olması bakımından çok önemlidir” diyen katılımcılar “Demokratik halk devrimi iddiasını taşıyan bizler açısından sürecin en önemli kazanımı ve bundan sonraki süreçte üzerinden ilerlememiz gereken dinamiğin burası olacağı açıktır” şeklinde belirlemeyle tartışmalarını sürdürdüler.

Şovenizme darbe, demokrasiye nefes…

Devletin en temel argümanlarından biri olan şovenizmin bu süreçte bu silahın önemli bir oranda kırıldığını söyleyen katılımcılar “Bu süreçteki en önemli başarılardan biri de Halkların Demokratik Kongresi ile başlayıp Halkların Demokratik Partisi oluşumuyla devam eden süreçte çeşitli devrimci, demokratik, ilerici kesimleri biraraya gelmesi iradesinin bu süreçte daha güçlü bir biçimde sergilenmesidir” dedi.

“Emanet oylar” tartışmasına da değinen katılımcılar konuya ilişkin fikirlerini şu şekilde aktardılar: “Burada bahsi edilen; AKP nezdinde faşizmin geriletilmesi, demokratik mücadele alanlarının genişletilmesi, Kobane ve Şengal’de yaşanan süreç gibi birçok nedenle bu süreçte HDP’nin desteklenmesi gerektiğini ortaya koyan devrimci kurumların tutumlarıdır. Biz de tam da bu nedenlerle HDP’yi taktiksel olarak bu dönemde desteklemiş durumdayız. Elbette önümüzdeki süreçte bizim bu tavrımızın devam edip etmemesi güncel politikaların yanı sıra HDP’nin tutumuna da bağlı bir konudur.

Ortadoğu’da “takke düştü, kel göründü”

12 Eylül Askeri Faşist Cuntası’nın TC egemenlerine bıraktığı en büyük miraslardan biri olan % 10 barajının yıkılmasında ve faşist politikaların geriletilmesinde diğer en önemli etkenin AKP nezdinde TC’nin Ortadoğu ve Kürt politikası olduğuna değinen katılımcılar; “2013 Newroz’unda başlatılan “çözüm süreci” ile Kürt hareketi ile masaya oturmak zorunda TC devletinin sözcüsü AKP hükümeti, Kürt halkı nezdinde diğer partilere oranla belli bir prestij kazanmış ve dini kendisine örtü olarak kullanmasıyla da muhafazakar Kürtler üzerindeki bu etkisini derinleştirmiştir. Ne var ki hem “çözüm süreci”ndeki pratikleri hem de Ortadoğu’da yaşanan ve özelde Rojava Kürtleri’ne dönük yaklaşımları ile AKP’nin bu prestiji yerle bir olmuş, deyim yerindeyse ‘takke düşmüş, kel görünmüştür’” dedi.

Suriye’deki iç savaş sürecinde kendi öz yönetimini oluşturma adımlarını sıklaştıran bölgedeki Kürt halkı ve örgütlü temsilcisi PYD önderliğinde gerçekleşen Rojava Devrimi’nin ardından Ortadoğu’da rüzgar Kürt halkından ve örgütlü güçlerinden yana esmeye başlamış, bu rüzgar ülkemiz Kürdistan’ında da yansımasını bulmuştur” diyen katılımcılar, “DAİŞ’in Şengal’de ve Kobanê’de YPG/YPJ önderliğinde, aralarında Türkiyeli devrimci örgütlerin de bulunduğu savaşçı güçler karşısında aldığı büyük yenilgiler bu rüzgarı fırtınaya çevirmiştir. Burada özellikle Erdoğan’ın ‘Kobanê düştü, düşecek’ şeklindeki kanlı ve sevinç dolu çığlığının, yıllardır AKP’ye oy veren Kürt emekçiler nezdindeki kırılmayı ciddi anlamda derinleştirdiğinin altını çizmemiz gerekiyor” dedi.

Seçim sürecinde HDP’nin çeşitli çıkmazları

Sürece rengini verenin ve önderlik edenin Kürt hareketi olduğu ve bu sürecin aynı zamanda Kürt hareketinin 30 yılı aşan mücadele deneyimlerinin de bir sonucu olduğunun altını çizmek gerekiyor” diyen katılımcılar “Halk hareketi yaratma, yerel yönetimler ve parlamento konusundaki deneyimlerinin bir sonucu olarak ve büyük bir risk göze alınarak seçimlere parti olarak girme konusunda ısrarlı oldu. Bu ısrarın başta Kürt hareketi olmak üzere tüm devrimci, demokrat ve ilerici kesimlere ciddi anlamda kazanımları oldu elbette. Ancak diğer yandan süreçteki çeşitli çıkmazları da görmek ve değerlendirmek gerekiyor” diyerek seçimlerdeki gözlemlerini ve eleştirilerini tartıştılar.

Eleştirilen konular kısaca şunlar oldu:

- HDP’ye rengini veren Kürt hareketinin işçi sınıfına olan uzaklığının bu süreçte bir kere daha somutlandığıdır. Seçim beyannamesi sıralamasında dahi oldukça arka planda kalan bu taleplerin seçim meydanlarında dillendirilmesi bile adayların inisiyatifine bırakılan bir konu oldu. Diğer yandan 1 Mayıs’ta T. Kürdistanı’nda gerçekleştirilen mitinglerin azlığından tutalım da başta İstanbul olmak üzere yapılan 1 Mayıs eylemlerine HDP’nin katılımda yaşadığı tutukluk bunun açık bir şekilde görüldüğü dönem oldu.

- “Kadın partisi” olma iddiası taşıyan HDP’nin toplumsal cinsiyet eşitliğini yaşama geçirme konusunda kimi noktalarda yaşadığı tıkanıklıktır. Kadın hareketinin önemli bir kazanımı olarak uygulamaya konulan fermuar sistemi ile adaylarının % 48’i kadın olan HDP’nin meclise giren milletvekillerinin % 40’ının kadınlardan oluşması da önemli bir başarıdır. Ancak milletvekillerinin belirlendiği dönemde fermuar sistemine uyulmayarak verilen falsolar hiç de az değildir.

- Ayrıca aday adaylıklar sürecinde LGBTİ’lerden çok sayıda başvuru olmasına rağmen Kürt hareketi içerisinden LGBTİ hareketi ile ilişkilenmeye dönük eleştirilerin artması sonucunda yalnızca bir LGBTİ’nin adaylığı (Eskişehir) kabul görmüş, ancak meclise giren vekiller arasında bu kişi yerini alamamıştır.

- Diğer bir konu adayların belirlenmesi sürecine ilişkindir. CHP’nin adaylıklar sürecinde göstermelik de olsa yaptığı ön seçimin, demokrasinin gerçek savunuculuğunu üstlenen bir parti tarafından gerçekleştirilmemesi sürecin HDP açısından çıkmazlarından biridir. Kitlelerin kendine güveninin arttığı, ortak akıl yürütme ile politika ürettiği bir süreçte “merkezden aday atama” usulüyle gerçekleştirilen aday belirleme bürokratik bir yaklaşımdır ve HDP çalışmasını yürütenler bunun olumsuz sonuçlarıyla sahada karşı karşıya kalmışlardır.

- İlk olarak Muğla mitinginde kitlenin kendiliğinden getirdiği Türk bayrağı ile oluşan atmosferden pragmatist bir şekilde yararlanmak isteyen HDP’li bir kesim, diğer mitinglerde de bilinçli bir şekilde kitleye Türk bayrakları taşımış ve buradan “Bizim Türk bayrağıyla sorunumuz yok” mesajı vermeye çalışmıştır. Yalnızca Kürt ulusuna değil; Ermeniler, Asur/Süryaniler, Nasturiler, Yakubiler vd. milliyet ve azınlıklardan milyonlarca kişiye soykırım, katliam ve asimilasyon uygulayan, zulmeden tekçi ve ırkçı zihniyetin dayandığı bayrağa yönelik bu yaklaşım kabul edilebilir değildir.

- Bu süreçte öne çıkan diğer bir konu, başta HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş olmak üzere birçok HDP’li tarafından dillendirilen “Oy ve sandık namustur” şeklindeki yaklaşımdır. Sokak muhalefetinden beslenen ve silahlı mücadelenin verildiği bir hatta ciddi bedeller ödeyerek bugüne gelen bir örgütün oy ve sandığı, zaten sorunlu bir kavram olan “namus” ile özdeşleştirmesi parlamentarizmin gelişmesine yol açan bir yaklaşımdır ve halk muhalefetini meclis ile sınırlandıracak bir pasifizme itme riskini içerisinde barındırır.

- Önemli bir çelişki de din konusundaki yoğun vurgular ve tartışmalardır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılması ve inanç konusunda tüm dinlere ve inançlara eşit mesafede hizmet veren özerk yapıların oluşturulmasını bizler de ilerici ve desteklenmesi gereken bir talep olarak görmekteyiz. Ancak yine yıllardır AKP’ye oy veren muhafazakar Kürt emekçilere dönük propagandanın bir parçası olarak din tartışmalarının bu eksenin dışında çoğu defa Sünni bir dille gerçekleştirilmesi riskli bir durumdur.

Partizan “Önümüzdeki süreç yeni görevlere gebe”

Daha sonra kendi çalışmalarına ilişkin değerlendirme yapan Partizan, bu süreçte çalışmalarını 2 yönlü gerçekleştirdiğine değindi. Örgütsel gücü oranında hem HDP seçim komisyonlarında yer alındığının hem de kendi seçim komisyonlarını oluşturulduğunun belirtildiği Partizan toplantısına katılan alanlar, kendi çalışmalarını ve deneyimlerini aktardılar.

Tavrın açıklanması öncesi ve sonrasında alanlarda yapılan geniş toplantıların hem örgütsel demokrasi kültürünü geliştirdiğine hem de toplantıya katılan kesimlerin kendilerinin bu sürecin bir öznesi olarak görerek pratik sürece dahil olduklarını belirten katılımcılar; bunun önemli bir kazanım ve sürdürülmesi gereken bir çalışma tarzı olduğuna vurgu yaptılar.

Bu dönemde yıllarca Partizan için emek veren, bedel ödeyen ama son yıllarda kurumla ilişkisi kesilen çok sayıda kişiyle yeniden ilişkilendiği ve bu deneyimli kesimlerle gençliğin daha fazla bir araya geldiğini belirten katılımcılar, bunun önemli bir deneyim paylaşımı yarattığının ve bir enerji açığa çıkardığının altını çizdiler. Bu dönemde iletişimin nedenlerine ve sürdürülmesi için yöntemlere ilişkin yapılan tartışmalar toplantıda öne çıkan konulardan biri oldu.

Komisyonlar oluşturarak çalışmalar yapmanın hem seçim çalışmalarını daha koordineli ilerlemesine katkı sağladığını hem de Newroz, 24 Nisan, 1-6-18 Mayıs gibi takvimsel gündemlerin örülmesinde örgütlü bir müdahale anlamına geldiğini söyleyen katılımcılar; il ve bölge komisyonlarının miadını doldurmakla birlikte bu süreçte oluşturulan mahalle komisyonlarının devam ettirilmesi gerektiğine değindiler. Yine HDK içinde yer alma kararının yeniden gündemleştirilmesi tartışması da yapıldı.

Bu sürecin Partizan açısından en önemli kazanımının kitle çalışması konusundaki deneyimler olduğu vurgulandı. Kimi yerlerde on binlerce ev ziyaretinin gerçekleştiği bu çalışmalar sırasında katılımcılar halkla iletişim kurma konusunda yabancılık ve korkularını aştıklarını belirterek bunun önemli bir kazanım olduğunu söylediler. Politika üretme, kendine güven, örgütlenme gibi konularda kendilerinin de çok şey öğrendiklerini ve geliştirdiklerini vurguladılar.

Bu süreçte komisyonların toplantılarının kimi yerlerde düzenli olmayışı, kimi yerlerde dönem dönem alanların kendi özgün çalışmalarına yoğunlaşarak seçim gündemini ve görevlerini geride bırakırken; dönem dönem de HDP içindeki çalışmaların yoğunluğuna kapılarak kendi çalışmalarını geri planda bıraktığı gibi durumlar sürece ilişkin gelen eleştirilerden bazılarıydı. Seçimdeki Partizan adaylarına ilişkin çeşitli tartışmalar da eleştiri konularından biriydi. Yine gazetemiz Özgür Gelecek’in dağıtımının da çalışmaların gerisinde kaldığı bir diğer eleştiriydi.

Toplantının sonunda iki günlük toplantıya ilişkin genel bir sonuç bildirgesi hazırlanacağını belirten Partizan, bu sürecin önemli bir coşkuyu ve enerjiyi içinde barındırdığını ve bunun devrimciler açısından önemli görevlere gebe olduğunun altını çizerek, herkese başarılar diledi. Etkinlik Grup İsyan Ateşi’nin ezgileri ve halaylarla son buldu.

       
47690

Partizan 7 Haziran seçim sonuçlarını değerlendirdi

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Sayfalar