Cuma Mayıs 17, 2024

Partizan 7 Haziran seçim sonuçlarını değerlendirdi

 

7 Haziran 2015 Genel Milletvekili Seçimleri hem başta AKP olmak üzere tüm sistem partileri hem de ezilenler açısından önemli verileri açığa çıkaran bir süreç oldu. Bu seçimlerde HDP’yi destekleyerek, “Oylar HDP’ye” şiarıyla sürecin bir parçası olarak Partizan da seçimlerin ardından 20-21 Haziran tarihlerinde İstanbul’da bir toplantı düzenleyerek hem genel politik atmosferi hem de bu süreçte kendi çalışmalarını değerlendirdi.

İstanbul, Mersin, Antakya, Bursa, Bursa-Gemlik, Dersim, İzmir, Antalya, Tokat, Samsun, Aydın-Didim, Antep ve Ankara’dan katılımların gerçekleştiği toplantıda şu 3 temel başlık üzerine tartışmalar gerçekleştirildi: Seçim sonuçlarının değerlendirilmesi, Partizan’ın tavrının alanlarda nasıl karşılık bulduğu ve çalışmalarımızın değerlendirilmesi ve bu süreçte edindiğimiz deneyimlerin ışığında önümüzdeki sürece dair öneriler…

7 Haziran, Gezi’den sonra AKP’ye vurulmuş en güçlü darbedir!

Yapılan tartışmalarda seçim sonuçlarının Gezi İsyanı’ndan sonra AKP’ye vurulan en büyük darbe olduğuna dikkat çeken katılımcılar, o süreçten bu yana gerçekleşen bir yerel seçim ve cumhurbaşkanlığı olmak üzere her iki seçimde de; halk kitleleri nezdinde demokrasi aracı olarak hala bir “umut” olarak varlığını sürdüren sandıkta bu kan kaybının çok açık bir şekilde görülmeyişi, Gezi İsyanı’nın etkilerine dönük bir kuşkuya yol açtığına değindiler. HDP’nin tam da bu noktayı ve Gezi İsyanı’nın toplumsal karşılığını iyi okuduğunu belirten katılımcılar; HDP’nin 7 Haziran’da AKP’ye % 10’a yakın bir oy oranı ve 55 milletvekili kaybettirerek bu kan kaybını açık bir hale getirdiğine; meclise Gezi İsyanı’nın ruhundan izleri taşıdığına dikkat çektiler.

Bu sürecin en öne çıkan yanı ve en önemli kazanımı başta Kürt halkı olmak üzere Ermenilerin, Alevilerin, kadınların, gençlerin, dışlanan, ayrımcılığa ve baskıya uğrayan kesimlerin kendi gücüne olan inancının ve güveninin artmasıdır” diyen katılımcılar, “Bunu en bariz seçim çalışmaları boyunca HDP’ye oy veren yaklaşık % 10’luk bir kesimin sokakta ve örgütlü bir şekilde süreci geçirmesinden görebiliriz. Aynı zamanda kitlelerin politika üretmesi, ortak akıl yürütmesi de bu dönemin öne çıkan kazanımlarından biridir” vurgusunu yaptılar.

Bu seçim süreci, parlamentarist sistemin toplumsal muhalefete etkisi bakımından çeşitli risklerini içerisinde barındırsa da, demokrasi ve örgütlenme bilincinin geliştiği ve ezilenlerin kendine olan güveninin arttığı bir dönem olması bakımından çok önemlidir” diyen katılımcılar “Demokratik halk devrimi iddiasını taşıyan bizler açısından sürecin en önemli kazanımı ve bundan sonraki süreçte üzerinden ilerlememiz gereken dinamiğin burası olacağı açıktır” şeklinde belirlemeyle tartışmalarını sürdürdüler.

Şovenizme darbe, demokrasiye nefes…

Devletin en temel argümanlarından biri olan şovenizmin bu süreçte bu silahın önemli bir oranda kırıldığını söyleyen katılımcılar “Bu süreçteki en önemli başarılardan biri de Halkların Demokratik Kongresi ile başlayıp Halkların Demokratik Partisi oluşumuyla devam eden süreçte çeşitli devrimci, demokratik, ilerici kesimleri biraraya gelmesi iradesinin bu süreçte daha güçlü bir biçimde sergilenmesidir” dedi.

“Emanet oylar” tartışmasına da değinen katılımcılar konuya ilişkin fikirlerini şu şekilde aktardılar: “Burada bahsi edilen; AKP nezdinde faşizmin geriletilmesi, demokratik mücadele alanlarının genişletilmesi, Kobane ve Şengal’de yaşanan süreç gibi birçok nedenle bu süreçte HDP’nin desteklenmesi gerektiğini ortaya koyan devrimci kurumların tutumlarıdır. Biz de tam da bu nedenlerle HDP’yi taktiksel olarak bu dönemde desteklemiş durumdayız. Elbette önümüzdeki süreçte bizim bu tavrımızın devam edip etmemesi güncel politikaların yanı sıra HDP’nin tutumuna da bağlı bir konudur.

Ortadoğu’da “takke düştü, kel göründü”

12 Eylül Askeri Faşist Cuntası’nın TC egemenlerine bıraktığı en büyük miraslardan biri olan % 10 barajının yıkılmasında ve faşist politikaların geriletilmesinde diğer en önemli etkenin AKP nezdinde TC’nin Ortadoğu ve Kürt politikası olduğuna değinen katılımcılar; “2013 Newroz’unda başlatılan “çözüm süreci” ile Kürt hareketi ile masaya oturmak zorunda TC devletinin sözcüsü AKP hükümeti, Kürt halkı nezdinde diğer partilere oranla belli bir prestij kazanmış ve dini kendisine örtü olarak kullanmasıyla da muhafazakar Kürtler üzerindeki bu etkisini derinleştirmiştir. Ne var ki hem “çözüm süreci”ndeki pratikleri hem de Ortadoğu’da yaşanan ve özelde Rojava Kürtleri’ne dönük yaklaşımları ile AKP’nin bu prestiji yerle bir olmuş, deyim yerindeyse ‘takke düşmüş, kel görünmüştür’” dedi.

Suriye’deki iç savaş sürecinde kendi öz yönetimini oluşturma adımlarını sıklaştıran bölgedeki Kürt halkı ve örgütlü temsilcisi PYD önderliğinde gerçekleşen Rojava Devrimi’nin ardından Ortadoğu’da rüzgar Kürt halkından ve örgütlü güçlerinden yana esmeye başlamış, bu rüzgar ülkemiz Kürdistan’ında da yansımasını bulmuştur” diyen katılımcılar, “DAİŞ’in Şengal’de ve Kobanê’de YPG/YPJ önderliğinde, aralarında Türkiyeli devrimci örgütlerin de bulunduğu savaşçı güçler karşısında aldığı büyük yenilgiler bu rüzgarı fırtınaya çevirmiştir. Burada özellikle Erdoğan’ın ‘Kobanê düştü, düşecek’ şeklindeki kanlı ve sevinç dolu çığlığının, yıllardır AKP’ye oy veren Kürt emekçiler nezdindeki kırılmayı ciddi anlamda derinleştirdiğinin altını çizmemiz gerekiyor” dedi.

Seçim sürecinde HDP’nin çeşitli çıkmazları

Sürece rengini verenin ve önderlik edenin Kürt hareketi olduğu ve bu sürecin aynı zamanda Kürt hareketinin 30 yılı aşan mücadele deneyimlerinin de bir sonucu olduğunun altını çizmek gerekiyor” diyen katılımcılar “Halk hareketi yaratma, yerel yönetimler ve parlamento konusundaki deneyimlerinin bir sonucu olarak ve büyük bir risk göze alınarak seçimlere parti olarak girme konusunda ısrarlı oldu. Bu ısrarın başta Kürt hareketi olmak üzere tüm devrimci, demokrat ve ilerici kesimlere ciddi anlamda kazanımları oldu elbette. Ancak diğer yandan süreçteki çeşitli çıkmazları da görmek ve değerlendirmek gerekiyor” diyerek seçimlerdeki gözlemlerini ve eleştirilerini tartıştılar.

Eleştirilen konular kısaca şunlar oldu:

- HDP’ye rengini veren Kürt hareketinin işçi sınıfına olan uzaklığının bu süreçte bir kere daha somutlandığıdır. Seçim beyannamesi sıralamasında dahi oldukça arka planda kalan bu taleplerin seçim meydanlarında dillendirilmesi bile adayların inisiyatifine bırakılan bir konu oldu. Diğer yandan 1 Mayıs’ta T. Kürdistanı’nda gerçekleştirilen mitinglerin azlığından tutalım da başta İstanbul olmak üzere yapılan 1 Mayıs eylemlerine HDP’nin katılımda yaşadığı tutukluk bunun açık bir şekilde görüldüğü dönem oldu.

- “Kadın partisi” olma iddiası taşıyan HDP’nin toplumsal cinsiyet eşitliğini yaşama geçirme konusunda kimi noktalarda yaşadığı tıkanıklıktır. Kadın hareketinin önemli bir kazanımı olarak uygulamaya konulan fermuar sistemi ile adaylarının % 48’i kadın olan HDP’nin meclise giren milletvekillerinin % 40’ının kadınlardan oluşması da önemli bir başarıdır. Ancak milletvekillerinin belirlendiği dönemde fermuar sistemine uyulmayarak verilen falsolar hiç de az değildir.

- Ayrıca aday adaylıklar sürecinde LGBTİ’lerden çok sayıda başvuru olmasına rağmen Kürt hareketi içerisinden LGBTİ hareketi ile ilişkilenmeye dönük eleştirilerin artması sonucunda yalnızca bir LGBTİ’nin adaylığı (Eskişehir) kabul görmüş, ancak meclise giren vekiller arasında bu kişi yerini alamamıştır.

- Diğer bir konu adayların belirlenmesi sürecine ilişkindir. CHP’nin adaylıklar sürecinde göstermelik de olsa yaptığı ön seçimin, demokrasinin gerçek savunuculuğunu üstlenen bir parti tarafından gerçekleştirilmemesi sürecin HDP açısından çıkmazlarından biridir. Kitlelerin kendine güveninin arttığı, ortak akıl yürütme ile politika ürettiği bir süreçte “merkezden aday atama” usulüyle gerçekleştirilen aday belirleme bürokratik bir yaklaşımdır ve HDP çalışmasını yürütenler bunun olumsuz sonuçlarıyla sahada karşı karşıya kalmışlardır.

- İlk olarak Muğla mitinginde kitlenin kendiliğinden getirdiği Türk bayrağı ile oluşan atmosferden pragmatist bir şekilde yararlanmak isteyen HDP’li bir kesim, diğer mitinglerde de bilinçli bir şekilde kitleye Türk bayrakları taşımış ve buradan “Bizim Türk bayrağıyla sorunumuz yok” mesajı vermeye çalışmıştır. Yalnızca Kürt ulusuna değil; Ermeniler, Asur/Süryaniler, Nasturiler, Yakubiler vd. milliyet ve azınlıklardan milyonlarca kişiye soykırım, katliam ve asimilasyon uygulayan, zulmeden tekçi ve ırkçı zihniyetin dayandığı bayrağa yönelik bu yaklaşım kabul edilebilir değildir.

- Bu süreçte öne çıkan diğer bir konu, başta HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş olmak üzere birçok HDP’li tarafından dillendirilen “Oy ve sandık namustur” şeklindeki yaklaşımdır. Sokak muhalefetinden beslenen ve silahlı mücadelenin verildiği bir hatta ciddi bedeller ödeyerek bugüne gelen bir örgütün oy ve sandığı, zaten sorunlu bir kavram olan “namus” ile özdeşleştirmesi parlamentarizmin gelişmesine yol açan bir yaklaşımdır ve halk muhalefetini meclis ile sınırlandıracak bir pasifizme itme riskini içerisinde barındırır.

- Önemli bir çelişki de din konusundaki yoğun vurgular ve tartışmalardır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılması ve inanç konusunda tüm dinlere ve inançlara eşit mesafede hizmet veren özerk yapıların oluşturulmasını bizler de ilerici ve desteklenmesi gereken bir talep olarak görmekteyiz. Ancak yine yıllardır AKP’ye oy veren muhafazakar Kürt emekçilere dönük propagandanın bir parçası olarak din tartışmalarının bu eksenin dışında çoğu defa Sünni bir dille gerçekleştirilmesi riskli bir durumdur.

Partizan “Önümüzdeki süreç yeni görevlere gebe”

Daha sonra kendi çalışmalarına ilişkin değerlendirme yapan Partizan, bu süreçte çalışmalarını 2 yönlü gerçekleştirdiğine değindi. Örgütsel gücü oranında hem HDP seçim komisyonlarında yer alındığının hem de kendi seçim komisyonlarını oluşturulduğunun belirtildiği Partizan toplantısına katılan alanlar, kendi çalışmalarını ve deneyimlerini aktardılar.

Tavrın açıklanması öncesi ve sonrasında alanlarda yapılan geniş toplantıların hem örgütsel demokrasi kültürünü geliştirdiğine hem de toplantıya katılan kesimlerin kendilerinin bu sürecin bir öznesi olarak görerek pratik sürece dahil olduklarını belirten katılımcılar; bunun önemli bir kazanım ve sürdürülmesi gereken bir çalışma tarzı olduğuna vurgu yaptılar.

Bu dönemde yıllarca Partizan için emek veren, bedel ödeyen ama son yıllarda kurumla ilişkisi kesilen çok sayıda kişiyle yeniden ilişkilendiği ve bu deneyimli kesimlerle gençliğin daha fazla bir araya geldiğini belirten katılımcılar, bunun önemli bir deneyim paylaşımı yarattığının ve bir enerji açığa çıkardığının altını çizdiler. Bu dönemde iletişimin nedenlerine ve sürdürülmesi için yöntemlere ilişkin yapılan tartışmalar toplantıda öne çıkan konulardan biri oldu.

Komisyonlar oluşturarak çalışmalar yapmanın hem seçim çalışmalarını daha koordineli ilerlemesine katkı sağladığını hem de Newroz, 24 Nisan, 1-6-18 Mayıs gibi takvimsel gündemlerin örülmesinde örgütlü bir müdahale anlamına geldiğini söyleyen katılımcılar; il ve bölge komisyonlarının miadını doldurmakla birlikte bu süreçte oluşturulan mahalle komisyonlarının devam ettirilmesi gerektiğine değindiler. Yine HDK içinde yer alma kararının yeniden gündemleştirilmesi tartışması da yapıldı.

Bu sürecin Partizan açısından en önemli kazanımının kitle çalışması konusundaki deneyimler olduğu vurgulandı. Kimi yerlerde on binlerce ev ziyaretinin gerçekleştiği bu çalışmalar sırasında katılımcılar halkla iletişim kurma konusunda yabancılık ve korkularını aştıklarını belirterek bunun önemli bir kazanım olduğunu söylediler. Politika üretme, kendine güven, örgütlenme gibi konularda kendilerinin de çok şey öğrendiklerini ve geliştirdiklerini vurguladılar.

Bu süreçte komisyonların toplantılarının kimi yerlerde düzenli olmayışı, kimi yerlerde dönem dönem alanların kendi özgün çalışmalarına yoğunlaşarak seçim gündemini ve görevlerini geride bırakırken; dönem dönem de HDP içindeki çalışmaların yoğunluğuna kapılarak kendi çalışmalarını geri planda bıraktığı gibi durumlar sürece ilişkin gelen eleştirilerden bazılarıydı. Seçimdeki Partizan adaylarına ilişkin çeşitli tartışmalar da eleştiri konularından biriydi. Yine gazetemiz Özgür Gelecek’in dağıtımının da çalışmaların gerisinde kaldığı bir diğer eleştiriydi.

Toplantının sonunda iki günlük toplantıya ilişkin genel bir sonuç bildirgesi hazırlanacağını belirten Partizan, bu sürecin önemli bir coşkuyu ve enerjiyi içinde barındırdığını ve bunun devrimciler açısından önemli görevlere gebe olduğunun altını çizerek, herkese başarılar diledi. Etkinlik Grup İsyan Ateşi’nin ezgileri ve halaylarla son buldu.

       
47665

Partizan 7 Haziran seçim sonuçlarını değerlendirdi

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Sayfalar